22 Temmuz seçimleri sonrasında, sol çevrelerin sınıf ekseninde bir muhalefet imkanı üzerine tartıştıkları bir sırada, çeşitli sendikalar tarafından alınan....

22 Temmuz seçimleri sonrasında, sol  çevrelerin sınıf ekseninde bir muhalefet imkanı üzerine tartıştıkları bir sırada, çeşitli sendikalar tarafından alınan grev kararları sonucu dikkatlerin emek hareketine yönelmesi, AKP destekçilerini tedirgin etmeye yetti.

MÜSİAD'ın ekonomi danışmanlığını da yapan Doç. Dr. İbrahim Öztürk'ün Zaman Gaze-tesi'nde 24 Ağustos tarihinde yayımlanan yazısı, emek hareketinin yükselmesi halinde AKP destekçisi çevrelerin devreye sokacakları söylemi şimdiden haber veriyor. Söylemin komplo teorisine dayandırılmış kurgusu ve çalışanları aşağılayıcı ideolojik içeriği, paranoyaklığın ve insani değerlerin yitirilişinin toplumun belli kesimleriyle sınırlı olmadığını da gösteriyor.

Zaman gazetesi, yazarın haber yorumunu "sendikalar ekonominin altına grev döşüyor" başlığıyla vermiş. Aynı şeyi zaten liberaller de söylemişti. Yazar bu kadarla kalsa yeni bir şey söylememiş olacaktı.Yeni olan, bu grev kararlarıyla ilgili olarak İbrahim Öztürk tarafından kurgulanan komplo teorileri. Yazara göre, aslında, olayın arkasında "cumhuriyet mitingleri tutmadı, sendika verelim" hesabını yapan oligarşik güçler bulunuyor, zaten sendikalar da bu oligarşinin feodal adacıkları olduğundan, önümüzdeki dönem istikrarsızlık pimi buralardan çekilecek.

Anlaşılan İbrahim Öztürk, "oligarşik güçler - AKP" kutupsallığına dayanan kurguyu pek sevmiş. 22 Temmuz seçimlerinde AKP'nin meyvelerini aldığı bu kurguyu hayatın her alanına taşımak gerektiğini düşünüyor. Sendikalar grev yaparak AKP hükümetin sağladığı istikrarı bozacaklarından yerleri olsa olsa oligarşi cephesi olabilir. Son yıllarda komplo teorilerine toplumsal düşkünlüğümüz göz önüne alındığında, karşıt siyasal kamplarda olanların aynı zihniyeti paylaştıklarını görmek hiç şaşırtıcı gelmiyor.

Yazar, THY ve TÜBİTAK işyerlerindeki toplu sözleşme uyuşmazlıklarını da aynı komplo teorisi içine yerleştirmek için mantığın sınırlarını epey zorluyor. THY'de, sendika "CHPvari" bir uzlaşı peşinde. TÜBİTAK'ta ise kurumu yöneten Prof. Nükhet Yetiş, Sezer'in onaylamadığı ve oligarşiye dahil olmayan biri olduğundan, sendika onunla sınıf savaşına kalkışıyor. Komplo teorisyenliği sınır tanımıyor.

Neyse ki, konu tekstil işçilerinin ücretlerine gelince, bu komplo teorileri kabusu sona eriyor, yazarın, emek ve işçiler hakkındaki asıl düşüncesini öğrenmiş oluyoruz. Emek yoğun bir sektör olan tekstilde son yıllarda emekçilerin reel alım gücünün gerilediğini kabul eden İbrahim Öztürk, sonunda dilinin altındaki baklayı çıkarıp "ancak sokaklar bu maaşlara takla atarak çalışacak işçilerle dolu" diyebiliyor. Yıllardır pek çok iş adamının ağzından defalarca duyduğumuz, emeği ile geçinen insanlarla alay eden ve onları aşağılayan bu sözleri, şimdi de "müstakil iş adam-ları"na danışmanlık eden bir akademisyenden duyuyoruz.

Kendisini mağdur olarak göstermekten pek hoşlanan bir siyasi hareket olarak iktidara gelen AKP'nin de, bu pozisyonunu sarsabilecek bir emek hareketine karşı söyleyeceği sözler bundan farklı olmayacaktır. Öncelikle, sınıf temelinde bir muhalefetin muhatabı olmamak için AKP elinden geleni yapacaktır. Bu yüzden, Başbakan'ın, katıldığı bir sendika genel kurulunda söylediği emek ve işçi yanlısı sözlere bazı gazetelerin şaşırmış gibi yapmasına aldanmamak gerekir. AKP'nin yaptığı, emek hareketini karşısına almamaya çalışmaktan ibarettir. Çünkü karşı karşıya geldiklerinde, çalışanlara Öztürk'ün söylediklerinden başka bir şey söyleyemeyeceklerini herkesten önce kendileri biliyor.