Mühendisin çelişkili birliği

MAHİR ULUTAŞ

Türkiye’de mühendislik ve mühendisler üzerine yeterince çalışma yapıldığını söylemek zor. Bu konuda yapılan çalışmalar ise Türkiye toplumsal muhalefetinin önemli bir bileşeni olarak dünyada da özgün bir yere sahip olan TMMOB ve bağlı odaları inisiyatifiyle yapılmakta. Belli dönemlerde, mühendis- mimar ve şehir plancılığı saha araştırmaları şeklinde yapılan ve mesleğin uygulanışı ve mühendislerin kendi mesleklerine dair öz-algılarını ve bunlardaki değişimin kaydını tutan çalışmaların yanında , 1978 tarihli Ali Artun’a ait ‘Fordizmin ve Mühendisin Dönüşümü’ ve 1998 tarihli Ahmet Haşim Köse ve Ahmet Öncü imzalı ‘Kapitalizm, İnsanlık ve Mühendislik’ gibi saha çalışmalarını teorik bir perspektifle değerlendiren, referans kitabı niteliğinde çok değerli çalışmalar da yapılmış durumda.

Gamze Yücesan-Özdemir’in ‘Fırtınadaki Arı-Mühendisin Hayatı’ (İmge Kitabevi-2020) isimli kitabı da TMMOB bünyesinde gerçekleştirilen son araştırma sonuçlarını sağlam bir teorik perspektifle değerlendiren ve mühendis-mimar ve şehir plancılarının ve konuya dair ilgi duyan araştırmacıların satır satır okuması gereken çok değerli bir çalışma.

Yazar temel amacını,“(g)ündemi işgal eden kuramlara karşı sınıfsal olanı, geçici olana inat emekçilerin dünyasında her daim bulunanı savunmak ve mühendis deneyimlerini de böyle ele almak” şeklinde tanımlayarak başladığı çalışmasında, mühendislerin hızla emek-gücünü satanların saflarına katıldığı ve sınıfsal eşitsizliklerin her geçen gün arttığı bir dünyada “tarihsel materyalizmin açıklayıcı gücünde ve sunduğu olanaklarda her zamankinden daha fazla ısrarcı olunması gerektiğini” savunuyor.

“Mühendisin üretimdeki konumu göreli artı-değeri artırmak ve ‘sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğu’nu sağlamak mıdır?”, “Mühendis emeği üretim noktasında sermayeye mi kolektif emeğe mi dahildir?”, “Mühendis emeği üretken emek midir?”, “Mühendis emeği gayri maddi emek midir ve mühendis genel zekânın parçası mıdır?”, “Mühendis bilim ve teknolojinin bilgisine sahip olarak toplumda söz sahibi ve ilerici bir güç müdür?”, “Mühendis aydın mıdır?”, “Mühendis araçsal aklın taşıyıcısı mıdır?” gibi can alıcı sorulara verilen cevaplarla günümüz mühendisini konumlandıran çalışma, Marksist teorinin, parçalı-eklektik sosyolojik görüşler ve post-modernist ya da post-Marksist teorilerle ayrım çizgilerini netleştirerek sağlam bir teorik çerçeve sunuyor.

‘Giriş’ bölümünde ve ‘Mühendise Işık Tutmak’ isimli ilk kısımda genel teorik çerçevenin oluşturulduğu kitapta, takip eden her bölümde, mühendis emek piyasasında, fabrikada, kentte ve nihayetinde toplumsal ve siyasal hayatta olanca zenginliği ve karmaşıklığı içinde sunularak ve saha çalışmaları esnasında görüşülen mühendislerin kendi ağzından aktarımlarla zenginleşerek, deyim yerindeyse günümüz mühendisinin çelişkili birliği çok sarsıcı bir şekilde aktarılıyor.
Böylesine kapsamlı bir çalışmanın bütün boyutlarını bir kitap tanıtım yazısında değerlendirmek mümkün değil kuşkusuz ancak kitapta özellikle Türkiyeli bir mühendis açısından vurgulanmaya değer bulduğum temel bir sonucu aktarmak istiyorum:

1930’lu yılların ulusal ‘kalkınma kurmayları’ olan ve 1960-70’li yılların ithal ikameci sanayileşme politikaları için kilit konumunu sürdüren mühendis, 80’li yıllarla birlikte dünyadaki dönüşümlere paralel bir şekilde ülkemizde de yaşanan neoliberal yeniden yapılanma programlarının ulusal sanayilerde sebep olduğu büyük yıkımın da ana ‘muhatapları’ arasında olmuştur.

Mühendislik bir yandan kapitalizmin genel eğilimine uygun bir şekilde proleterleşme eğilimine maruz kalırken ve bugün özellikle genç mühendislerin büyük çoğunluğu işsizlik ve güvencesizlik kıskacında çok düşük ücretlerle ve hatta meslek dışı işlerde çalışmak zorunda bırakılırken diğer yandan emperyalist bağımlılık zinciri içinde bağımlı bir ülke olarak Türkiye’de mühendisler eğitimini aldıkları mesleği icra etme olanağından da her geçen gün artan bir şekilde mahrum kalıyorlar ve emperyalist merkezlerde tasarlanan ya da inşa edilen ürünlerin montajcısı, denetleyicisi ya da uygulayıcısı haline dönüşüyorlar. Mühendisin çelişkili birliğini oluşturan ana unsurların proleterleşme ve mesleksizleşme olduğunu söylemek yanlış olmaz.

‘Fırtınadaki Arı-Mühendisin Hayatı’ kitabı bu dönüşümü ve bunun mühendisler, mühendislik mesleği ve meslek odaları içindeki etkilerini ve sonuçlarını gösteren değerli bir çalışma olarak geniş bir şekilde okunmayı, değerlendirilmeyi ve tartışılmayı hak ediyor.