Denizlerimizde yaşanan kâbus, Batı sorumluluk almadıkça devam edecek. Mültecilerin çektikleri acılarda Batı’nın da payı var. Bu ülkelerde yaşananlarda AB’nin, İngiltere’nin ve müttefiklerimizin büyük sorumluluğu var.

Mültecilerin çektikleri acılarda Batı’nın payı var

The Observer Editörleri
 
Akdeniz’de yaşanan son trajedide, farklı uluslardan yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Pakistanlı, Mısırlı, Suriyeli, Afgan ve Filistinli yolcuları taşıyan gemi, Libya’nın Tobruk limanından demir almıştı. İçinde 750 kişinin olduğu tahmin edilen tekne, geçtiğimiz Çarşamba günü Yunanistan kıyılarının 50 mil açığında sulara gömüldü.

Gemidekilerin hangi uluslardan geldiği oldukça manidar. Bu ülkelerde yaşanan ve yaşanmakta olanlarda AB’nin, İngiltere’nin ve müttefiklerimizin büyük sorumluluğu var. Batı’nın Suriye’deki rejim savaşını durdurmaktaki başarısızlığı, 2015-2016 yılındaki göç krizine sebep oldu. O dönem, yüz binlerce Suriyeli güvenlik arayışıyla Avrupa’ya yönelmişti. Suriye’de çatışmalar artık durulmuş görünüyor fakat aralarında kamplarda içler acısı koşullarda yaşayan Filistinliler de bulunan binlerce insan, halen yargılanma korkusuyla ülkeyi terk ediyor ve yaşamlarını riske atıyorlar. Göçmenlere bugüne kadar ev sahipliği yapan Türkiye ise göçmenlere giderek daha mesafeli hale geliyor.

SORUMLULUKTAN KAÇAMAYIZ

Teknede Afganlar da vardı ve bunda da şaşılacak bir şey yok. İngiltere ve NATO’nun Avrupalı üyeleri, ABD ile ortaklaşa karar aldılar ve 2021 yılında birden Afganistan’ı terk etmeyi karar verdiler. Ortaya çıkan kriz, son derece öngörülebilirdi. Birleşmiş Milletler, ülke nüfusunun üçte birine denk gelen 28 milyon insanın yaşamını idame ettirmek için insani yardıma ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Taliban’ın baskıcı iktidarı ise işleri daha da kötüleştiriyor. İnsanların son çare olarak yaşamlarını riske atmalarında şaşılacak bir şey yok.

Daha da geriye gidebiliriz. Bir zamanlar Avrupa kolonileri olan Afrika boynuzu ya da Sahil Kuşağı ülkelerinden ve Güney Asya’dan yola çıkan binlerce insanın ümitsizlik, yolsuzluk ve güvensizlikten kaçtığı kimseye sır değil.İnsanların tehlikeli göç yolunca çıkarak yaşamlarını riske atmalarını önlemek için yürürlüğe konan uygulamalar başarısız oluyor. Göç yolunda ölenlerin sayısı bir kez daha artıyor.

SUÇU BİRBİRLERİNE ATIYORLAR 

Geçen hafta yaşanan trajedi ışığında Batı’da yine herkes birbirini ve başkasını suçlamaya koyuldu. Yunan sahil güvenlik birimleri daha fazlasını yapmamakla, batan teknenin yardımına gitmemekle suçlandılar. Gerçekte Akdeniz sularında o gün tam olarak neler yaşandığına dair bilgiler her gün değişiyor. Yunanistan hükümeti bir kez daha eleştirilere hedef oluyor. Hükümetin kısa süre önce göç yönetmeliğini sıkılaştırdığına dikkat çekiliyor ve tekneleri denize “geri ittiği” şok edici uygulamaları hafızalarda tazeliğini koruyor. İnsan kaçakçılığı yaptığı tespit edilen birkaç şahsın tutuklandığı söyleniyor. Fakat bitmek bilmeyen göç krizinin asıl sebepleri kimse için sır değil.

 İngiltere dahil olmak üzere Avrupalı ülkelerin tamamı, “düzensiz” göçe karşı etkili, insani ve tutarlı çözümler ortaya koymakta başarısız oldular. 2015-2016 yıllarında tecrübe edilen göç dalgasından sonra Almanya’nın başındaki Angela Merkel, Türkiye ile anlaştı ve Avrupa’ya göç akımını kesmeyi amaçladı. Libya ile imzalanan benzer bir anlaşma gözaltı merkezlerindeki istismarı dolu uygulamaları engellemede başarılı olamadı, yaşamını riske atarak denize açılanları caydırmadı. İngiltere ise Ruanda ile gelişigüzel bir anlaşma imzalayarak uluslararası hukuku alenen ihlal etmeyi tercih etti.

AŞIRI SAĞCILAR MEMNUN

Fakat Akdeniz’de ya da Manş denizinde tehlike dolu bu yolculuğa çıkanlara engel olma girişimleri başarısız oluyor. Bu sene ölüm sayılarının yeniden arttığı görülüyor. Yasal ve güvenli rotalar yetersiz kalıyor. Uluslararası koordinasyon mekanizmaları işlemiyor. AB ölçeğinde imzalanan yeni göç ve sığınma anlaşmasının işe yarayıp yaramayacağı meçhul.

Polonya ve Macaristan gibi göç karşıtı ülkeler, İtalya ve Yunanistan gibi “ön hattaki” ülkelere destek vermeyi reddediyorlar. Bu esnada “göç” Avrupa’da siyaset yapan aşırı sağcı partilerin sevdiği bir konu olmayı seviyor. Kısa vadeli çözümler ya da Ruanda anlaşması gibi saçmalıklar yeni trajediler yaşanmasına engel olmayacak.

“Düzensiz” göçün altında yatan temel sebeplere yoğunlaşmamız ve bu sebepleri kaynağında çözmemiz şart. Göç veren başlıca ülkeler ile kapsamlı, doğrudan ve sistemli işbirlikleri kurmalıyız. Daha fazla kalkınma işbirliği yapmalı ve yardım sağlamalıyız. Gıda güvenliği, eşitsizlik, çatışma ve iklim krizi gibi gerekçelerin, bu ülkelerde Batı’nın katkısıyla yer etmiş sorunlar olduğunu tanımalı ve buna göre hareket etmeliyiz.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian