Her sene yaz sezonu transfer haberleriyle geçer. Adını duyduğumuzda nabzımızın hızlandığı futbolcuları ha geldi ha gelecek diye bekleriz ve bu telaşla bir bakarız lig başlamış. Adı geçen oyuncular Avrupa liglerinde hayatlarına devam etmişler biz de kendi hayatımıza geri dönmüşüz. Böyle bildik, böyle alıştık biz. Bu sene ise resmen bitmeyen transfer sezonu yapmışlar. Lig başladı, bu hafta üçüncü maçlar yapılacak fakat biz hâlâ geldi, gelecek, geliyor haberleri ile uğraşıyoruz.
Ligin ikinci maçları geride kalıp her takım kendi sahasına çıktığı için gördük ki taraftar pek lig havasına girememiş. Büyük büyük yıldızları izleyecek olmasına rağmen koltukları boş bırakmış. Üç büyükler adına konuşursak ilk iki hafta klişe tabirle pek de “göze hoş gelen hareketler” göremedik. Kendi takımım adına konuşursam da ikinci hafta Osmanlıspor karşısındaki mağlubiyet bir yana geçen yıl resmen sırtımızı yasladığımız Muslera, sezonu hatalarla açması hepimizi korkuttu. Zira kendisi bir Galatasaraylı’nın “Sen uyursan hepiniz ölürsünüz!” dediği adamdır. Bu durumda da imdadımıza “lig uzun bir maraton” klişesi yetişiyor.
Türkiye liginden umduğunu bulamayan her taraftar gibi çareyi önce Anadolu takımlarını izlemekte buldum. Rakibi olsa da insanın arada tarafsız maç izlemesi kafasının boşalmasına yardımcı olur diye düşünüyor insan. Fakat o taraftarlık denilen zehri almışsanız bir kere isterseniz Sibirya liginden bir maç izleyin isterseniz Olimpiyatlarda 100 metre yarışı taraf tutuyorsunuz. Yine de rakip Anadolu takımlarını ve istekli oyuncularını izlemek keyif veriyor. Mesela Akhisar’dan bu yana keyifle takip ettiğimiz Yunan golcü Theofanis Gekas! İnsan izleyince Akhisar taraftarının yaptığı tezahürata hak veremeden edemiyor: “Ne Zeus, ne Perseus asıl tanrı bu deyyus / Ne Sow ne Burak Yılmaz Theofanis Gekas!”
Eğer kendi ligimiz bile kesmeyecek bir ruh haline bürünmüşsem Avrupa liglerine o bile rahatlatmıyorsa çok uzak diyarların liglerine sarıyorum. Hangi ülke ligini takip etsem derken yakından tanıdığımız Tuncay Şanlı’nın Hindistan liginde oymak için imza attığını öğreniyorum. Yıldız futbolcuların Katar ya da Amerika’ya gidip daha az yorulup yaşlarına göre daha çok kazanmalarına alıştık. Fakat Hindistan bu ülkelere göre biraz daha zor bir seçim. Kültürü, insanı, adeti, töresi bambaşka. Azıcık araştırınca baktım ki kimi futbolcu kimi teknik adam olarak herkes orada. Tuncay, Anelka, Materazzi, Zico, Trezeguet... Lig sekiz takımdan oluşuyor, on hafta sürüyor ve geçen yılın gol kralı sadece sekiz gol atmış. Elbette Hindistan kültüründe düğünlere, filmlere yansıyan o şaşaa stada da yansımış. Büyük kalabalıklar maçlara gelip izliyor ve renkli görüntüler veriyor. Televizyon izleyicilerinin de %85’i ekran karşısına geçmiş geçen yıl maçlar sırasında. İzlediğim birkaç maça bakarak futbol kalitesinin de çok düşük olmadığını söyleyebilirim. Tabii olaya Avrupa veteran ligi olarak bakmak lazım zira Hintli futbolcu yok denecek kadar az.
Bizim ligin durumu düzelmezse bu sene Hindistan Süper Ligi’ni izleyeceğim. Kendime tutacak takım bakıyorum. Tuncay Şanlı’nın takımının durumu pek parlak değil geçen yıl play-off’a bile kalamamış. Fakat ezilenin yanında olarak Mumbai’yi tutabilirim. Hem anılarım canlanır, hem kendimi daha genç hissederim hem de kim yenerse yensin bir şenlik olur statta. Sonrasında da yavaş yavaş futboldan krikete kayar ruhumu huzura kavuştururum, kim bilir?