Kapitalist sistem sürekli olarak müphem bölgeler oluşturuyor. Sürtünme yaratacak her şey oluşturulan bu müphem bölgelere hapsoluyor. Bu müphem bölgeler görmezlikten gelinerek, her şey yolundaymışçasına işe güce devam ediliyor. Aksi takdirde iktisadi faaliyetleri yürütmek pek çok konuda bu kadar sürtünmesiz olmazdı. Hatta mümkün olmazdı. Toksik kimyasalların kullanımı konusunda olduğu gibi örneğin.

Bir toksik kimyasal olan glifosat üzerinden söylediklerime bir açıklık kazandırmaya çalışacağım.

Glifosat Monsanto tarafından üretilen ve bütün dünyada en çok satılan pestisitlerden biri. Ektiğiniz ürün dışındaki bitkileri öldürüyor. Bütün dünyada kullanımı giderek artıyor ve bu artışa paralel olarak bu tehlikeli kimyasala maruz kalan insan sayısı da. 18 farklı Avrupa ülkesini kapsayan bir çalışmada test edilen insanların %44’ünün idrarında glifosat kalıntısı tespit edildi. Ülkemizdeki kullanım miktarı 2001 yılından bu yana yaklaşık olarak 11 kat artış göstermiş. Glifosata maruz kalmanın çeşitli hastalıklara yol açtığına işaret eden pek çok çalışma var. Ama bu konuda norm oluşturucu kurumlara bakılırsa herhangi bir sorun yok.

Biraz daha yakından bakalım öyleyse.

YARDIMCI MADDELER
Çeşitli amaçlar için kullanılan yüzlerce pestisit var. Bazıları böcek öldürücü, bazıları da glyphosate gibi ot öldürücü olarak kullanılıyor. Bir pestisit hiçbir zaman saf halde kullanılmaz, genellikle çeşitli yardımcı maddelerden oluşan bir karışımın içinde bulunur. Buradaki temel mesele şu: Kullanılan yardımcı maddeler toksik bir etkiye sahip mi? Bu konuda yeterli düzeyde çalışma yapılıyor mu?

Yardımcı maddelerin toksik etkilerine ilişkin çalışmalar yapılmaz. O konulardaki bilgilerimiz sınırlıdır; müphem alana hapsolmuştur. Ama zamanla gerçek durumun ne olduğuna ilişkin kanıtlar artar. Örneğin son zamanlarda glifosatta kullanılan yardımcı maddelerin çok daha zehirli etkiye sahip olabileceğine işaret eden pek çok çalışma var (Toxicology 2013, volume 313, issues 2–3, sayfa:122–128). Bu çalışmalar bir toksik kimyasalın zehirli etkisinin ne olduğu hakkında gerçekte yeteri düzeyde bilgimiz olmadığını anlamına geliyor. Dolayısıyla bu tip kimyasal maddelerin gıdalarımızda ne kadar bulunabileceğine ilişkin bir limit değer koymak veya insanlar beslenme yolu ile bu limit değerin altındaki bir miktara maruz kaldıklarında bir zarar görmeyecek demek anlamsız. Yani bu tip konularda oluşturulan ulusal veya uluslararası normlar aslında bir işe yaramıyor.

Bu konunun sadece glifosatla değil genel olarak toksik kimyasalların tamamı için geçerli olduğunu düşünün bir de. Glifosat üzerinden tartıştığımız bu sorunu genelleştirip daha sert bir soru soralım öyleyse: Güvenlik testleri çok zayıf olan ya da yapılmayan ve 1940’lı yıllardan beri kullanılan pestisitler ne işe yaradı?

PESTİSAİTLER NE İŞE YARADI?
Hiçbir işe yaramadı. Örneğin Amerika’da 1945 yılına kıyasla 20 kat daha fazla pestisit kullanılıyor. Daha toksik ve daha fazla miktarda pestisit kullanılmasına rağmen aynı dönem içinde kaybedilen ürün miktarı ise % 7’den, ’e çıktı. Çok dirençli böcek türlerinin ortaya çıkmış ve doğadaki eş evrim sürecinin hasar görmüş olması bu kaybın en önemli nedeni.

Bunları biliyoruz ama ana örüntü yine de değişmiyor. Tehlikeli olduğuna ilişkin kanıtlar çoğalınca o toksik kimyasala yasak geliyor ve genellikle yerini daha az toksik olduğu iddia edilen bir başka toksik kimyasal alıyor. Bütün güvenlik testlerinden geçtiği ve zararsız olduğu iddia edilen yeni bir kimyasal. Yeni bir müphem bölge daha. Zaman içinde o müphem bölge de görünür, bilinir kılınsa da; taraftarı ve oyuncusu fazla olan bu saçma oyunu değiştiremiyoruz. İnanan kişi sayısı arttıkça bir yalanın ete kemiğe bürünmesi ve bir gerçeklik kazanması kolaylaşsa da gerçek durum değişmiyor: Bu bir yalan.