Turgut Özal’ın mimarı olduğu ve Ecevit’in “bu Latin Amerika modelidir, demokrasiyle uygulanamaz” şeklinde nitelendirdiği 24 Ocak kararları ile 12 Eylül arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsunuz...

Turgut Özal’ın mimarı olduğu ve Ecevit’in “bu Latin Amerika modelidir, demokrasiyle uygulanamaz” şeklinde nitelendirdiği 24 Ocak kararları ile 12 Eylül arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsunuz? Bir alaka görüyor musunuz, yoksa bunlar birbirinden bağımsız mı?…

 

 

Murat Belge’nin “Dur bakalım” ideolojisi başlıklı bir yazısı yayımlandı Taraf gazetesinin 16 Ağustos tarihli sayısında. Belge yazısına “Seksenlerde, 12 Eylül kâbusunun her yerde hissedildiği günlerdeydik” diye başlıyor. Sonra bir panelde bir arada olduğu Necdet Uğur’un merkeziyetçi görüşlerini terk edip, yerelleşmenin gereğini savunmaya başladığını söylüyor. Uğur’un jandarmanın lağvedilmesi gerektiğini söylemesinin önemi üzerinde duruyor. Uğur, bu gerekliliği jandarmanın korumakla yükümlü olduğu insanlardan daha cahil olmasına bağlıyor(muş). Ama Uğur’un görüşleri dikkate alınmamış. Ardından Belge şunları yazıyor. “Nereden, niçin hatırladım Necdet Uğur’un bu düşüncelerini? Şunun için: ne kadar “kararlı muhafazakâr” bir toplumda yaşadığımıza bir örnek teşkil ediyor.

Necdet Uğur bu ülkede sorumlu mevkilerde bulunmuş biridir; aynı zamanda düşünce üreten biridir. Bu ikisini bir araya getirebilen ender kişilerden biri olarak, bu konuda “şöyle olmalı, böyle olmalı” diye bir proje üretiyorsa, bu memlekette biri bunları ciddiye almalı, diye düşünürüm hep. Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Konunun bir önemli yanı bu: Türkiye’nin paraya, petrole, uçak gemisine veya füzeye ve buna benzer bir şeylere ihtiyacı vardır; fikre ihtiyacı yoktur.

Örneğin Özal gibi kuraldışı bir adam ortaya çıkmasa, bugün de “Türk parasını koruma kanunu”muz olacaktı. Ceza kanununu “yeniler ve modernleştirirken” içine “Türklüğü” koruyan bir madde eklemeyi akıl ettiğimiz gibi.

Yani, bu “fikirsiz yaşama” düsturu, muhafazakârlıkla içiçedir.

Belge yazısına muhafazakârlığın doğasını anlatarak devam ediyor. “Dur bakalım”cılık nedeniyle on yıl önce çözülebilecek sorunların artık çözülemez hale geldiğini söylüyor. Bu arada dünyada bir sürü değişiklik olmuştur halbuki, mesela Irak altüst olmuştur. Irak kendi kendine mi altüst oldu sorusunu bir kenara bırakalım. Cümlenin kuruluşu özneyi gizliyor ama asıl takıldığım o değil. Ne de merkeziyetçilik, yerellik tartışması.

Ben şu çıkarsamalara dayanarak bazı sorular sormak istiyorum:

1. 12 Eylül kâbus gibi korkunçtu.

2. Sorumlu mevkilerde bulunmuş ve aynı zamanda fikir üreten az insan vardır. Necdet Uğur böyle biridir.

3. Turgut Özal da hem sorumlu mevkilerde bulunmuş, hem fikir üretmiş, hem de bunları hayata geçirmiş ender kişilerden biridir. Ortaya çıkmış ve Türk parasını konvertibl yapmış, “Türk Parasını koruma kanunu”nu iptal etmiştir.

4. Özal’ın bu tutumu muhafazakârlık karşıtlığına bir örnektir.

Üçüncüsü dışında, bu çıkarımlara pek itiraz edilebileceğini sanmıyorum. Üçüncü çıkarım yanlışsa, bu yazının devamı anlamsızdır. Belge başka şeyler kastettiyse, ne kastettiğini daha açmasını, yoksa sorularımı cevaplamasını rica edeceğim.

 Vikipedi’ye göre Özal’ın biyografisinden bir kesit şöyle: “43. Hükümet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ile DPT Müsteşar Vekilliği görevlerine getirildi. 24 Ocak kararları’nın mimarı olarak görev yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, bu politikaları devam ettirmek amacıyla Bülend Ulusu hükümetinde ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirilir. Bu göreve getirildikten 22 ay sonra, 14 Temmuz 1982 yılında istifa etti.”

Sayın Belge’ye sorularım şöyle:

1. Özal"ın 12 Eylül’le görülebileceği üzere çok yakın ilişkisi var. Darbeden sonra Özal’ın kariyerinde ciddi bir sıçrama oluyor. Müsteşarlıktan, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına yükseliyor. Zaten 24 Ocak kararlarının mimarı olarak darbenin arkasında bulunuyor. Cunta mı Özal’ın (ve temsil ettiklerinin) kararlarına hizmet ediyor, yoksa Özal mı cuntaya tartışılır. Bence ikisi de doğru ve birbirinden korkunç. Özal’ın o kabus gibi dönemin, o karanlığın yüreğinde yer aldığı bir gerçek. Onu geçmişimizin darbecileri arasında saymamak için hiçbir neden var mı?

2. Hem demokrat olup, hem darbecilere sahip çıkmak mümkün müdür?

3. Turgut Özal’ın mimarı olduğu ve Ecevit’in “bu Latin Amerika modelidir, demokrasiyle uygulanamaz” diye nitelendirdiği 24 Ocak kararları ile 12 Eylül arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsunuz? Bir alaka görüyor musunuz, yoksa birbirinden bağımsız şeyler olarak mı değerlendiriyorsunuz?

4. Turgut Özal nasıl ortaya çıkmıştır? Türk parasını konvertibl yapmasıyla Dünya Bankası ve IMF reçeteleri arasında bir ilişki var mıdır? Bunlar Özal’ın özgün fikirleri midir yoksa IMF ve Dünya Bankası’nın standart deregülasyon politikalarının parçalarından mıdır?

5. Siyasi liberalizm ile ekonomik liberalizm (Friedmancılık) arasında bir bağ  var mıdır?

6. Necdet Uğur’un jandarmanın lağvedilmesine ilişkin fikirlerini hayata geçirebilecek konumdaki insanların başında Turgut Özal vardı. Sırasıyla başbakan yardımcısı, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak. Yazı, Uğur’u dinlemeyen Özal’ın muhafazakârlığını mı eleştirmektedir? Öyle değilse Uğur’u dinlememekle eleştirilen kimdir?

7. “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz”, “Benim memurum işini bilir” gibi sözleriyle hukuk tanımazlığını kanıtlayan Özal’a kuraldışı derken, bu yanını mı konu etmektesiniz?

Özal’la ilgili bu tartışmaya girmemin kişisel bir yanı da var. O başbakan yardımcısıyken tutuklanmış ve yargılanmıştım. Suçum cunta’ya cunta demekti. Cuntaya cunta demek “devletin manevi şahsiyetine hakaret” sayılıyordu 159. maddeye göre. Özal başbakan iken ise aldığım cezayı çekmek üzere hapisteydim. Yani, Belge’nin yazısında eleştirdiği “Türklüğü koruyan madde” benzeri bir maddeden yargılanıp, hüküm giydim.

Murat Belge’yle ise yollarım çeşitli yerlerde kesişti. 1986’da Yeni Gündem’de, 1987-90 arasında AnaBritannica’da... Böyle tartışmalara girmeyi sevmediğini biliyorum ama yine de cevap yazmasını umuyorum.