Murat Yetkin, “Son ortaya çıkan Ekrem İmamoğlu toplantı kaydı dahi, 2023 seçim yenilgisine Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte ortak olan CHP kadrolarının şimdi ‘Kılıçdaroğlu gitsin, başa İmamoğlu geçsin; ama biz yerimizde kalalım’ dışında bir tezlerinin olmadığını gösteriyor” dedi.

Murat Yetkin: Muhalefet ne ideolojik ne de siyasi bir seçenek sunuyor!
Murat Yetkin. (Fotoğraf: twitter/@muratyetkin)

Söyleşi: Esat AYDIN

Ülkede bir süredir insanlar birbirine durumun ne kadar kötü olduğunu anlatıyor. “Bak buna zam gelmiş, bak bunu da sattılar, bak bunlara ne yaptılar” diye birbirine yakınıyor. Mecliste ise salı ve çarşambaları grup toplantılarından; tv konuşmalarından, tweet atmaktan medet umuluyor.

Doların 27 TL’yi Euro’nun 30 TL’yi görmesi de, düşük TL, yüksek kur da bilinçli bir tercih; değer kaybeden TL ile emek maliyeti düşüyor, ihracat rakamları artıyor, özelleştirme için talep artışı sağlanıyor. Erdoğan ve Şimşek’in ekonomi politikasının ürünü zamlar ve muhalefetin durumunu, Erdoğan’ın kaynak arayışıyla şekillenen dış politika hamlelerini Gazeteci Murat Yetkin ile konuştuk.

Güncel vergi artışlarına ve zamlara Cumhur İttifakı içinden BBP lideri Mustafa Destici ve oğul Erbakan’ın yükselen itirazını anlamlı buluyor musunuz; yoksa bu bir rol dağılımı mı? 

Anlamı vardır elbette ama sonuç getirip getirmeyeceğini sorarsanız, getireceğini sanmam. Ama bunu bir rol dağılımı olarak değil, kendi tabanlarından Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak başta kalması ama kimlik ve taleplerinin ayrı tutulması isteğinin gereği olarak görüyorum.

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in minimum iki maaşlı bürokratlar, KÖİ’ler ve günlük harcaması 20 milyon civarı olan Saray’ı anmadan attığı “Kamu harcamalarını da rasyonelleştireceğiz” genelgesini rasyonel buluyor musunuz; yoksa göze sürme mi? 

Bu genelge bir zorunluluktur. Erdoğan yönetimi hem Türkiye’nin Gri Listeden çıkarılması hem de vatandaşa kendilerinin de bir şeyler yaptığını göstermek istiyor. Buna uyulup uyulmayacağı ya da onu demek istiyorsanız daha öncekiler gibi göstermelik birkaç örnekle sınırlı kalacağı ise ayrı konu ve ben de maalesef öyle kalacağını düşünüyorum.

Şimşek’in IMF’siz IMF politikalarının Erdoğan’ın rejimi için önemi nedir? 

Altı ay ya da yerel seçimden sonra ne olacağını kestirmek güç ama içinde bulunduğumuz süreçte hayati önem taşıyor. Ekonomi, maliye ve para politikaları bakımından uluslararası sermayenin görmek istediğini göstermek zorunluluğu, krizden çıkış için dış kaynak ihtiyacının bir gereği. Konu ideolojik değil, ekopolitik önemde.

Şimşek eliyle halka vergi ve zamlarla yükleniyor. Erdoğan’ın bu tercihine ne diyorsunuz?

Bu vergi artırımları ve getirdiği zamlar Şimşek’in önerileri doğrultusunda, bütçe açığını azaltmak adına gelir artırıcı çerçeveye dahil edilerek atılan adımlardır. Popülist bir siyasetçi olarak Erdoğan’ın siyasi ve ideolojik bakımdan tercih edeceği değil ama mecbur kaldığı, ekonominin zorladığı adımlardır. O çerçevede kamu harcamalarını azaltma adımını da gider azaltıcı adım olarak duyurma yönünde bir iletişim stratejisi izliyorlar. Bahsettiğiniz teşvikleri Erdoğan’ın Şimşek göreve başlamadan kendi çizgisini devam ettirecek popülist adımlar olarak görmek mümkün. Ancak Erdoğan’ın Şimşek’in hareket alanını ekonominin tamamını değil sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası ile sınırladığını da unutmamak gerekir. Kamu bankaları dahil bankacılık siteminin gözetimini Merkez Bankası’nın başından almak zorunda kaldığı Şahap Kavcıoğlu’nu getirmesi bunun işareti. 

Şimşek’in sermayeden tahsil edemediği parayı halktan tahsil ediyor. Erdoğan da bu parayı yerel seçimde “milletin adamı” imajıyla harcayacak. Erdoğan yine günahı başkasına sevabı kendisine mi yazdırıyor?

Kamu harcamalarının azaltılması gereği Erdoğan’ın yerel seçim sürecinde muhtemelen izlemek isteyeceği mali yardım dopingli siyaseti etkileyecektir. Ancak seçimdeki asıl belirleyicinin bu olmadığını düşünüyorum. Olsaydı, tarihimizin en büyük ekonomik krizlerinden birinin ortasında Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilemezdi. 

Muhalefet 2024 için ne vaat ediyor? 

Henüz yeni bir vaatleri olduğundan haberimiz yok doğrusu.

Erdoğan‘ın büyükşehirler için aday stratejisine dair kulislerde ne konuşuluyor?

Erdoğan öncelikle ve mutlaka İstanbul’u geri almak istiyor. Bu Erdoğan için kişisel önemi de olan bir hedef. Ankara ve 2019’da AK Parti (ya da MHP’nin) elinden çıkan büyükşehirleri geri almak da keza hedefleri arasında. Bu amaçla geçmişte yolunu ayırdığı ya da yolunu ayıran isimlerle yeniden bir araya gelmek dahil, “seçilebilecek aday” anlayışıyla sürprizler yapacaktır. 2024 yerel seçimlerinde Erdoğan’ın aday tercihinin siyasi ya da ideolojik öncelikten çok “seçilebilecek”, dolayısıyla başkanlığı AKP’ye getirme taban ve yeteneklerinin bulunmasında olacağını tahmin ediyorum.

CHP, istemediği tartışmalar gündemde olduğunda "vatandaşın asıl derdi ekonomi" demeye daha ne kadar devam edebilir. CHP'deki hangi tartışma "iç meselesidir", hangisi değildir? Vatandaşın asıl derdi ekonomi" ya da "ekonomiyi çözmek için iktidar, iktidar için de önce partide iktidar" söylemlerinden hangisi delegeyi yanına çeker?

Öncelikle şu anda halkın da ülkenin de birinci sorununun ekonomik kriz olduğu açık. Dolayısıyla muhalefet partilerinin bu söylemi öne çıkarması doğal bir beklentidir. İkincisi, CHP’nin kendisine çekidüzen vermesi gereği ortada. Son ortaya çıkan Ekrem İmamoğlu toplantı kaydı dahi, 2023 seçim yenilgisine Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte ortak olan CHP kadrolarının şimdi “Kılıçdaroğlu gitsin, başa İmamoğlu geçsin ama biz yerimizde kalalım” dışında bir tezlerinin olmadığını gösteriyor. Ne siyasi ne ideolojik bir seçenek sunmaktadırlar. Seçmeni, CHP içindeki kayıkçı kavgasından çok partinin bir an önce kendisine güven verecek bir toparlanma sürecini tamamlamasını istiyor benim gördüğüm kadarıyla.

Bugün, tahıl koridorunun kapatılmış olmasının borçlarımızı erteleyen Rusya başta olmak üzere, dış ilişkilerimizde ve küresel sistem ile bizim ekonomimizdeki karşılığı ne olacak, bunun sofradaki ekmekle ilişkisi olacak mı?

Rus dış politikası geleneksel olarak konuları olabildiğince birbirine karıştırmama üzerine kuruludur. Dolayısıyla Tahıl Koridoru anlaşmasından şartlı olarak çekilmesiyle Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine -biraz daha direneceği tahmin edilirken- yeşil ışık yakması arasında doğrudan bir bağ olduğu kanısında değilim. Tahıl Koridoru anlaşmasından çekilmesinin ertelenmiş BOTAŞ borçlarının hemen istenmesi gibi bir sonuca yol açmasını da uzak bir ihtimal olarak görüyorum; Vladimir Putin, Erdoğan’ın fazla güç kaybetmesini Rusya’nın ulusal çıkarları bakımından istemez. Ancak Rusya, Ukrayna’nın tahıl dışsatımı devam edecekse kendi tahıl ve gübre dışsatımı önündeki ABD ve AB kaynaklı yaptırım engellerinin kaldırılmasını istiyor. Bu konuda Türkiye’yi değil, sözünde durmadığı içim BM’yi suçluyor. Erdoğan, Türkiye’nin uluslararası politikada görünürlüğünü artıran tahıl anlaşmasına yeniden işlerlik kazandırmak için, gayet zor görünse de yeniden devreye girmek istiyor; aslına bakarsanız başka talip de görünmüyor. Bu gelişmelerin “sofradaki ekmekle” doğrudan etkisi olduğunu sanmıyorum.