İngilizce’de “coming out”; “deklare etmek” dediğimiz şey, kolay birşey değildir, hele de ikiyüzlülüğün prim yaptığı kültürlerde. Ötekilerin düşmanlaştırıldığı, ayrımcılığın kurumsallaştığı yerlerde “deklare etmek” daha da zordur, çünkü ötekileştirmek ve ayrımcılık geçer akçe olmuştur. Deklare ettiğinizde “hedef olma” olasılığınız vardır.

 

Musevi hayranlığım yeni değil. Ömrümde Yahudi insanlarla ilk kez, 60’lı yılların başında okuduğum kolejin hazırlık sınıfında karşılaştım. Daha sonra bütün ömrüm boyunca Musevi tanıdık ve arkadaşlarım oldu. Profesyonel sendikacılık yıllarımda Filistin davasına verdiğim destek nedeni ile birçok kez İsraile gidip o ülkeyi ve toplumu yakından tanıma fırsatım oldu. Benim Yahudi hayranlığım öyle kör bir beğeni değil. Beni çok üzen ve karşı çıktığım, uzun dönem karşısında mücadele verdiğim Musevi bireyler ve İsrail Hükümetleri çok oldu, hala da var ama Yahudilerin içinde yaşadığımız dünyayı nasıl zenginleştirdiklerine görmemek için hakikaten kör olmak lazım.

 

Bu yazının tetiğini, 8 Ağustos 2009’da Radikal Cumartesi ekindeki Kaan Sezyum’un “Sacha Baron Cohen” yazısı ile 6 Ağustos’ta gittiğim Leonard Cohen konseri çekti. Leonard Cohen konserleri çok yazıldı, çizildi ben de o zaman yazmaktan vazgeçtim. Ama zamanı şimdi geldi: Kaan, Brüno’yu bizlere anlatmaya çalışırken, bilmem bu karakteri ve daha önceleri de Ali G gibi, Borat gibi bir sürü başka “aykırı” karakteri yaratmış Sacha Baron’un soyadına veya yine aynı yazısında referans verdiği günümüzün en komik yeni nesil komiklerinden “manyak kız Sarah’nın” soyadlarına dikkat etti mi? Yahudi mizahı muhteşemdir. Ben Türkiye’de bu kadar coşkulu, bu kadar çok insanı ağlatan konser izlemedim. 74 yaşındaki bu Yahudi Ozan’ın delikanlılığı, centilmenliği hepimize sadece nostalji yaşatmadı; aynı zamanda umut verdi. Benim için Cohen konserini en güzel, bizim Yıldırım özetledi: “Adam kırk senedir bizi hiç aldatmamış!”.

 

 

Yakın ve uzak tarihi bir yana bırakalım; kısaca geride bıraktığımız son yüzyıl içinde bir kıyaslama yapalım. Bu dönemde, belki de insanlık gayret ve başarılarının en belirgin ve bilinen göstergesi olan Nobel ödülleri 6 dalda veriliyor. Biliyorsunuz “koskaca(!) Türkiye” sanattan, bilime, barıştan, ekonomiye kadar dağıtılan bu ödüllerden birini alabilecek, birtanecik yazar çıkarabildi! Dünya nüfusunun dörtte birine tekabül eden tüm müslüman dünyanın çıkardığı Nobel ödüllü sanatçı, fizikçi, kimyacı, barış mücadelesi veren insan, doktor, ekonomist sayısı ise bir elin parmak sayısını geçmekte zorlanıyor. Gel gör ki, aynı yüzyılda dağıtılan tüm Nobel Ödülleri’nin beşte birinden fazlasını Yahudiler kazandı! Yahudi’lerin dünya nüfusunun yüzde birinin ufak bir parçası olduğu düşünülürse, elde ettikleri başarının büyüklüğü daha iyi kavranabilir. Dünyanın diğer Meclis binaları ile kıyaslandığı zaman küçük sayılabilecek Kenesset’te, o muhteşem Chagall panoları önünde biraz vakit geçirebilenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar.

 

 

Bugünlerde demokrasinin pratikte pek bulunmadığı Arap Yarımadası’nın ortasında demokrasi ile idare edilen bir devlet kurmuş olan Yahudiler’i idare eden talihsiz şahin bir hükümet var. Filistin Halkı’nın makus talihi devam ediyor. Milleti “nükleer silah yapmak üzere olan İran” ile korkutup, zar zor ayakta duran koalisyonunu devam ettirmeye çalışıyor. İsrail çoluk çocuk seferberliğe zorlanmış durumda; dükkânlar gaz maskelerini almak için bekleyen insan kuyrukları ile dolu. Aynı zamanda İsrail sinemalarında, son Oscar ödüllerinden küçük altın heykelcikle dönen İran filmi seyirci rekorları kırıyor!

 

 

Arap Baharı demokrasi getirecek diye bekleyenlerin gittikçe dini ağırlıklı iktidarların başa geldiğinin görüldüğü, “Müslümanlığın en iyi modelidir”, “İslam ve demokrasi olmaz diye kim demiş?” diye bir kısım insanın övündüğü “Türkiye Modelinde”, “4+4+4”le kızların okuma haklarının kısıtlandığı, gittikçe yobazlaşan, ilim ve sanattan kopan bir Müslüman dünyası, her türlü kötü, şahin hükümete rağmen, İsrail’le girdiği mücadeleyi kazanamaz. Bu günlerde Filistinliler’e zulüm uygulayan bir hükümetleri olsa bile arkalarına dünya sanat, kültür ve bilminin en önemli katkılarını sunmuş bir diyasporayı almış Yahudi’ler, demokrasi sayesinde aynı zamanda da kendi hükümetlerinin en büyük muhalefetini çıkarabilme becerisini gösterebiliyorlar. Dünya ölçeğinde ufacık bir azınlık bile olsalar, bu insanlara hayran olunmaz da ne olunur?