Gezi’den sonra çok şey değişti. İnsanlar farklı kimliklerin, cinsel tercihlerin bir arada yaşayabileceğini, mücadele edebileceğini gördü

Mutlu olamayanların ülkesinde bugün

SİBEL KÖKLÜ - @sibelkoklu1

Güzide memleketimizde bütün sevinçler kısa sürer ki buna alışkınızdır… Mutluluk sadece bir andır. Sonra hemen tedirgin oluruz. Öyle alışmışızdır ki burnumuzdan getirilmesine… Hemen çok güldük, başımıza bir şey gelecek diye düşünürüz. Bunlar kulağımıza üflenmiştir sanki doğduğumuz günden beri ki doğrudur.

Bu yüzden hep temkinli davranmamız gerekir. Misal 13 yıldır ilk defa bir seçim gecesi yüzler gülerken, aman ha kutlamaya erken başlamayalım denir ki oylar çalınmasın… Gece sandık başında nöbet tutulur, kutlama ertesi gün yapılacaktır fakat o da ne? İki gün önce patlayan bombanın ağır yaraladığı 17 yaşında bir genç hayatını kaybetmiştir. Yine boğazlar düğümlenir…

Tam seçim sonuçları kesinleşir, yeni döneme dair bir iki umut verici söz söyler barajı yıkıp geçenler, karşı taraf hop lafı sokar; bizi susturmaya, konuşan Türkiye’ye susturucu takmaya çalışıyorlar… Ki bu ifadeden yaklaşık dört saat sonra bir saldırı gerçekleşir, bir insan öldürülür. Bu cinayetin intikamını almak isteyen yakınları ve arkadaşları da gidip bir kahveyi tarayınca, 3 kişi daha ölür. Ülke yine derin bir güvensizliğin pençesine düşer. Şarkılar, halaylar, kahkahalar iki gün bile sürmemiştir.

Hepimizin bir kabus gibi yaşadığı bu olaylar çok uzak bir Anadolu şehrinde değil, mahallemizde yaşanıyor oysa ki… Ahmet Arif’ten bildiğimiz, Ahmet Kaya ile sevdiğimiz Diyarbakır’da. Ki artık Diyarbakır uzak bir şehir değil mahallemizdir… Bu şiddet ortamı son bulmaz, çatışmaları körükleyenler durdurulamazsa, bir zamanlar sıfır sorun yaşanıyor diye övünülen komşulardan gelen belalar, batıya doğru hareket edecek, bir şey olmaz sanılan büyük şehirleri ve giderek bütün ülkeyi tehdit edecektir.

• • •

Belki Diyarbakırlılar gibi 30 yıl her gün savaşla yaşamadık ama biz de gördük savaşın ne menem bir şey olduğunu… Şehirlerin, caddelerin, hatta sokakların sağcılarla solcular arasında bölündüğünü. Gece yarıları çıkan çatışmada sıkılan silahların sesini dinledik saatlerce. Birbirini silahla kovalayanları, köşe başlarında erketeye yatanları, gece yazılamaya, afişlemeye çıkanları gördük. Aşağı mahalleler solcu, yukarı mahalleler sağcıların elindeydi. Biz çocuktuk ama iki mahalle arasında gezerken görürdük ki duvar yazıları da, köşelerde bekleyen delikanlıların kıyafetleri, saçları, bıyıkları da değişirdi. İki taraftan da çok ölen oldu.

Aslında kahve tarama olayları, bugünün değil, uzun yıllar öncesinin bir gerçeğiydi. Birgün arkadaşlarımızla sokakta oynarken, nasıl olduysa, kim söylediyse bilinmez, bir kahvenin tarandığını duymuştuk. Hem de çok yakınımızda… Her akşam gidip sıcak ekmek aldığımız fırının birkaç bina yanında… Kahvenin bulunduğu cadde, mahallenin sağcılarıyla solcularını ayıran caddeydi. Çocuk aklımızda ‘kahve tarandı’ sözünün tam karşılığı yoktu tabii. Sadece her gün bir şekilde duyduğumuz için bildiğimiz bir kelimeydi. Çocuksu bir heyecan ve merakla koşarak gitmiştik.

Kahvenin önü tahmin ettiğimiz gibi kalabalık değildi, tam tersi çok tenhaydı. Kimsecikler yoktu. Bu nedenle rahatça yaklaşıp bakabildik. Bir apartmanın altındaki küçük bir dükkân olan kahvenin bütün camları tuzla buz olmuştu. İçerisi boştu. Kahvenin içi gibi dışındaki küçük alan da kan içindeydi. Etrafta kırılmış sandalyeler, devrilmiş masalar, yerlere saçılmış oyun kâğıtları vardı. Maça papazı, kupa kızı kana bulanmıştı. Bir köşede kalmış, kim bilir kimin ayağından düşmüş bir ayakkabı görmüştük. Biraz önce burada insanlar çay içip kâğıt oynuyordu. Sonra birileri gelip onları öldürmüştü. ‘Kahve tarama’ dedikleri buydu işte. Muhtemelen kahveci de öldüğü için dükkân sahipsiz kalmıştı. İnsanların korkusu meraklarına baskın gelmiş, olayı duyunca koşup gelmek yerine evlerine çekilerek, perdelerin arkasına gizlenmişlerdi. Polisler ölü ve yaralıları götürünce, meydan çocuklara kalmıştı. O zamanın çocukları çatışmayı, korkuyu ve kötülüğü böyle öğreniyordu işte.

• • •

Ama artık başka bir iklimde yaşıyoruz. Gezi’den sonra çok şey değişti. En azından insanlar devlet ve medya konusundaki bazı gerçekleri yaşayarak öğrendi. Farklı ideolojilerin, kimliklerin, cinsel tercihlerin bir arada yaşayabileceğini, mücadele edebileceğini gördü.
Türkiye seçim sonuçlarıyla birlikte bir uçurumun kıyısından döndü belki ama görüyoruz ki hala arkadan ittirenler var. Renault Toros serisinin üretimden kalktığını ama Toyoto’nun Pikap serisinin bu boşluğu çok rahat dolduracağına dair cümleler kuruluyor. Yani eski derin devletin yerini IŞİD’in alabileceği ima ediliyor.

Ortadoğu’dan mezhepçilik ve etnik köken taşıyan fay hatları ne yazık ki bizim ülkemizden de geçiyor. Bu fay hatları Güneydoğu’da kırılma yaratırsa işte o zaman gerçekten bütün ülke yangın yerine döner.

Oya Ruhi Su ne güzel söylemiş; ‘Herkese yeter dünya, herkese yeter ekmek…’