Toplumcu gerçekçi satırlarıyla öne çıkan Çağrı Sinci yeni albümü Sasori ile dinleyiciyle buluştu. BirGün Pazar’a konuşan Sinci, “Rap bir karşı kültürdür. Şu anda bütün o protest takılan arkadaşlarımız bir şekilde ana akım şemsiyesinin altına girmek için can atar hale geldiler” diyor.

Müzisyen Çağrı Sinci: Protest takılanlar ana akım çukurunda

Işıl Çalışkan

Türkiye’de sokak stili ve underground hip hop dendiğinde akla ilk gelen isimlerden biri Çağrı Sinci. Politik ve toplumcu gerçekçi satırlarıyla dikkat çeken Sinci, üretkenliğiyle de öne çıkıyor.

Sinci, adını Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Zaman Kırıntıları” şiirinden alan Zaman Sinekleri albümünün üzerinden çok geçmeden 16 parçalık yepyeni bir albümle dinleyici karşısına çıktı: Sasori. Japonca akrep anlamına gelen albüm, bir seri katilin doğru yolu bulma, aydınlanma öyküsünü konu alıyor. 60’lar ve 70’lerin Japon klasiklerinden oluşan sounduyla başından sonuna bir filmin içinde hissettiriyor.

Sinci ile müzik serüveni konuştuk. 

Bir önceki albümün Zaman Sinekleri de henüz dinleyici için taze. Adını Ahmet Hamdi Tampınar’ın “Zaman Kırıntıları” şiirinden almıştı. Bu şiirin sende yarattığı etkiyi dinlemek isterim…
Önce bu şiirin iki mısrasına denk geldim. “Kim tanır bizi şimdiden sonra, Aydınlığı kıt gecemize, Misafir olanlardan başka” mısralarına denk geldim, ilgimi çekti. Sonra şiirin tamamını okudum ve inanılmaz etkilendim. Bence Türkçe yazılmış en iyi şiirlerden bir tanesi. Daha sonra Ahmet Hamdi’ye daha yakından bir okuma yaptım. Öyküleriyle başladım. Zaten küçüklüğümüzde meşhur Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okumuştuk ama ne kadar anladığımız tartışılır tabii. Öykülerini okudukça daha da etkilendim, günlüklerine biraz baktım. Kendisiyle empati yapmaya çalıştım. Ve tam da bu albümü yapma zamanımıza denk geldiği için Farazi bana “Tuhaf Hikâye“nin beat’ini attığında otomatik olarak bu şiirden etkilenip yazdım. O şarkı çıktığında artık albümü de bu konseptte yapma kararını almış olduk. Ahmet Hamdi’nin eserlerini, günlüklerini hatta mülakatlarına kadar okudum. Ve onun zamana bakışını kendi anlatım şeklimle kompozite edip bu albümü ortaya çıkardım. 

Şiirle hatta edebiyatla müzik arasında nasıl bir iletişim sürüyorsun?
Besleniyorum ama bu kopyalayıp yapıştırmak gibi olmuyor. Onları biriktirip kendi süzgecimden geçirmeye çalışıyorum. Müzisyenliğim edebiyattan çok fazla besleniyor. Bu da yaptığım işe yansıyor zaten. Her müzisyenin sıradışı bir özelliği varsa benimki müzikten çok edebiyattır diye düşünüyorum. Bu yüzden de dönem dönem aynı kişilere, aynı sanat dallarına ve akımlara takılıp kendimi tekrar etmektense sürekli birilerini keşfedip, bildiğim kişilere derinlemesine okumalar yapıp ister istemez onları şarkılarımda yansıtıyorum. Benim için de çok keyifli bir süreç oluyor bu. Çünkü yerimde saymamı ve anlatım bakımından kendimi tekrar etmemi engellediğini düşünüyorum bunun. Yazdıklarım okuduklarımdan çok besleniyor.

KENDİMİ ZAMANIN DIŞINDA TUTUYORUM

Tüketim çağında müzik yapıyorsun ama zamanla bir derdin var. Zamana meydan okuduğun söylenebilir mi?
Kesinlikle. Müzikal olarak baktığınız zaman bizim yaptığımız işler üç ayda herkes tarafından sıkılınıp bırakılan işler değil. 10-12 sene önce yaptığım şarkılara “Bu şarkı yeni mi?“, “Çağrı Bey şu şarkınızı yeni dinledim çok beğendim“ gibi dönütler alabiliyorum. Bu da eserlerimizin zamana meydan okuyan işler olduğunu hissettiriyor. En başından beri de amacım buydu aslında. Bir anda parlayıp sönmek yerine uzun süre yanmak hedefiyle sanat icra etmeye çalıştım. Zaman Sinekleri de bunu açıkça ifade ettiğim bir albüm oldu. İşleri yaparken kendimi zamanın dışında tutmaya çalışıyorum. Açıkça ifade etmesem de şarkılar bunu kendiliğinden sağlıyor.

“İstanbul Finest” isimli şarkında “Türkçe rap çamurdaydı üşenemezdik eğilip aldık” diyorsun. Bunu biraz açalım mı?
Türkçe rap’in çamurda olması ve bizim eğilip alamamız durumunu sadece iyi müzik yaparak özetleyemeyiz. Takıldığımız tavır ve gösterdiğimiz duruş anlamında böyle bir şey söyleme ihtiyacı duydum. Çünkü bizim anladığımız anlamda rap bir karşı kültürdür. Ana akıma ayak uydurmak bir yana dursun ana akıma karşı ortaya çıkmış bir kültürdür. Şu anda baktığınız zaman bütün o protest takılan arkadaşlarımız bir şekilde ana akım şemsiyesinin altına girmek için can atar hale geldiler. Ben Türkçe rap’in çamurda olmasını herkes çok kötü rapçi ben çok iyiyim değil de tavır anlamında ifade ettim. Benim diskografime ve yaptıklarıma bakıldığı zaman bence benim baktığım yerden bana hak vereceksiniz. Çünkü ben artık Türkçe rapin protesto anlamında bir varlık gösteremediğini düşünüyorum. 100-200 kişi dinlerken her şeye karşı olan arkadaşlar 100 bin kişi dinlediğinde bir anda uslu evlata dönüşüyor. 

Türkçe rap protest olması lazım diyorsun yani?
Olmak zorunda değil ama en azından tavrını korumalı diyorum. Ana akıma şirin gözükmeye çalışmamalı. Kendi varlığını, kendi duruşunu korumalı diyorum ve bunu kaybettiğimizi düşünüyorum.

Türkçe rap için günümüzde altın çağını yaşıyor diyebiliriz. Sense underground hip hop yapıyorsun. Bu zıtlık nasıl bir birliktelik sağlıyor?
Türkçe rap popülerlik anlamında altın çağını yaşıyor ama nitelik anlamında tartışılır. Undergroundu bir tavır olarak sürdürmeye çalışıyorum. Ama yine aynı şarkıda bahsettiğim gibi “Yeraltından magma gibi taşıp, yerüstünden akıyoruz artık." Çünkü biz kendimizi ne kadar gizlemeye çalışsak da insanlar öğreniyor ve biz bu tavrı ne kadar korumaya çalışsak da artık bu sınırdan çıkmaya çalıştığımızı düşünüyorum. Ben yine de muhafaza etmeye çalışacağım bazı şeyleri.