15 Mayıs 1950’de yani 1950 genel seçimlerinden hemen bir gün sonra Çiçek Palas’ta gerçekleştirilen toplantıda yaşananlar, o dönem toplumsal kutuplaşmayı ve anti-komünist havayı yansıtmaktadır.

Nâzım Hikmet’in açlık grevi ve Çiçek Palas’ta yaşananlar: 1950’lerde bir anti-komünist linç girişimi

Eren Şahin - Araştırma Görevlisi

Türkiye’nin enternasyonal şairi Nâzım Hikmet, Türkiye’de toplumsal gerçekçi şiirin önde gelen isimlerinden olmakla birlikte eserleri elliden fazla dile çevrildiğinden dünyaca tanınan bir isimdir. Onun başta gelen özelliklerinden birisi de komünist dünya görüşü ve bu yöndeki faaliyetleridir. Bu görüşünden dolayı kovuşturmalara uğramış, eserlerinin yayınlanması yasaklanmış ve dönemin çoğu aydını gibi hapse mahkûm edilmiştir.

Yaşadığı en ağır mahkûmiyet ise 1938 yılında gerçekleşen Kara Harp Okulu Davası ve Donanma Davası sonrasına denk gelmektedir. Bu davalarda, Nâzım Hikmet’in kitaplarının harp okulu öğrencileri ve donanma astsubayları tarafından okunması ve öğrencilerden birinin kendisiyle temasa geçmesi yargılanmasına gerekçe gösterilmiştir.

Bu davalar sonucu orduyu isyana teşvik suçlamasıyla toplam 28 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.1 Kitaplarının okunmasının orduyu isyana teşvik için yetersiz bir gerekçe olduğunu düşünen Nâzım, kendisiyle dört yıl önce iletişime geçen öğrenciyle de bu türden bir münasebetinin olmadığını ısrarla belirtmesine rağmen dönemin askerî mahkemesinin verdiği bu cezaya engel olamadı. Mahkûmiyetinin büyük kısmını Bursa Cezaevinde geçiren Nâzım, Kuvay-ı Milliye Destanı, Memleketimden İnsan Manzaraları başta olmak üzere pek çok eserini bu mahkûmiyeti sırasında yazdı. 

Nâzım Hikmet mahkûmiyeti esnasında bir yandan eserlerini üretmeye devam ederken bir yandan uğradığı bu haksız mahkûmiyet için mücadele etti. Mahkûmiyetinden bir yıl sonra başlayan II. Dünya Savaşının hem dünyada hem memleketteki akisleri sebebiyle Nâzım’ın mahkûmiyeti gündem olmaktan uzaktı. Nâzım Hikmet, mahkûmiyetiyle kamuoyu yaratabilmek için 1940’lı yılların sonunu beklemiştir. Bu süreçte Türkiye’de muhalefet partileri kurulmuş; 1946 seçimleri gerçekleşmiş ve savaş sonucu oluşan iki kutuplu dünyada Türkiye, ABD’nin öncülük ettiği Batı Bloğu ile ilişkilerini geliştirerek bu blokta yer almıştır. Bu siyasi ortamda Nâzım Hikmet’in mahkûmiyeti tekrar gündem olmuş; kimi gazeteciler, aydınlar ve hukukçular Nâzım’ın mahkûmiyetini ve kendisine yapılan hukuksuz yargılamayı ele almıştır. Tüm bu çabaların iktidarının son dönemlerini yaşayan CHP iktidarını harekete geçirmekte yetersiz kalması sonucunda Nâzım Hikmet, 8 Nisan 1950’de avukatı vasıtasıyla “Canımı pul diye kullanıp, milletime açık bir dilekçe yazacak ve haksız bir mahkûmiyete uğradığımın belirtilmesini isteyeceğim” sözleriyle açlık grevine başlamıştır. Nâzım’ın bu eyleminin yankısı ülke çapını aşarak dünyaya ulaşmıştır. Fransa’da “Nâzım Hikmet’i Kurtarma ve Eserlerini Yayma Cemiyeti” kurulmuş, Roma’da toplanan Barış Taraftarları Kongresinde ise Nâzım’ın haklarını savunmakla barışı savunmanın aynı anlama geldiği ifade edilmiştir. 2 Louis Aragon ve Pablo Picasso başta olmak üzere dünya çapında tanınan sanatçılar ve yazarlar; uluslararası kuruluşların önde gelen isimleri Nâzım’ın serbest bırakılması için imza kampanyası düzenlemişlerdir.3 Türkiye’de de aydınlar başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri tarafından geniş kapsamlı bir imza kampanyası başlatılmıştır. Kampanyayı benimseyen ve yayılması için faaliyet gösteren kuruluşlardan birisi de İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’dir (İYTGD). Bu dernek bildiriler dağıtarak meseleyi halka anlatmak isterken Çiçek Palas’ta bu kampanya için bir etkinliğin düzenlenmesine öncülük etmiştir. 

15 Mayıs 1950’de yani 1950 genel seçimlerinden hemen bir gün sonra Çiçek Palas’ta gerçekleştirilen toplantıda yaşananlar, o dönem toplumsal kutuplaşmayı ve anti-komünist havayı yansıtmaktadır. Toplantı müracaatında dahi İYTGD mensubu öğrenciler vali tarafından tehdit edilmiştir. Baskılara rağmen gerçekleştirilen toplantı Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) öncülüğündeki gerici bir güruh tarafından sabote edilmek istenmiştir. Karşıt sloganlarla, konuşmacıların kullandıkları hoparlörün tellerinin kesilmesiyle, konuşma yapıldığı sırada istiklal marşının okunmasıyla ve türlü saldırılarla toplantı etkisiz kılınmak istenmiş, ancak salonda bulunan kalabalığın bu saldırıları püskürtmesi sonucu başarılı olunamamıştır. İYTGD’nin yayın organlarında toplantı ile ilgili değindiği bir diğer mesele de toplantı esnasında orada bulunan emniyet güçlerinin olaya seyirci kalmasıdır.4  Hukuken gerçekleştirilmesinde bir sakınca olmayan toplantıda sayısı gereğinden fazla bulunan emniyet güçleri, toplantıya yönelik saldırıyı önlemek bir yana toplantı sonrasında MTTB mensubu saldırganlar ile katılımcıların çıkmasını engelleyerek kimlik tespiti yapmışlardır. Tüm bunların gölgesinde söz konusu toplantı gerçekleştirilmiş, toplantıya İYTGD yönetimi ve üniversite öğrencileri, aydınlar ve Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım katılmış ve söz almışlardır. Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması ve açlık grevine son vermesi talebi dile getirilmiş, söz konusu talebi içeren imza kampanyası yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.5  

Nâzım Hikmet bu toplantıdan dört gün sonra (19 Mayıs 1950) yeni hükümete genel af konusunda zaman tanımak adına kamuoyunun ve sevenlerinin ricasını göze alarak açlık grevine ara vermiştir.6  Nitekim Nâzım Hikmet, 14 Temmuz 1950’de mecliste kabul edilen genel af kapsamında 15 Temmuz 1950 günü serbest bırakılmış, 12 yılı aşan mahkûmiyeti sona ermiştir. Türkiye tarihinde toplumsal kutuplaşma ve ideolojik karşıtlıklar genel anlamda 1960-80 arası dönem ile özdeşleştirilir. Ancak Çiçek Palas Olayında olduğu gibi bunun izleri çok daha öncesinden görülmektedir. Hukuken yasal olmayan hiçbir durumun söz konusu olmadığı toplantıya yapılan bu saldırı ve sabotaj, soğuk savaş döneminde vatandaşların anayasanın kendisine tanıdığı özgürlüklerden mahrum bırakıldığının bir göstergesidir. Toplantıda emniyet güçlerinin olaylara seyirci kalması ise daha öncesinde gerçekleşen Tan Olayını (1945) anımsatmaktadır ve bu tavrın günümüze kadar aksettiği görülmektedir. 

1 Nâzım Hikmet’in Yaşadığı Adalet Dramı ve Açlık Grevindeki Gerçekler, Adnan Cemgil (Der.), Engin Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.12. 

  2 “Nâzım Hikmet’in Kurtarılması İçin Dünya Halk Oyu Sesini Yükseltti”, Hür Gençlik, Sayı:7, 1 Mayıs 1950. 

3  “Dünya Basınında Nâzım”, Barış, Sayı:2, 1 Mayıs 1950. 

4 “Kanun Diye Diye Kanun Tepelendi”, Hür Gençlik, Sayı:8, 1 Haziran 1950. 

5 “Çiçek Palas Toplantısı Aydın Gençliğin Zaferi Olmuştur”, Hür Gençlik, Sayı:8, 1 Haziran 1950. 

6 “Hür Gençliğin ve Memleket Aydınlarının Teminatı ve Kanun Yolunun Açılmak Üzere Olduğu İnancı Karşısında Açlık Grevine Ara Verildi”, Nâzım Hikmet, Sayı:4, 23 Mayıs 1950.