Büyüdük ve bu hayalimizin kötülük duvarına toslayışına, özellikle Türkiye’de acı içinde defalarca şahit olduk. “Özellikle Türkiye’de” diyorum çünkü 20 yıllık hükümetin sağlam yaptığını düşündüğüm tek duvar bu.

Ne lazım?

Can Kazaz

Biz güzel ve özgür dünya düşleri olan çocuklardık. Büyüdük ve bu hayalimizin kötülük duvarına toslayışına, özellikle Türkiye’de acı içinde defalarca şahit olduk. “Özellikle Türkiye’de” diyorum çünkü 20 yıllık hükümetin sağlam yaptığını düşündüğüm tek duvar bu. Ben bu duvarın yıkılışına da şahit olmak için yaşıyorum. Hayallerimizin saflığı, en derin karanlığı bile aydınlatacak güçte bir ışığa sahip çünkü. Acıyabilir ama hangi duvara çarparsa çarpsın bükülmez, kırılmaz bir ışık… 

Biz bu ışığı taşıyor olabiliriz ancak çok temel insani ihtiyaçlarımızdan da mahrum kalıyoruz. Maslow piramidinin en alt katında mücadele veriyoruz.

Halbuki ne enteresan; muazzam bir kapasiteye sahip topraklarda yaşıyoruz ama doğru yönetilmediği için en temel gıdalara bile zor erişiyoruz. Bizim Maslow piramidinin en alt katından başlayarak, tüm insanlığa örnek olacak bir onarım atılımı başlatmamız şart. Aksi halde yok oluruz, piramit tepemize çöker. 

Sanatçıların, bu bahsettiğim piramitten azade, ülke koşullarından etkilenmeyen varlıklı elitler ve hatta elitistler zannedildiği şartlarda yaşıyoruz. Etik doğruların hâkim olduğu, sanatçının en temel hakkı olan “fikri hak” kavramının benimsendiği, kurumsal yapısını tamamlamış bir sanat ortamında bile değiliz. Fakat bu sadece sanat ortamının sorunu değil elbette.

Toplumun en temel yaşamsal kurallarla ilgili bir kafa karışıklığı var. Kırmızı ışıkta durup, yeşilde geçmek kadar basit ve makul şeyleri kastediyorum. Kurala karşı çıkmayı, “kral”a karşı çıkmak zannediyoruz. 

Bizim acilen kol kola girip, insani bir etik düzeni yeniden tesis etmemiz, erdemlerimizi ve ayıplarımızı birbirinden net bir şekilde ayırmamız gerekiyor. Bu sayede -sanatçılar da dahil- toplumun bütün sınıflarına yansıyacak bir iyileşme görebilir ve ardından psikolojik sağlığımızı onarmaya başlayabiliriz. Ve ardından kültür meselelerini konuşmaya da, kopan kültürel halatları birbirine iliştirmeye de başlayabiliriz. Bu normların sağlandığı bir durumda bize bence “ne lazım” aktarmaya çalışayım:

Bize özenle ve düzenle sunulan erişilebilir bir kültürel arşiv lazım. Bunun için bilim ve bilimsel metotlar lazım. Bunları toplumun her kesimine aktarabilecek nitelikte bir iletişim disiplini ve kabiliyeti lazım. Bize çeşitlilik lazım. Bize, usta romancılarımızın aktardıklarını yeniden türetmek lazım. Bize özgürlükçü büyük düşünürlerin aydınlığı lazım. Bize dünyayı gezenlerin deneyimledikleriyle daha da zenginleştireceğimiz Anadolu coğrafyasının tarih boyu oluşan kültürel mirası lazım. Bize okuduğunu anlayan, anlamak için daha özenli ve çok okuyan nesiller lazım. Bize dinlediğini de anlayan ve anlamak için akıl kullanan iyi dinleyiciler lazım. Sanatçının, işte bu akılları, tertemiz sorumlu vicdanlarla onarması ve artmasının yolunu açması lazım. Sanatçının, bunların hepsi birden olabilmek için özgürce çalışarak yaşaması lazım. Ancak, bunun olabilmesi için sanatçının yaşatılması lazım. Sanatçıya bu perspektiften bakan halkın cumhuriyetini kurmamız lazım. Bir arada yaşamayı hatırlamamız lazım.