Güneşin göğe merdivensiz tırmandığı sıcak mı sıcak bir yaz günü… Kediler dahil herkesin çekildiği meydandan ayaklarımı....

Güneşin göğe merdivensiz tırmandığı sıcak mı sıcak bir yaz günü… Kediler dahil herkesin çekildiği meydandan ayaklarımı sürüye sürüye geçip ahşap evlerin gölgesine sığındım. Pencerelerinde begonyalar, fesleğenler ve koca memeli ninelerin karşılıklı söyleştiği ahşap yapılar sanki eriyip üzerime dökülüverecek gibiydi. Sokak baştan başa gölgeli, görece serinliğine rağmen “temmuz, temmuz yanıyoruz” diye haykırıyordu .. Biliyordum ki Şiktan ben ne söylersem söyleyeyim yine bildiğini okuyacak ve kahvenin yanında ılık çeşme suyunu burnuma dayayacaktı. Bunu bile bile Sırçınar’ın  tahta masasına çökmek olmazdı. Kasar Sokak’ta zamanın akışına ait tüm sırlara vakıf Kasar Cezmi’nin bakkalına girip soğuk bir su istedim. Ayakta kalmak için çırpınan, artık sadece ekmek, süt, yoğurt gibi  zaruri ihtiyaçları ancak karşılayan mahallenin yaşlı bakkalı Cezmi Dede beş litreliğin dışında küçük suyunun olmadığını söylediğinde doğrusu şaşırmadım. Sokağın bitiminde Sırçınar’a adını veren koca çınarlı meydandaki büfeden şansımı bir kez daha denedim. Şöyle en soğuğundan bir büyük su aldım ve yağmuru bekleyen sarnıçlar gibi çınarın altında eyleşen Sırçınar’ın kadim ekibine doğru yöneldim. Ekibin koyulaşmış sohbetini hiç bozmadan bir iskemle çekip çemberin en dışına usulca yerleştim. Öylesine bir sohbete dalmışlardı ki ocak başından beni görüp hemen cezveyi ateşe süren Şiktan’ın elinde köpüklü kahve masa başında bitmesiyle ancak  fark edebildiler beni. Merhaba, hoş geldin faslı bittikten sonra sohbete ara verdikleri yerden daha da ateşli bir biçimde tekrar bodoslama daldılar. Şiktan’dan soğuk su servisi için birkaç boş bardak isteyip kulağımı sohbete verdim. Konu ülke gündemine oturan sigara yasağı kapsamının genişletilmesi üzerine idi. Kasap Hüseyin tam bir tiryakiydi ve her zaman ki gibi elinde sigara veryansın ediyordu; -“ Arkadaş bu merete daha dün zam yaptılar. Bu da yetmezmiş gibi suya, benzine,mazota ota boka ne buldularsa zam, zam, zam. Bir tarafta zamlar, bir tarafta sel afeti, kriz, işsizlik, bir başka tarafta cezaevlerinde ölenler, koca kentin ortasında bir lira için adam öldürenler, memleket toz dumanken bu hali görmeyip ‘ dumansız hava sahası’ diye tutturmuyorlar mı sinirlerim tepeme çıkıyor vallahi..”
Dümenci Holi yüz otuz kiloyu aşıp da artık nefes almakta iyiden iyiye zorlanmaya başlayınca sigarayı bırakmıştı.O her zamanki konserve kahkahalarından birini daha açıp salıverdi meydana. Koca çınarın dallarındaki bilumum kuşun aynı anda havalanmasıyla birlikte kanat hışırtılarının Holi’nin kahkahasına karıştığı cümbüş sona erince;-“ Her yazın bir de kışı var Hüseyin bu günlerine dua et sen. Ya da  bırak da  gel dumansız hava sahamıza.”
Kasap Hüseyin burnundan soluyarak,-“ Ulan dombili orada senden bize yer mi kalır?”
Cenap Hoca ;-“ Geçenlerde bir yerde okumuştum, Japonya’da kar maymunlarını aklı evvel Amerikalılar alıp Teksas’a götürmüşler. O iklimde maymunların öleceğini düşünenler yanılmış. Zira epeyce bir süreç içerisinde maymunlar o iklime uyum sağlamış ve nesillerini sürdürmüşler.Tabii artık kar maymunları olarak değil..Sizde kısa zamanda uyum sağlarsınız bundan eminim.”
Hıdır Dayı da elinden sigara düşmeyenlerdendi.-“ Her şey bu Erdoğan’ın başının altından çıkıyor. Kendisi sigara içmiyor ya gerisi umurunda bile değil. Bu da ben yaptım oldu siyasetinin bir başka şekli işte”.
Sigarayı çoktan bırakanlardan biri0de Hacı. İşin gırgırında lafa dalıyor;-“ Siz anlamazsınız tiryakiler, yüksek siyaset bu. Yukarıdan bakınca aklın şaşar, aşağıdan bakınca şapkan düşer. Hem dinimiz de tütünü içkiyi hoş görmez, haram sayar.”
Kasap Hüseyin –“İçkiyi anladık da tütün ne zaman haram oldu Hacı?”
Cenap Hoca –“ Başbakanımız içilmeyecek dediyse içilmeyecektir arkadaşlar. Nasıl eleştirisiniz, haddinizi bilin (!)”
Hoşaf Sami atladı hemen-“ Yahu nedir bu? Gazeteci bir şey söyler ‘ haddinizi bilin!’. Hızlı tren sorulur,’haddinizi bilin’. Karanlık ilişkiler sorulur,’haddinizi bilin!’Artvin’de, bentler yıkılmış ayan beyan ihmal ortada, insanlar ölmüş, adam çıkıyor ‘ Doğal afetler karşısında yerinizi bilin.Herkes haddini bilsin!’. Nedir bu ? Yoksa AKP’de mi bir afet mi ki; ona karşı yerimizi, haddimizi bileceğiz?”
Cenap Hoca ;-“Hahh ağzını öpeyim Sami. İşte gerçek bu . Karşımızda kaçınılmaz bir afet var, çaresiziz ve haddimizi bileceğiz. Afet oldukları gerçeği dışında anlatmak istedikleri tam da bu.”
Hıdır Dayı;-“Bu kimi atışma kimi uzlaşma ile süren Paşa - Padişah didişmesinden vatandaşa hep had bilmek kalıyor.. Kabahat bizde ama Susuz Müsellim’in kazları gibi boynumuzu eğersek olmaz. Hepimiz çok kapılı bir evdeyiz. Ve her kapı aynı koridora açılıyor. Hep birlikte ezilenler, dışlananlar çıkıp o koridora ‘ durun bakalım ne Paşasınız ne Padişah nezdimizde. Asıl siz haddinizi bilin!’diye haykıralım... Doğrusu da bu değil mi? Demokrasi de bu değil mi?”
-“Deyin de görün. Demokrasi dediğiniz ebem kuşağı ömürlü bir şey. Siz yine de haddinizi bilin!” diyen Hacı, ezan sesiyle beraber fırlayıp sıçraya sıçraya caminin yolunu tuttu.
Arkasından baka kalan sessizliğin sesini yine Cenap Hoca bozdu;
-“Boşuna dememiş  şair: Kurbağadır tufandan / arta kalan / tek hayvan’ diye”…