Geçen hafta Seta Vakfı’ndan İbrahim Kalın’ın TRT’de hazırladığı Enine Boyuna adlı programa katılıp dış politika ve güncel gelişmeleri tartıştık. Türkiye, Suriye...

Geçen hafta Seta Vakfı’ndan İbrahim Kalın’ın TRT’de hazırladığı Enine Boyuna adlı programa katılıp dış politika ve güncel gelişmeleri tartıştık. Türkiye, Suriye, İsrail, Filistin Irak’ı konuştuk. Özellikle Türkiye’nin son dönem dış politikasında olumlu adımları olduğunu ancak “birden fazla cephede aynı anda yürütülen politikaların dağınıklık handikabı içerdiğini bir kez daha vurguladık.

•••

Ortadoğu medyasında çıkan yorumlara bakıldığında Türkiye’nin son dönem açılımı, çok yönlü politikası Suriye-İsrail arasındaki rolü, Lübnan krizine yaklaşımı “Osmanlı’ya dönüş” şeklinde algılandığı görülüyor. Birçok Arap aydınına göre özellikle imparatorluğun dağılmasının ardından bölge İngiliz, Fransız ve ABD egemenliği altında sürekli istikrarsızlığa sürüklendi. Bu ülkelerin emperyalist politikaları, bizzat parçalayıcı ve dağıtıcı etki yaptı. Buraya kadar doğru olmakla birlikte bu görüşü savununlar Osmanlı imparatorluğunun kendine has “emperyal” politikasını da unutmuş gibiler. Osmanlı imparatorluğunun ilelebet devam etmeyeceğini söylemek yeni bir şey değil. Dönem klasik emperyalizm çağının kapanış, milliyetçi uyanışlar dönemidir. Nasıl, Balkanlar’da Osmanlıya karşı milliyetçi kalkışmalar olduysa Ortadoğu’da da olması normaldi. Burada tabii ki İngiliz ve Fransızların rolünü de unutmamak gerekir. Ancak, modern Türkiye’nin kuruluş döneminde yeni bir dünyaya açılmaya çalışması ne kadar normalse, tarihi, coğrafi, kültürel ve dini bağları olan Ortadoğu coğrafyasına sırtını dönmesi, ilişkisini bıçak keser gibi sonlandırması, görmezden gelmesi bir o kadar yanlış olmuştur.

Şimdi, söz konusu olan yeni girişimleri önemsemek lazım. Ancak önemserken de şunu gözden kaçırmayalım. Türkiye’de bazılarının gönlünde yatan, hatta ideolojik referansını oluşturan “yeni Osmanlıcılık”, “Osmanlı barışı”,  ya da “Osmanlı gibi olmak” anlayışları anakronik olduğu kadar hayalden öte bir şey değildir. Üstüne üstlük Osmanlı cilasını kaldırdığınızda altından “emperyalist” niyetten başka bir şey çıkmaz. Öte yandan Türkiye’nin yola çıkarken çıkış noktası sadece din kardeşliği hatta İhvanı Müslim anlayışı değil bilakis laik ve demokratik bir eksen olmalıdır. Zaten Türkiye ancak bu şekilde bölgede özgün bir örnek olarak var olabilir. Bu tür girişimlerin temelini bölgesel, dostluk, barış ve insani ilişkiler ve hatta duygusal yaklaşımlar oluşturmalıdır. Bu girişimlerde reel politikanın soğuk, duygusuz, ticari ve insan ilişkilerinden uzak anlayışından çok insanı referans alan politikalar eksen alınmalıdır. Doğu Konferansı’ndan doğan Doğudan Dergisi’nin bu sayısında Nuray Mert’in Arap Birliği başlıklı yazısının son bölümünde değindiği gibi, Türkiye’de medyanın bölgeye yönelik ilgisizliği ve sadece Körfez sermayesinin konu edilmesi, yaşanacak sürprizlere hazırlıklı olmak gerektiğini gösteriyor.                                                         

•••

Türkiye’nin Irak Kürt bölgesi politikası değişiyor. Bunun ipuçlarını da görüyoruz. Ankara-Bağdat arasında daha yakın bir ilişki var. Eğer koşullar böyle devam edersek Erbil de devreye sokulacak ki bu çok önemli. Önce Başbakan Erdoğan’ın Bağdat ziyareti ardından Talabani’nin Ankara ziyareti gerçekleşecek. Bir vadede de Neçirvan Barzani Türkiye’ye gelecek. Bunları tahmin edebiliyoruz. Bu süreç içinde Türkiye’nin Iraklı Kürtlere yönelik politikasının değişeceği sinyalleri de geliyor. ABD’nin, Türkiye ve Iraklı grupların etkisi ile Kerkük referandumunun ötelendiği biliniyor. Zaten Kürtler dışında bu referandumu kimse istemiyordu. Şimdilik Kürtler de ikna oldu. Türkiye son 5 yıldır çok iddialı olduğu “kırmızıçizgileri”nden vazgeçerken aklıselim ve reel politikaya dönmek durumda. Bunun yolu da Irak Kürt bölgesi ile ilişkiden geçiyor. Zaten jargon olarak Kuzey Irak’tan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin kullanılmasına geçildi bile. Yakında Irak Kürdistan’ı terimi de  telaffuz edilecek gibi görünüyor. Iraklı Kürtlerle kurulacak daha dostane ilişkiler Türkmenler açısından Türkiye’nin daha rahat politika izlemesini kolaylaştıracaktır. Türkiye’nin korkusu tersine dönmüş gibi görünüyor; şimdiye kadar Irak Kürt bölgesine karşı çıkılırken şimdi Irak Kürt bölgesi Türkiye için Irak’ın bütünlüğü açısından bir zamk olarak görülmeye başlanmış, Kürtlerle bundan böyle aracılarla değil doğrudan görüşme kararı alındı.  Ancak Irak içinde yeni bir idari harita çizilerken Kürtlere verilen bölgeler konusunda yoğun tartışma yaşanacağını da söyleyebiliriz. Öte yandan Kürtler’in işgalin ilk döneminde olduğu kadar elleri kuvvetli ve serbest değil. Türkiye’nin de ABD ile pazarlığı sonucu İran konusu öne çıkmış gibi görünmektedir. Aslında söylediklerimizin birçoğu hayata geçti ve önümüzdeki dönemde yazdığımız çerçevede kamuoyu sürprizler yaşayacaktır.

•••

Bu arada Türkmenleri unutmamak gerekiyor. Çünkü Türkmenlerin sıkıntıları çok. Talepleri ise şöyle sıralanabilir: Bu yılın sonuna doğru Irak’ta yerel seçimler yapılacak. Türkmenler, Türkiye’nin Kürtlerle doğrudan ilişkisini olumlu bulurken kendilerinin unutulmalarından kaygı duyuyorlar. Doğruyu söylemek gerekirse Türkiye’nin Türkmen politikasının önemli olduğu ancak Kerkük yani stratejik odağın daha öne çıktığı biliniyor. Bu yüzden coğrafi plan çerçevesinde bazı Türkmen bölgelerin Kürt bölgesine dahil edilmesi gündemde. Bu durum sıkıntı yaratıyor. Türkmenlerin de Araplar ve Kürtler gibi eşit haklara kavuşmaları gerekiyor. Öte yandan Kerkük, Tuzhuratu, Tel Afer, Erbil, Musul gibi kentlerde Türkçe resmi dil olmalı. Ova köy kapısı bir an önce açılmalı. Kerkük il meclisinde yüzde 32’lik Türkmen temsili vaadi tutulmalı, yeni coğrafi dağılıma çok dikkat edilmeli, Türkmenleri ekonomik yönden güçlendirilecek projeler devreye sokulmalı. Türkmenlerin korkusu, kurucu unsur olma durumundan azınlık konumuna düşmeleri. Türkiye’nin, Ortadoğu ve Kürt bölgesi ile yeni sayfalar açarken Türkmenleri de unutmaması gerekiyor. Aksi takdirde Türkmenler gündeme gelince, sorunu belagat düzeyinde ele almak, milliyetçi söylemleri öne çıkarmak yetmiyor. Ayrıca bazı konularda sadece “koz” olarak kullanmakla inandırıcılığını yitiriyor.