ALİ UĞURLU – DR., TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Her şeyin değerinin (!) piyasa tarafından belirlendiği kapitalizmde mühendislik alanı da büyük ölçüde problemlidir. Özellikle kendi iç dinamiği ile sanayileşmemiş ülkelerde mühendis emeğinin sınıfsal konumu nedeniyle bu alan daha da sorunludur. 1980 yılının 12 Eylül miladi ile dayatılan neoliberal sistem iç dinamiğin yaratılma sürecini tamamen ortadan […]

Neoliberalizm mühendisliği değersizleştiriyor

ALİ UĞURLU – DR., TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı

Her şeyin değerinin (!) piyasa tarafından belirlendiği kapitalizmde mühendislik alanı da büyük ölçüde problemlidir. Özellikle kendi iç dinamiği ile sanayileşmemiş ülkelerde mühendis emeğinin sınıfsal konumu nedeniyle bu alan daha da sorunludur. 1980 yılının 12 Eylül miladi ile dayatılan neoliberal sistem iç dinamiğin yaratılma sürecini tamamen ortadan kaldırarak başka bir model dayatmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan ve 1970 yılına kadar devam eden dönemde; hem soğuk savaş ve komünizm tehdidine karşı politik bir önlem olarak, hem kitlesel tüketim için gelir dağıtma stratejisi çerçevesinde ve emekçi kitlelerin mücadelelerinin basıncı altında kapitalist sistem sosyal bir refah rejimini kurumsallaştırmak zorunda kalmıştı. Keynesyen devletin 1950-1970/80 arasında hüküm süren bu altın çağının kapanması ve yerine neoliberalizmin ikame edilmesi sonrası mühendis emeği de bütün bu sonuçlardan etkilenerek başka bir forma dönüşmeye başlamıştır. Bu anlamda neoliberalizm mühendisin sınıfsal olarak konum değiştirmesinin koşullarını da ortaya çıkarmıştır.

Bu yeni dönemde mühendislik, KİT’lerin özelleştirilmesi ile yaşanılan mesleki işyerlerinin kapanması, iş bölümü ve uzmanlık ile ortaya çıkan mesleki alan kaybı, mühendislik eğitiminde yüksek bir niteliğin yakalanamaması, teknolojik gelişmelere uyum sağlanamaması, üretim esaslı kalkınma modellerinden kaçınılarak finans eksenli büyüme modellerinin benimsenmesi gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu gerçeklik mühendislik mesleğini değersizleşme ve yön arayışı gibi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır.    

Mühendislik Eğitimi

Yeterli olmayan pratik, bilimden çok işin tekniğinin ön plana çıkaran eğitim süreci ve piyasanın belirlediği farklı yönelimler… Bütün bu özet ülkemizde mühendisin paradigmasını oluşturan aşamaların rafinasyonudur. Gelişmiş kapitalist modellerde bu anlamda mühendislik paradigması bizden farklıdır. Mühendis yeni süreçlerin planlayıcısı ve dönüştürücüsü kimliğindedir. Bizim gibi teknoloji transfer eden ülkelerde ise daha önceden planlanmış benzer süreçlerin sadece kontrol edenidir. Bu anlamda kendisinden beklenen düzey ile aldığı eğitim ile tezattır. Sonuç olarak mühendis; ülke gerçeklerinden, sanayisinden ve ihtiyaçlarından uzak bir eğitim profili ile yetiştiği için gerçekte pratik bir üretkenlikten uzaktır. Bu nedenle iyi mühendis mühendisliği ve uzmanlaşmayı çalıştığı süreçte yani işte öğrenmektedir. Bu durumda çalıştığı ve yaptığı işin en azından başlangıçta, yetkin bir geliştiricisi ya da dönüştürücüsü olmaktan uzaktır. Makinanın parçası gibi işin bir parçası ve gözetleyicisidir.

Bu durum iki sonuç yaratmaktadır. Birincisi mühendisin teknoloji üretmesini engellemekte ikincisi ise onu üretim karşısında edilgen bir konumla indirgemektedir. Bu nedenle birçok işletme gerçekte ustalar tarafından yönetilmektedir. Bu bilim ve teknolojinin hayatın ince damarlarına nüfuz etmesini engelleyerek sonuçta mühendisin gerekliliğini sorgulayan bir düşünce yaratmaktadır.

Mühendisliğin Geldiği Durum

Mühendisliğinin sadece ülke ölçeğinde değil daha büyük ölçekte küresel sorunlarla karşı karşıya olduğu da bilinen bir gerçektir. Kısaca özetlersek; hızlı nüfus artışının gereksinimleri, doğal kaynakların hızlı tüketimi, yenilenebilir enerji kaynakları gereksinimi, süreç verimlerinin düşüklüğü, küresel iklim değişikliği, gıda kaynaklarına ulaşım, temiz su kaynaklarının temini, toksik atık üretimi ve yayılması ve atık yönetimi bunların başlıcalarıdır. Süreç girdilerinin ancak % 25’inin faydalı ürünlere dönüştüğü bugünkü koşullarda doğal kaynakların kullanımı kadar üretim sonrası ortaya çıkan atıklar da önemli bir sorun teşkil eder.

1980 sonrası Hayek ve Friedman tarafından kuramsallaştırılan neoliberal politikaların Dünya Bankası ve IMF tarafından dünyaya kuralsızlaştırma ve serbestleşme olarak sunulması sonrası önceden kamu hizmeti olarak görülen tüm alanları piyasaya açmıştır. Bu nedenle değeri (!) piyasanın belirlemesi sonucu mühendislik de değersizleşmiştir. Kendine teknolojik ve bilimsel olarak yön tayin edememiş ülkelerde piyasanın insafına bırakılmış her diploma gibi mühendislik değeri etik olarak da ortadan kalkmıştır. Diplomalıların çoğu ya nezaretçi ya da en iyi yaklaşımla teknisyendir ve piyasanın acımasız koşullarının değer ve inisiyatif verdiği kadar mühendistirler (!) Sonuçta her şeyi belirleyen piyasa bu anlamda mühendisleri ucuz emek olarak kullanan bir güçtür.

1925’ler sonrası genç cumhuriyetin kamucu kalkınmacı anlayışla inşa ettiği büyük kamu yatırımları sonucu ortaya çıkan ve daha sonraları da teşviklerle küçük işletmeler halinde gelişen  sanayi bu dönemde büyük ölçüde ithal ikameci modeli üzerinden büyümüştür. Kamu yatırımları sonucu TÜPRAŞ, ATAŞ, PETKİM, TPAO, TP gibi petrokimya tesisleri, Bagfaş, Tügsas, Türkiye Azot Sanayi, Hektaş gibi gübre tesisleri, Sümerbank ve bağlı fabrikaları gibi dokuma, tekstil ve giyim sanayi, Etibank ve işletmeleri, TDİ, Karabük ve İskenderun Demir Çelik Sanayi, SEKA, SEK, TEKEL, Paşabahçe Cam Sanayi, Soda Sanayi, Karadeniz Bakır İşletmeleri, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çitosan, Petlas, Termik Santrallar, TEDAŞ, vs. gibi fabrika ve işletmeler kurulmuştur. Bütün bu stratejik fabrika ve işletmelerin çoğu ne yazık ki 80 sonrası özelleştirme adı altında satılarak kapatılmış ya da özel sektöre devredilmiştir. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere kamu eliyle yaratılmış olan ve binlerce mühendisinin istihdam edildiği meslek alanları ne yazık ki ortadan kaldırılarak yok edilmiştir.

Avrupa çerçeve direktifleri doğrultusunda imzalanan anlaşmalar gereği çıkarılan yeni yönetmelikler sonucu bir üretim mesleği olan mühendislik nezaretçiliğe indirgenmiştir. Birçok mühendislik disiplininde sadece nezarete daha doğrusu belli zamanlarda atılan imzaya dayalı yeni bir anlayış yerleşmiştir.

Neoliberal sistemde mühendislik paradigması

Neoliberal sistemde mühendisliği sorgulamadan önce “Neoliberal sistem bizim gibi ülkelerde mühendise ihtiyaç duyar mı?“ diye sormak yanıtı bu durumu daha anlaşılır hale getirebilir. Biz söyleyelim “Neoliberal sistem mühendise ihtiyaç duymaz.” Mühendislik durumu ve gerçekliği bu sistemin kodlarına uymaz.

24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile girilen ülkemizde sermaye eli ile liberal – muhafazakâr toptan karşı devrim gerçekleştirilmiştir. Özallı yıllarla birlikte paradigma toptan değişmiştir. Neoliberalizm denen bu politik – iktisadi sistemin yayılması için kültürel – toplumsal üst yapı da dönüştürülmüştür.  Bunun adı kısaca her şeyin piyasalaştırılmasıdır.

Neoliberalizm toplumların gelişmesi üzerine kurgulanmış üretim amaçlı ve eksenli bir sistem değildir. Toplumu geliştirip refahı bölüştürmek gibi toplumsal bir amaç taşımaz. Bundan dolayı gerçek anlamda da bu dönüşümün öznelerinden biri olan mühendisliğe ihtiyaç duymaz. En fazla, sermaye yararına kurgulanmış ve belirlenmiş bir sistemin sorunsuzca devamını sağlayacak teknokratlara ya da teknisyenlere ihtiyaç duyar.

Neoliberalizmle birlikte ithal ikameci de olsa bir üretim modeline dayanmakta olan Türk kapitalizmi üretme hedefinden uzaklaşmıştır. İzlenen ekonomik politikalar ve siyasi tercihler nedeniyle büyümenin hizmet ve finans sektörü üzerinden gerçekleştiği bu modelde ne yazık ki üretme hedefi olmadığı için mühendislik de yoktur. Bu süreçte doğrudan üretimle ilişkili olan mühendislik disiplinleri sonuçta nezaretçi mühendisliğe indirgenmiş durumdadır.

Kapitalist üretim sürecinde yaşanan her gelişme mühendis emeğinde de dönüşüme neden olmuştur. Güvencesizlik, işsizlik ve düşük ücret bireysel sorun olmaktan çıkıp mühendislik alanını tanımlayan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Mühendis emeğinde ortaya çıkan bu değersizleşme ve dönüşüm mühendislik tanımı içerisindeki denetim/yönetim/karar alma işlevlerinin ciddi olarak hasar görmesine yol açmıştır.