İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda bu kez Teoman Öztürk anmasındayız. Perdeye Teoman Öztürk’le ilgili anılar...

İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda bu kez Teoman Öztürk anmasındayız. Perdeye Teoman Öztürk’le ilgili anılar yansırken salona  Ahu Sağlam’ın billur sesi tül tül akmaktaydı.
“ Öfkeyse hiç terkmedi seni / Nereye yağacağını bilirdin…Ve sen bizimleyken tebessüm hiç eksilmezdi gözlerinden… “
Nereye yağacağını  bilmek...
İçinden geçmekte olduğumuz öfke ve tebessüm günlerinde,  nereye yağacağını bilmek o kadar önemli ki... Ve bir o kadar da erdemli ve güzel bir eylem ki bu.
Geçen hafta “perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” demiştik. Daha yazı  baskıdayken hükümet ile Türk-İş arasında ‘anlaşma’  olmuş, ne idiği belli perşembe vakitsiz arzı endam etmişti. Bizatihi Sayın Kumlu tarafından inkâr edilen arka bahçe mevzuu böylece netlik kazanmış oluyordu. Nereye yağacağını bilmek kadar nerede yer alınacağını bilmekte bir maharetniş gördük. Bu konuda Türk-İş yönetimini kutlamak gerekir. Geçen hafta pazarda gördüğümüz zat-ı muhteremler haftayı arka bahçede mangal partisi ile  sonlandırmış olmaları kimseyi şaşırtmadı. Artık tüm şirinlik ve pişkinlikleri ile medyada yerlerini alabilir, ülke için ne büyük bir adım attıklarından dem vurabilirler... Tabii onların ülke yararı dedikleri aslında piyasanın bekası için sermayenin yararından başka bir anlam taşımamakta. Teğet geçtiği söylenen kapitalizmin küresel krizini aşmak için devlet kasasından – daha açık anlamıyla senin benim cebimden - son 18 ayda çıkan miktar 55 milyar lirayı çoktan aştı bile. Oysa İşçiye bir puanlık artış için (Hükümet 4,5’i zaten zikretmiş idi.Verilen 5,5 ile bir saatlik eylemin sonucu bir puan olmuştur. ) ödenecek miktar iki yıl için 2,4 milyarı ancak bulmaktadır. Sermayeye 55, işçiye 2,4 milyar ... Varya,  bu kriz bir de teğet geçmeseydi ..!?
Bu arada yandaş ve paydaş medya, Bodrum sahillerinden, Çin protestolarına ve futboldaki transfer asparagaslarına kadar geniş bir yayın portföyünden inciler serpiştirmekle meşgul..
Milliyetçi, muhafazakar tosuncuklar ise Topkapı’da şarap mı içelim şerbet mi muhabbetindeler.. Evvel ezel kendi iradesi dışında güçlere bel bağlayıp ardına düşen kimi dostlar ise ne yazık ki yine diz dövmekteler. 1 Mayıslarda Türk-İş ile miting alanlarında yer alıp dün  yine onların peşine düşen bu dostlardan acı itiraflar içeren sorular gerçek köşelerinde  yer aldı:
Yöneticilerinin sözüne bakıp,”Biz de Türk-İş’in arkasındayız” diyen konfederasyonları, emek örgütleri ve emek dostu çevreleri ortada bırakmak değil midir bu?
-Ehh, ne diyelim; geçmiş  ola…
Diğer  yandan kesin olan şu ki; çantada keklik sayılan oylar, kalk deyince kalkan otur deyince oturan kitleler gün gelecek nereye yağacağını bilen siyasal öznesi ile mutlaka buluşacaktır.
•••
Bu tür şirinlik ve pişkinlik halleri sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil. ABD’nin taze demokratı Obama ile Putin siyah havyar ve kuş sütlü kahvaltıda bir araya gelip dünya halklarına nükleer silahlardaki indirim kararlarını açıklayıp şirinlik yaparlarken kara mayınlarına ilişkin protokolu es geçerek olağanüstü pişkin hallerdeydiler. Artık günümüzde nükleer silah pazarı kurulması nerdeyse olanaksız. Oysa kara mayınları peynir ekmek gibi satılmakta. Hiroşima ve Nagazaki’den günümüze kara mayınları işe hayatını kaybedenlerin sayıyı atom bombasından ölen Japonların sayısını defalarca katladı. Milyonlarca yitirilmiş hayata eklenen milyonlarca sakat da ayrı tabii. Küresel krizi silah satışı ile aşmaya çalışan, kara mayınlarıyla hayatını kaybedenlerin cesetleri üzerinde pişkin kahvaltı ve milyarlarca insana aynı anda göz bağcılığı…Ne büyük bir beceri. Ne büyük bir pişkinlik.
•••
Hikmet Sami Türk geçenlerde BilkentÜniversite’sindeki yaşadıklarının ardından kendisine ; “ Neler hissettiniz bu gün?” diye soran spikere; “Etkilenmedim. Bu hiçbir zaman bizi izlediğimiz yoldan çeviremez..” diye yanıt vermiş. Bu izlenen geri  dönülmez yol öyle anlaşılıyor ki Elbistan Cezaevi ve Güler Zere ‘den de geçiyor. Son derece yüzsüzlükle ‘Hayata Dönüş Operayonu’ olarak adlandırılan vahşetin sorumluları 8 yıl sonra davanın zaman aşımı nedeniyle düşmesi sonucu pişkince aramızda dolaşacaklar. Ve sistemin yeni aktörleri, Güler Zere’ye uygulanan yaşam hakkının çiğnenmesi gibi eylemleriyle izlenen yolda ayak izlerini bırakacaklar.
Toplumun vicdanı o ayak izlerini unutmayacaktır.
Ve günü geldiğinde kendisini hiç terk etmeyen öfkesi ile nereye yağacağını bilecektir…