Büyüklere masallar Yılmaz Erdoğan bu kez

Büyüklere masallar
Yılmaz Erdoğan bu kez sıradan bir insanı, kültürel olarak yabancı olduğu, ekonomik açıdan ulaşamayacağı bir ortam içinde anlatmış
Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde Altın Karagöz’ü talihsiz bir adamın traji-komik öyküsünü  anlatan ‘Bahtı Kara’ya vermemizin hemen ardından yine talihsiz bir adamın öyküsünü anlatan filmle karşılaşmak sürpriz oldu. Fakat fark daha filmlerin adlarından başlıyor, birisi karanlığa vurgusunu yapıyor, diğeri ironik de olsa neşeye.
Yılmaz Erdoğan, ‘Neşeli Hayat’ı tasarlarken hiç şüphe yok ki Frank Capra’nın ünlü  filmi ‘Şahane Hayat’tan esinlenmiş. Filmlerin benzerlikleri sadece adlarında değil, yılbaşı döneminde geçmelerinde, kaybolan bir paranın bulunuşunda, ters gitmekte olan bir sürü şeyin sonunda tatlıya bağlanmasında ve hayatı kutsamasında. Ama Erdoğan başarılı bir film yapmış ve ortaya uyarlama tadında bir iş değil hakiki bir Türk filmi çıkmış. Eline sağlık!
RIZA’NIN MACERALARI
Filmin kahramanı Rıza önce iş yapmayan lokantasını kapatıyor, sonra doğrudan pazarlama yapan bir şirketin mallarını satmaya başlıyor. Fakat talihsizlik Rıza’nın yakasını bırakmıyor ve ‘Neşeli Hayat’ adlı hijyen vb. ürünleri satan bu şirketin malları, içerdikleri kimyasal bir madde Sağlık Bakanlığı’nca yasaklandığı için toplatılıyor. Rıza ve onun peşinden sürüklediği arkadaşları ellerinde satın almış oldukları mallarla kalakalıyor. Rıza önce terlik kostümü içinde canlı reklam olarak ardından da Noel Baba kostümü içinde bir oyuncakçı dükkânında iş buluyor. Bu arada doğrudan pazarlama işine soktuğu arkadaşlarının açtığı davayla ve salak kayınbiraderi Lokman’la da uğraşmak zorunda kalıyor. Lokman hamile bıraktığı kızla evlenmezse öldürülecek ama düğün yapacak para nerden bulunacak? Rıza’nın eşinin derdi ise çocuk sahibi olmak ama Rıza sevişecek ruh halinde değil.
MASAL İLE GERÇEK
Yılmaz Erdoğan’ın muhtemelen en iyi filmi bu. Yoksul, sıradan bir insanı, kültürel olarak yabancı olduğu, ekonomik açıdan ulaşamayacağı bir ortam içinde anlatmış. Onun sınıf atlama hayallerinin çöküşünü ama yine de umudunu yitirmeyişini, hayata tutunuşunu sergilemiş. Masal ile gerçeklik arasında iyi bir denge tutturmuş. Kendisi de iyi oynamış,
Büşra Pekin ve Ersin Korkut başta olmak üzere oyuncularından da çok iyi performanslar almış. Mekânları iyi değerlendirmiş, ilk sahneler dışında müziği dozunda kullanmış. Bütün hüznüne rağmen, insanın içini ısıtan bir film yapmış. Ama bu tür ‘kendini iyi hisset’ tarzı filmlerin kalıcılık gibi bir sorunları var. Keyifle izleniyorlar ama pek bir iz bırakmıyorlar. Filmden çıktığım sıradaki duygularımla şu anki duygularım arasında çok fark var.
O sırada çok beğendiğimi düşündüğüm bu filmin anısı hızla uzaklaşmaya başlamış bile. Kahramanların yaşadığı her sorunun sonunda kolayca hallolması, her şeyin nihayetinde yolunda git mesi, evet, o an için kendimizi iyi hissetmemizi, katharsisimizi yaşayıp gülümseyerek sinemadan çıkmamızı sağlıyor ama hayat ne yazık ki böyle değil. Olsun, arada sırada büyüklerin de masal dinlemeye/seyretmeye  ihtiyacı var.

İpek Yolu’ndan notlar...
‘Bahtı Kara’nın yarışan filmler içinde bana göre en iyisi olduğu konusunda bir an bile kuşkuya düşmedim
4. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde ana jüride görev yaptım ve bu yüzden festivalin bir anlamda mutfağında bulundum. Dolayısıyla festival hakkında bir yazı yazmam oldukça zor. Fakat kısaca bir konuya değinmek istiyorum. ‘Bahtı Kara’  filmini en iyi film seçtik. Ayrıca en iyi senaryo (Theron Patterson) ve en iyi erkek oyuncu (Reha Özcan) ödüllerini de bu filme layık gördük. Eleştirmen arkadaşlarımın çoğu kararlarımızı şaşkınlıkla karşıladı. Açıkçası duygularımız karşılıklı, ben de onların şaşkınlığını şaşkınlıkla karşıladım. Jürideki diğer arkadaşlarımın ne düşündüklerini gayet iyi bilmeme rağmen sadece kendi adıma konuşuyorum.
BU SADECE BİR YARIŞMA
‘Bahtı Kara’nın yarışan filmler içinde bana göre en iyisi olduğu konusunda bir an bile kuşkuya düşmedim. Filmin sorunları elbette ki vardı. Ama anlattığı karakterleri en sağlam betimleyen filmin ‘Bahtı Kara’ olduğunu düşünüyorum. Bende iz bırakan tek film o oldu. Kararlarımızın tamamen arkasındayım. Bu, ödül alamayan filmlerin değersiz oldukları anlamına gelmiyor elbette. Ama bu bir yarışma ve bizce en iyilere ödül verdik. Başka bir jüri kuşkusuz farklı kararlar verebilecekti. Ya da başka bir ön jüri belki karşımıza bambaşka filmler çıkaracaktı.
İlerde de yarışmalar olacak ve bu kez ben ön jürilerin veya ana jürilerin kararlarını eleştireceğim. Ne demiş Fransızlar: “c’est la vie”, hayat bu yani.
Festivalin sadece ulusal yarışma bölümüne konsantre olduğumdan diğer etkinliklere katılma fırsatı bulamadım. Fakat durduğum yerden gördüklerim çok başarılı bir organizasyona işaret ediyordu. Her şey tıkır tıkır işledi, kitaplar, kataloglar, broşürler zamanında ve kusursuz biçimde hazırlanmıştı.
Festival daha dördüncü yaşında ama başta Festival Yönetmeni Ali Çalışır ve Genel Koordinatör Nil Perçinler olmak üzere, festivalin kadrosu çok daha geçmişe dayanan bir deneyime sahip. Ve bu da kendisini gösteriyordu. Bütün çalışanlara teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.