Besteci ve keyboardist Nevzat Yılmaz yeni albümü “No: 34” ile dinleyicilerle buluştu. Caz öğelerini de barındıran albümde Yılmaz, İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlemiş. Nevzat Yılmaz ile yeni albümü üzerine konuştuk. • İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlediniz. Nereden doğdu bu fikir? Uzun zamandır ismini “7” olarak düşündüğüm, Türkiye’nin yedi bölgesini dolaşan, 45-50 dakikalık tek bir eser yapmak fikri […]

Nevzat Yılmaz: İstanbul gibi megakentlerde müzik insanlara istemsizce çarpar ve onları etkiler

Besteci ve keyboardist Nevzat Yılmaz yeni albümü “No: 34” ile dinleyicilerle buluştu. Caz öğelerini de barındıran albümde Yılmaz, İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlemiş. Nevzat Yılmaz ile yeni albümü üzerine konuştuk.

• İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlediniz. Nereden doğdu bu fikir?

Uzun zamandır ismini “7” olarak düşündüğüm, Türkiye’nin yedi bölgesini dolaşan, 45-50 dakikalık tek bir eser yapmak fikri zihnimde dolaşıyordu. “No:34” bu düşünce içinden çıkmış bir albüm. Ben yedi bölgeyi dolaşan tek bir eser yerine belli bir yapıda tüm bölgeleri tek tek ele almaya karar verdim. Bu bölgelerin kültürel ve sosyal merkez olmuş şehirlerini seçtim. İlk olarak İstanbul… Daha sonra “No: 06”, “No: 35”, “No: 63” gibi albümlerle devam edecek.

• Türkülerin belirlenme süreci nasıl işledi?

Bu süre içerisinde onlarca türkü dinledim. Karar verirken kişisel beğenilerimin yanı sıra kurmak istediğim yapıya uygun olanlarını seçtim.

• Türkülerin caz ile birlikteliği nasıl bir uyum yaratıyor sizce?

Caz müziği genellikle bilindiği üzere yalnızca New Orleans’dan çıkmamıştır. Bu bilgi klişe olduğu için hatırlatmak istedim. Amerika’nın değişik bölgelerinde aynı sorunlara benzer cevaplar vererek neredeyse eş zamanlı bir yükseliş söz konusu. Claude Lévi-Strauss’ın bize gösterdiği mitlerdekine benzer bir durum. İlginç şekilde, caz kendi içine kapanacağına tam tersi olarak açıklığı tercih etmiştir (Bunu yaparken kaybettikleri ayrı bir tartışma konusu). 20. yüzyılda her 10 senede bir kendini bu kadar yenileyen ve dönüştüren bir müzik türü yoktur. Bu açıklık sayesinde birçok dünya müziği ile iletişimini kolaylaştırmış ve bugüne kadar bunu sürdürmeyi başarmıştır. Gelelim türkülerle uyuma; bana öyle geliyor ki caz, özellikle blues, karşılaştığı müzik türlerini hiç bir önyargı duymadan içine alma özgüvenine ve hoşgörüsüne sahip. Hiyerarşik bir bakış olmaksızın bunu başarabiliyor. Saf eşitlik arzusu. Türküler ise genellikle toplumun içinde oluşmuş ve zaman içinde birçok değişikliğe uğramış olsalar da hiyerarşiye karşı bir duruş sergilemişlerdir. Ben, kendine özgüveni olan bu iki türün yaya yana olabileceğini zaten biliyordum. Yapmak istediğim birinin diğerine üstünlük sağlamadığı bir yapıda onları buluşturmaktı. Bir müzisyen olarak elimden geleni yaptım. Takdir dinleyicilerin.

• İstanbul’un kent olarak müzikle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yıllar önce bir Norveçli caz piyanistinin söyleşisini okumuştum. Kendisi konser için İstanbul’daydı. İstiklal Caddesi’ni baştan başa yürüdüğünü ve buradaki canlılıktan çok etkilendiğini söylüyordu. Norveç’teki yaşamın durağanlığını ve sakinliğini göz önüne alırsak çok şaşırmış olmalı. Sonra düşündüm; bu sanatçı İstanbul’da yaşasaydı nasıl çalardı acaba? Beethoven İtalya’da yaşasaydı mesela… Yanlış hatırlamıyorsam filozof Gottfried Leibniz, “Biz şehre bir noktadan bakarken, şehir de bize farklı bir yerden bakar.” gibi bir şey söylüyordu. İstanbul tarihi ve kültürüyle çok köklü bir şehir. Kültür ve eğlence mekanlarının çeşitliliği ile çok özel bir kent. İstanbul gibi megakentlerde müzik insanlara istemsizce çarpar ve onları etkiler. Her yerden gelen bir müzik saldırısı (minibüste, metroda, kafede vs.)… Kaçamazsınız bu saldırıdan. Biraz abartılı gelebilir ama İstanbul kendi sakinlerine kendilerini güvende hissettirmek için müziği kullanır. Bunu kimi zaman sanat çatısı altında konser salonlarında, kimi zaman halk konseri, kimi zaman da sokak çalgıcıları yoluyla yapar. Kaçamazsınız ondan, kavrar sizi.

• Yeni çalışmalarınız var mı? Önümüzdeki süreçte dinleticiyi ne bekliyor?’

Küçük yaşlardan itibaren çok değişik müzik türleriyle karşılaştım ve müzikal düşüncem o müziklerle yoğuruldu. Köy düğünlerinde saz çaldım, üniversitede klasik müzik (piyano) eğitimi aldım, müzik caz klüplerinde çaldım, müzik dünyasında Cem Karaca, Erol Evgin, Volkan Konak, Kıraç gibi birçok şarkıcıyla aynı sahneyi paylaştım. Aranjör besteci olarak birçok müzik ürettim. 40 yıllık müzik tarihimizin bilfiil içindeyim. Bu bana çok büyük avantaj sağladı. Bu birikimimi 5 yıl içerisinde Türkiye’nin 7 bölgesini “No: 34”de yaptığım forma sadık kalarak kültürel yapıyı müziklendirmeyi planlıyorum. İlk soruda bahsettiğim gibi şehir müzikleriyle devam edecek bu… Bunun müzik tarihimiz açısından önemli olduğunu biliyorum. İkinci olarak tamamı benim bestelerimden oluşan bir albümü kısa zaman önce kaydettim. Bu albümde dünyanın farklı coğrafyalarının kültürel bilinçlerinde yer etmiş tarihsel metinleri besteledim. Edebiyattaki metinlerarasılık kavramını hem metin düzleminde, hem de müzik düzleminde birleştirmeye çalıştım. Yakın zamanda onu yayınlayacağız.