Newton ve simya- I
Simyacıların elde etmeye çalıştığı sonuçlar yani deneyler yaparak normal-basit metallerden altın elde etmeye çalışmak, ölümsüzlüğe ulaşmak, ölümsüzlük iksirini bulmaya çalışmak Newton’ın ilgisini çok fazla çeken bir alandı.
Derya Gürses Tarbuck
İngiltere’de sanat eserleri ve tarihsel eserler satan Sotheby’s adında çok köklü bir açık artırma şirketi vardır. 1936 yılında burada Newton’ın daha önce hiç kimsenin rastlamadığı elyazmaları açık artırmayla satıldı. Böylelikle Newton üzerinde yapılan tarihçiliğin giderek değişmeye başladığı bir döneme girdik. Önce bu elyazmaları neler üzerineydi ondan söz edelim, sonrasında da genel olarak simyadan bahsedelim.
1936’da elyazmaları ortaya çıkana kadar Newton bilim tarihçileri ve fizikçiler tarafından doğanın tam anlamıyla mekanik olarak işlediği bilgisini paylaşan ve bunu savunan biri olarak biliniyordu. Bilim tarihçileri, Newton bir bilim insanı olduğu için ve fizik alanında ağırlıklı olarak çalıştığı için doğayı yöneten kuralların da doğa ile ilgili olması gerektiği üzerinden bir varsayımdan yola çıkarak Newton hakkında tespitler yapıyorlardı. Açık artırmada ortaya çıkan elyazmaları bunu çok büyük ölçüde değiştirdi. Bu yazmaların içeriğinde neler vardı? Tarihçiler bu yazmalara bakarken din unsurlarıyla ne kadar ilgili olduğunu gördüler. Eskatoloji dediğimiz, dünyanın sonunu İncil çalışarak hesaplama tekniği ve dünyanın sonu ile ilgili yazılar vardı. Aynı zamanda simya ile de çok fazla ilgileniyordu. Bu anlamda toplam olarak mekanik dünya anlayışı dışında yaptığı bu elyazmaları bilimsel olarak adlandıracağımız faaliyetlerinden daha fazla karşımıza çıkıyor. Deyim yerindeyse bir hazine var o elyazmalarında. Oxford Üniversitesi “Newton Project” adında bir proje ile bu elyazmalarını dijitalize etmeye çalışıyor.
Simya dediğimiz şey erken modern dönemde, Yeniçağ’da nedir önce bir ona bakalım. Sonra Newton simya çalışmalarını hangi kaygılarla yapmış onu konuşalım. Yeniçağ’daki doğa ve doğaüstü anlayışı oldukça ilginçtir. Doğa ve doğaüstü iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla doğaüstü ya da “supernatural” diye adlandırdığımız meseleler zaten dünyada gerçekleşiyor. İnsanlar mucizelere inanıyorlar, doğal olarak simyaya da inanıyorlar. Simya genel anlamda doğal materyaller kullanarak deneylerle doğaüstü sonuçlar elde etmeye çalışma çabasıdır. Bunu bazı entelektüeller, düşünürler kimya biliminin başlangıcı olarak adlandırıyorlar. Ama bu işin bir hermetik yönü de var bundan da bahsetmek istiyorum. Simya meselesinin kimyaya giden yolda bir önemi var. Ancak bir de spiritüel tarafı var ve bu kısmı Newton’ı çok ilgilendiriyordu.
Simyanın ruhani tarafı ile ilgili konuştuğumuz zaman bir analojiden bahsediyoruz. O da şu; ruhani dünya ile materyal dünya arasında bir anoloji var. Yani dünyayı anlamak istiyorsak ruhani meselelere hâkim olmalıyız ya da ruhani meseleleri anlamak istiyorsak doğaya bakmamız gerekiyor. Simyanın spiritüel yanı birbirlerini gerektiren ve simbiyotik bir ilişki içerisinde olduklarını söyleyen bir bakış açısıdır. Newton buna kesinlikle inanıyor ve bu sebeple tam anlamıyla mekanik bir filozof olduğunu bu anlamda söyleyemeyiz.
Simyanın ortaya çıkışının Antik Yunan ve Mısır medeniyetlerine kadar uzandığını ve o dönemlerden beri simya çalışmalarının yapıldığını biliyoruz. O dönemlerden itibaren evrenin dört ana elementten oluştuğu konusunda bir inanış var: Toprak, ateş, su ve hava. Simyacıların elde etmeye çalıştığı sonuçlar; yani deneyler yaparak normal-basit metallerden altın elde etmeye çalışmak, ölümsüzlüğe ulaşmak, ölümsüzlük iksirini bulmaya çalışmak Newton’ın ilgisini çok fazla çeken bir alandı. Simyacıların zamanının büyük bir kısmına mucize ilaçlar, iksirler hazırlamaya harcadıklarını görüyoruz, Newton da bu kişilerden bir tanesidir.
Newton’un Simya notları ve çizimleri
Newton’ın Cambridge’de çalışmaya başladıktan sonra simyaya olan ilgisinin nasıl geliştiğini görelim. Newton çok genç yaşında profesör olarak Cambridge Üniversitesi’nde çalışmaya başlıyor. Burada çalışmaya başlar başlamaz da oradaki odalardan bir tanesini sadece simya deneylerine ayırıyor. Bunda şaşırılacak bir durum yok çünkü Yeniçağ’da bir bilim adamı her türlü ilgi alanına sahip olabilir. Çünkü genel olarak Newton ve çağdaşlarının dini fikirleri, bilim görüşleri, dünyaya bakış açıları, siyasi görüşleri hepsi birbiriyle ilintilidir. Dolayısıyla simyanın da spiritüel anlayış olarak ve aynı zamanda kimyaya giden yolda önemli bir yapı taşı olarak ilgi alanına girmesi çok şaşırtıcı değildir. Burada çok ilginç bir şey de var, Newton’ın ölümünden sonra 1936’da açık artırmada satılan elyazmalarında esoterik olan ne varsa; dini yazıları, simya yazıları, apokaliptik ile ilgili yazıları bir paket haline getirilmiş ve o paketin üzerinde birisi “basılmaya uygun değildir” diye yazmıştır. Basılmasını muhtemelen Newton istemedi. Bu olası senaryolardan biri çünkü elyazması olarak kalmış, ondan sonra onu takip edenler de basılmasını istememiş ve biz bu yazmaların ortaya çıkması için 1936 yılına kadar beklemek durumunda kalmışız.
Newton ilk kimya ya da simya ile ilgili olan eserini 1692’de çıkarıyor. Latince adı “De Natura Acidium” olan bu risale: “Some Thoughts About The Nature of Acid” (Asitlerin Doğası Üzerine). Ondan sonra simya ile olan ilişkisini gizli olarak sürdürmeye devam ediyor. Fakat simya konusundaki becerisi ve ilgisi onun birtakım pratik dünyevi işlerde de işine yarıyor. Cambridge’i bıraktıktan sonra Londra’ya taşınan Newton, Kraliyet Darphanesi’nin başına getiriliyor. Kraliyet, demir paraların sahtelerinin düzenlenmesi konusunda Newton’ın simya konusundaki becerisinden faydalanıyor. Yoktan altın yaratma konusunda kimsenin başarı gösterdiği söylenemez evet ama simyaya olan ilgisi, Newton’ın metallerin doğası ve neyin gerçek neyin sahte olduğu konusunda sonsuz bir beceri edinmesini sağlıyor. Newton, ölümüne kadar da darphanenin başında kalmaya devam etmiştir.