Nükleer lobi çok güçlü ve ka

Nükleer lobi çok güçlü ve kararlı. Nükleer santral işini pişirip pişirip yeniden masaya sürüyor. Seçimlerden önce Cumhurbaşkanı’nca 2 maddesi yeniden görüşülmek üzere Meclis’e iade edilen “Nükleer Yasa” enerji Bakanı’nın açıklaması ile yeniden gündemde. Küresel Isınma’yı frenlemek için bir adım olan “Kyoto Protokolü”nü imzalamayan Türkiye, aşırı sıcaklardan ve susuzluktan şikayetçi. Nükleer enerji konusu da bu kez bu vesileyle gündemde yine. Klimaların aşırı sıcaklara karşı ‘çare’ olarak pazarlandığı ve her türlü ‘cins’ ve ‘kalitede’ klimanın bir çöplüğe dönüştürdüğü Türkiye’de aşırı yükselen elektrik tüketimini karşılamak için çare yine “Nükleer”... Mesaj da şu: “Aman ha... ‘ Nükleer santral’ kurmazsak bu kez sıcaklarda ‘cayır cayır’ yanarsınız...”

* * *

Enerji sektörüne yatırımlarını artıran Koç Holding’in, pupa yelken açık denizlerde yol alan Şeref Başkanı Rahmi Koç geçenlerde; “Sanayideki elektrik kesintilerinin önüne geçmek için ‘nükleer santral’ yapılması şart. Ama bu konu yirmi senedir Türkiye’de konuşuluyor. Ancak tam ihale aşamasına gelindiğinde ‘görünmez bir el’ tarafından durduruluyor” buyurdu.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler de Koç’un bu yakınmasına cevap olarak; “Elektrikte arz güvenliği için ‘nükleer santral yapılmasının şart olduğunu” belirtti. Ardında da kararlılıklarını vurguladı: “Meclis açılır açılmaz ilk işimiz bu maddeleri tekrar görüşmek. Nükleer santral Türkiye için büyük bir ihtiyaç ve mecburiyet. Nükleer santralin kurulması için altyapımız hemen hemen hazır. Bunu mutlaka gerçekleştireceğiz...”

Sık sık yineliyoruz ama, karar vericilerin kulakları bizim yazdıklarımıza da sivil toplumun tepkilerine de tıkalı. Dünyanın terk etmekte olduğu ‘nükleer enerji’, Türkiye’ye ‘çözüm’ diye sunuluyor halâ. (İlgilenenler bakabilir. Katıldığım bir toplantıda, kendi bakanlarının ağzından Almanya’nın nükleeri nasıl terk ettiğini, 7 Ekim 2006’da “Nükleer, çözüm değil” başlıklı yazımda sizlerle paylaşmıştım.) Rüzgar, jeotermal, biyokütle ve güneş gibi ‘yenilenebilir enerji’ kaynakları dururken , bunca riskine ve pahalılığına karşı nükleerde bu ısrar neden?..

* * *

Söz nükleerden açılmışken, aklıma takılan bir soruyu da dillendireyim bu arada. Sahi, her şeye rağmen bir nükleer santral kurulursa, adını ne koyarlar acaba? Birden depreşti, merak ettim doğrusu. Tüm statlara, köprülere, havaalanlarına, okullara ve daha nicelerine konduğu gibi nükleer santrale de “Atatürk” adını mı verirler acaba? Geçen gün, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler yazmıştı. Dünyada, içinde “insan ismi” geçen 3 Anayasa varmış. Biri Kuzey Kore’de, Kim İl Sung’a, diğeri İran’da, Humeyni’ye, biri de Türkiye’de, Atatürk’e atıf yaparak başlıyormuş bu Anayasa’lar. Profesör Zafer Üskül “Sivil Anayasa” projesinde “ideolojilere yer olmamalı” diyerek, Anayasa’nın giriş maddelerinde Kemalist ideolojinin yansımaları olan "Atatürk milliyetçiliği" ve "Atatürk ilke ve inkılapları" gibi kavramların yer almasının gereksiz olduğunu savununca malum çevreler hemen ayağa kalktı. Ortak değerler olması gereken Laikliği, Atatürk’ü günlük siyasete alet ederek bu kavramları “oylatan” CHP yönetimi ise; kuşkusuz sesini en çok yükselten oldu. Halkın izlediği tutumu benimsemediğini seçim sonuçlarıyla açıkça ortaya koymasına rağmen CHP yönetimi, Cumhurbaşkanı seçimi öncesi yine, “uzlaşın” yoksa “çatışma çıkar” ifadelerini kullanmaya başladı. CHP yönetiminin ‘uzlaşma’dan demokratik teamülleri kastetmediği, tersine “Vesayet rejimi”nin sürmesi için “silahlı bürokrasi” ile yani 'ordu'yla uzlaşmayı kastettiği açık.

Çok açık olan bir başka şey daha var aslında. O da; toplumun ‘nükleer santral’ meselesinde olduğu gibi, her konu ve alanda “vesayete” değil; özgür tartışmaya, şeffaflığa ve “demokrasi”ye ihtiyacı olduğu...