İran sonunda nükleer santrallerde lyakıt için ihtiyaç duyulan uranyumu zenginleştirdi. Kimi uzmanlara gö

İran sonunda nükleer santrallerde lyakıt için ihtiyaç duyulan uranyumu zenginleştirdi. Kimi uzmanlara göre İran'ın nükleer silah elde etmek için daha uzun bir sürece ihtiyacı var. Kimilerine göreyse gerekli teknoloji ve bilgiye sahip olduktan sonra her an silah üretmek mümkün. Nükleer silah konusunda uzman değilim. Ama kişisel olarak nükleer silahlanmanın karşısındayım. Nükleer silahların barış, caydırıcılık gibi bahanelerle üretilmesi ve bu musibetin kullanılmasına tüm insanların karşı çıkması gerekiyor. Maalesef tartışılan bu "naif" mesele değil zaten. Yani ABD ve AB ülkelerinin İran konusundaki hassasiyeti insani ve dünyevi kaygılarından kaynaklanmıyor. Öyle olsa kendileri üretmez ya da çifte standart uygulanmaz. Bir musibete ya karşı çıkarsınız ya da desteklersiniz.

MADALYONUN BİR YÜZÜ
Dünyada nükleer silaha sahip ülkelerin listesine bakalım isterseniz: ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore.

1970'te yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT-Nuclear Non-Prolife-ration Treaty). Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK), çoğu uluslararası örgütte olduğu gibi devletlerin egemenliği ilkesine dayandığından, tek başına herhangi bir devlet üzerinde bir yaptırım gücüne sahip değil. Sadece BM Güvenlik Konseyi'ne rapor etmek gibi bir görevi söz konusu. İran konusunda da şimdilerde bunu yapıyor. NPT ancak imzalayan devletleri bağlıyor. Günümüzde 187 devlet NPT'ye imza koymuş durumda. İran, imzalayan devletlerden. İmzalamayan devletlerin başında ise İsrail, Hindistan ve Pakistan geliyor.

Daha geçenlerde, Mart 2006 tarihinde ABD Hindistan'la nükleer işbirliği anlaşması yaptı; her türlü yardımı sağlayacağını açıkladı. Pakistan'a da kimsenin ses çıkardığı yok. Üstelik adını zikrettiğimiz bu iki ülke dünyanın yoksul ülkeleri arasında. İki ülkenin milliyetçi politikacıları halkın bu duygusunu körükleyerek, birbirlerini ve insanlarını yoksullaştırma uğruna milyarlarca dolarlık nükleer silah üretiyor. İsrail'in ise yıllardır dünyanın sayılı nükleer silah gücüne sahip ülkelerinden biri olduğu biliniyor.

VE DİĞERİ
Şimdi de madalyonun diğer yüzüne bir bakalım: Nükleer Silahların Sınırlandırması Anlaşmalarına lütfedip imza atmayan Hindistan ve İsrail, ABD, Fransa gibi ülkelerin desteğine mahzar olurken, bu anlaşmayı imzalayan ve nükleer silah üretip üretmediği belli bile olmayan İran'ın tepesine binilmeye çalışılıyor. ABD'nin Hindistan'ı desteklemesinin amacı Çin'e karşı kalkan olarak kullanmak. Ortadoğu'yu nükleer silahlardan arındırmak iddiasında olanlar iş İsrail'e gelince, adı geçen ülkeyi Ortadoğu haritasından çıkarıyor. ABD'nin 2006 Güvenlik Strateji Belgesi'nde "tiran ülkeler" kategorisine soktuğu Kuzey Kore'ye sesini şimdilik yükseltemiyor. Geriye bir tek İran kalıyor.

İRAN AMACI LİDER OLMAK
İran'ın nükleer programı 1970'lere kadar uzanıyor. Şah Rıza Pehlevi döneminde 20 tane nükleer santralın inşası ABD ve Avrupa'nın desteğiyle başlamıştı. 1979 İran İslam Devrim'ine kadar ABD ve Almanya İran'a destek verirken daha sonra devreye Rusya ve Çin girdi. Sorun 2002 yılında Natanz ve Arak'ta iki tane UAEK'ya bildirilmeyen tesisin ortaya çıkmasıyla başladı. Gerçi, İran fiilî nükleer işleme başlamadan önce santral inşasını rapor etmek zorunda değildi.

Ancak krizin asıl nedeni ABD'nin Irak saldırısının ardından bölgede kendisini rahatsız edecek hiçbir ülke ve rejimi yaşatmak istememesi. Çünkü nükleer silaha sahip bir ülkeye saldırmanın kolay olmadığı biliniyor. Hepsinden öte, nükleer kapasiteye sahip İran'ın Ortadoğu'da lider ve şemsiye ülke olma olasılığı yüksek. Yani böyle bir durumda Ortadoğu ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ve Mısır bölgedeki gücünü, inisiyatifini yitirecek. ABD'ye kafa tutacak bir İran Ortadoğu ülkeleri nezdinde itibar kazanacak ve desteklenecek, bu da bölgede ABD'nin istediği suni dengeyi, "kukla yönetim anlayışını" tamamen değiştirecektir. Üstelik Irak'tan sonra, Sünni ağırlıklı Ortadoğu bir Şii devletinin "korumasına" girecektir. Buna meydan vermemek için bir süre sonra Suudi Arabistan ve Mısır'ın nükleer çalışmalara başlaması kimseyi şaşırtmamalı.

İran ise başka ülkelere de olumsuz örnek oluşturabilecek adımından vazgeçecek gibi görünmüyor. Çünkü ABD dahil hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip bir İran'a saldırmasının kolay olmayacağını biliyor. İran'daki bu anlayış ise rejimin İslami niteliğinden çok milliyetçi damarından besleniyor. Bunun farkında olan Cumhurbaşkanı Ahme-dinecat, İslami rejimin yoksullaş-tırdığı ve kendisine oy veren kitlelerin gururlarını "nükleer" kartıyla okşuyor. Artık köktencilik değil, İran halkının duyduğu ezikliği giderecek milliyetçilik ağır basacak gibi görünüyor. Hatta gidişat Mu-saddık dönemindeki milli tepkiye de yönelebilir. Bu yüzden dini dogmalar yerini yine bir ölçüde dini veçheleri bulunan "İslam milliyetçiliği" akımına bırakacaktır.

Ama tüm bunların ötesinde, nükleer silahlar konusunda tam bir iki yüzlülüğün olduğu ortada. ABD'nin kabadayılığı ve inadı sürerse bizleri gerçek bir kaos ve hatta insanlığı derinden etkileyecek bir savaş beklemektedir. Bu savaş Irak savaşına benzemeyecek, hatta daha kötümser bir tahminle 3. Dünya savaşının fitini ateşleyecektir.

O zaman şu sorunun yanıtlanması gerekmektedir: Nükleer silahlar tamamen yok edilecek mi, yoksa sadece güçlüler mi sahip olacak?