Okuduğumuz şairler, yazarlar ya da dinlediğimiz gruplarla öyle bağlar kurarız ki bazen onlar hayatımızdan birileri olurlar. Tanıdığımızı

Okuduğumuz şairler, yazarlar ya da dinlediğimiz gruplarla öyle bağlar kurarız ki bazen onlar hayatımızdan birileri olurlar. Tanıdığımızı düşünürüz onları, tanıdığımızı hissederiz. Öyle duygusal bir bağ  kurarız ki bazen, gelip bir başkasının onları eleştirmesine tahamül bile edemeyiz. Kendimize yöneltilen eleştirileri yok sayabiliriz ama onlara dil uzatanlar karşısında öfkemize yeniliriz. Kutsal bir yere taşırız onları. Kimse dokunmasın isteriz. Öyle ki kendisi bile gelip indirmesin kendini onu çıkarttığımız tepelerden. Onlarla bir tanışma fırsatımız olur bazen. Sonu ya hayal kırıklığıyla biter ya da içimizdeki dağda çıktığı yerde kendi cumhuriyetini kurar. Yavuz Çetin’in iki albümü de benim için çok özeldir. Kendisiyle Bulutsuzluk Özlemi’nin hiç yayımlanmayan bir klip çekimi sırasında karşılaşmıştık. Ayaküstü bir konuşmamızın dışında bir tanışıklığımız olmadı. Hangi yıl olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama hâlâ kaset aldığım, hangi şarkının hangisinden sonra başlayacağını ezbere bildiğim çocukluktan sonraki kadınlıktan önceki yıllardan biriydi. Ben sırf konuşma biraz daha uzasın diye saçma sorular sormuştum. O, saçmasapan sorularımı ciddi ciddi cevaplandırmıştı. Müziği gibi samimi biriydi. Kendisini hiçbir zaman canlı dinleme şansım olmadı. Ama o çocukluk sonrası kadınlık öncesi bir dönem onun şarkılarıyla geçti.
Bazen okunmuş bir kitabı yeniden okuruz. Geçmişin hisleriyle yenilerini karıştırarak yeni bir bakış açısıyla o yazarın yeni bir kitabını okur gibi hevesle çeviririz sayfaları. Neden bilmem şu an döne döne dinliyorum Yavuz’un şarkılarını bir ihtiyaçmış gibi. Döne döne bir kitabı yeniden okumakla eşdeğer değil ama eskiden dinlediğimiz şarkıları yıllar sonra yeniden dinlemek. Onlara yeni duygularla sarılmıyoruz, aksine onlar karşımıza geçmişte onlara yüklemiş olduğumuz duygularla, anılarla çıkıyorlar. Bir şarkının büyüsünü bir romanın sırrından ayıran gizemlerden biri de bu olsa gerek.
Onun gibi müzik yapan biri maalesef yok. Artık sadece kliplerle tanınıyor şarkılar ve müzisyenler çoğu insanlar tarafından. Ve maalesef birçoğu güzel ve seksi kadın ya da yakışıklı ve kaslı erkek görüntüleri satıyorlar bize. Plak, kaset, cd kültürleri yerini, değerli başka bir şeye bırakamadı. Elimizin altında bir albüm kapağı yok artık. İstanbul’a her döndüğümde, atladığı o köprüden her geçerken güzelliklerin arasından o düşer bazen aklıma. Müzik adına bir kaybın eksikliğinden çok daha kişisel bir üzüntü sarar içimi. Stüdyo kayıtları, iki güzel albüm ve unutmadığımız şarkıları var şimdi ondan geriye bize kalan. Her dinlediğimizde Kadıköy’de bir bara doğru ya da unutulmaya yüz tutmuş bir geçmiş zamana yol aldığımız az ama öz şarkıları. Ne güzel kadınlı klipleri, ne üstünde saatlerce uğraşılmış görüntüleri... Sadece ve sadece müziği... Sahte olan herşeyden mümkün olduğunca uzak ve samimiyet dolu Yavuz Çetin şarkıları. Son sözler benden değil ondan gelsin...
“Benden bir ruhsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden bir hissiz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden bir uyumsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı
Nasıl başardınız???
Yaşamak istemem artık aranızda...”