Türkiye 2004 yılında tanıştığı Popstar furyasından sekiz yıldır kurtulamıyor. Önce Kanal D Popstar adlı yarışmayı yaptı, sonra yarışma ikiye bölündü ve Popstar ile Türkstar...

Türkiye 2004 yılında tanıştığı Popstar furyasından sekiz yıldır kurtulamıyor. Önce Kanal D Popstar adlı yarışmayı yaptı, sonra yarışma ikiye bölündü ve Popstar ile Türkstar adı ile iki ayrı kanalda yayınlandı. Buna daha sonra ‘Akademi Türkiye’ adlı yarışma eklendi. Bu yarışmaların sayısında zamanla ciddi bir artış yaşandı.

Gençlerin şarkıcı olma ve şöhret olma hayallerini sözde hayata geçirmeyi amaçlayan bu yarışmalar Türk popuna bir şeyler kazandır dı mı? Popüler müziğe kalıcı bir isim bırakabildi mi? Bu soruların yanıtı çok net : “HAYIR!” … Bu programların hepsinin ortak özelliği yapımcılarının ve yayınlandıkları tv kanallarının patronlarının ceplerini doldurması. Programlar yayınlandığı sırada ciddi reytingler alındı, gençlerin hayalleri, küt küt atan kalpleri ve şöhretin sırat köprüsünün basamakları tv ekranlarına yansıdı, programlar bittiğinde ise onlarda bitti.

Bu programlar insanların şöhret olma hayallerini kullanarak, bu hayalleri üzerinden reyting yaratmaktan öteye gidemedi. Oysa gönül isterdi ki bu yarışmalardan çıkan gençler başarılı olsun, müzik sektöründe kalıcı olsun. Ve bu programlar gerçek anlamda bir toplumsal hizmette bulunsun.

Bu tarz programlar niye kalıcı bir müzik starı yaratamıyor biliyor musunuz? Bunu düşündünüz mü? Bence bir düşünün…  Bunu düşünürken de şu an yayınlanan “O Ses Türkiye” adlı programı bir irdeleyin. TV dünyasının altın çocuğu ya da para basan fabrikası olarak tanınan Acun Ilıcalı’nın yapımcılığını üstlendiği “O Ses Türkiye” adlı yarışma programı da yukarıda bahsettiğim Popstar tarzı yarışmaların bir varyasyonu. Geçenlerde oturdum ve şöyle bir göz attım programa. Programda kalpleri pat pat atan gençler hayallerindeki şöhret olma ya da müzik yapma hırsını bir fırsata çevirmek üzere hazırlanmış şarkılarını söylüyorlar. Kimisi ağlıyor, kimisi heyecandan zıplıyor…Karşılarında duran “jüri”ye kendilerini beğendirmeye çalışıyorlar.

Bu programda şarkı söyleyen insanların karşılarında otorite olarak duran ve seslerini , yorumlarını beğendirmek zorunda oldukları isimler ise şöyle: Hülya Avşar, Mustafa Sandal, Hadise ve Murat Boz .

İşte olay burada kopuyor! Bu dört isim karşılarında şarkı söyleyen insanların yorumculuklarını, şarkı söyleme kabiliyetlerini değerlendiren “otorite” konumundalar. Programı izlerken şöyle bir kendi kendime düşündüm, bu dört isimden acaba aralarında en iyi şarkı söyleyen yorumcu kim? Samimiyetle söylüyorum dördünün de canlı performansını, stüdyo kayıtlarındaki performanslarını çok iyi bilen biriyim. Hülya Avşar’ı hala bir “yorumcu” olarak değil bir “showgirl” olarak görüyorum, Hadise‘nin Eurovision Şarkı Yarışması başta olmak üzere pek çok alanda nasıl da detone olduğunu bilen biriyim, Mustafa Sandal’ın ise canlı şarkı söylerken nasıl  detone olduğunu cümle alem biliyor. Mustafa benim gözümde bir marka & ürün gibi,  bir dönem popstar olmuş ama bu özelliğini kaybetmiş bir müzisyen. Hadise çıkışta olan ama yorumcu kimliğini henüz tam oturtmamış bir genç solist ve bir showgirl adayı. Bu isimlerden Murat Boz için belki farklı konuşabilirim, bu çocuğu pek detone yakalamadım, iyi bir şarkıcı, çıkışta olan biri isim ama hala “çocuk” yani genç ve böyle bir makam için tecrübesiz.

Şimdi bakın, Acun dört tane solist seçmiş ikisi canlı performanslara detone olmaktan kurtulamıyor, biri arada bir kurtuluyor diğeri ise kendi geliştirme periyodunda. Üç tane ciddi detonasyon problemi yaşayan yorumcu çıkıp orada şarkı söyleyen gençlerin şarkıcılığı ve yorumculuğu hakkında yorum yapıyor, bazı yorumlarda da onları “eğitmekten” bahsediyor.

Bu programlardan çıkan gençler daha sonra sonu hüsranla biten bir Türk filmi hayatı yaşıyor biliyor musunuz?  Çünkü onları değerlendiren kişiler bu konuda uzman olan insanlar değil de ondan. Bu yarışmanın adı “O Ses Türkiye” gibi iddialı bir isme sahip olmasaydı, o zaman bir şey söylemezdim. 

Acun, ticari yayıncılık adına gereken her şeyi yapıyor ve kazanıyor ve kazandırıyor. Peki bu işten toplum ve sektör ne kazanıyor? Şu an için hiçbir şey! Şimdi Acun’un bir basamak yukarı çıkarak topluma gerçek bir popstar kazandıracak bir yarışma yapması gerekiyor. Bunu yaparsa adını televizyon tarihine altın harflerle yazar. Ama bu iş detone şarkı söyleyen şarkıcıların yapacağı jürilikler olmaz!  Bakın TRT’ye 1975 yılının Eurovision seçmeleri için yaptığı halka açık yarışmaya,  sektöre  kimleri kazandırmış:  Atilla Atasoy, Semiha Yankı, Nejat Yavaşoğulları, Yeliz ve dahası. Bu isimlerin hepsi 38 yıldır akıllarda. Peki popstar ve varyasyonları bunu neden yapamıyor?