Yaz sıcağında lokantaya giren adam susuzluğunu gidermek üzere garsondan bardak ister. Garsonda  masada ters duran...

Yaz sıcağında lokantaya giren adam susuzluğunu gidermek üzere garsondan bardak ister. Garsonda  masada ters duran bardakları gösterir: -“ Bardaklar masada beyefendi” der. Adam bardağı alır, inceler ve sitem dolu bir sesle: -“ Bunların dibi delik, üstü kapalı”.
Gördüğünü algılamamak, okuduğunu anlamamak insana özgüdür.
İnsan neden gördüğünü algılayamaz.
İnsan neden okuduğunu anlamaz.Bu aslında bir ilkokul klasiğidir.
Okuduğunu anlamamak üzerine şu tespitleri yapabiliriz:
Okuma alışkanlığı yoktur, kitap okumak yerine zamanını gazoz kapağı toplamakla geçirmiştir ya da kitabı şarkı sözleri okur gibi okumuştur. Dolayısıyla anlamakta zorlanır
Konsantrasyon eksikliği vardır. Aşıktır örneğin.
İşine gelmemektedir. ( bu en yakın neden olsa gerek)
Küçükken çok hamur işi yemiştir, vitamin eksikliği vardır mesela..
Yazılanlar yabancı dildedir. (Bu en makul neden olsa gerek).
Bu konuda elime geçen bir araştırma içimi ferahlattı. Aslında okuduğunu anlamayan insan sayısı bir hayli fazla sanırdım. Neyse ki yüzde 4 ile yüzde 10 arasında imişler sadece..
Ülke gündeminde onca sorun varken ve de kriz ortamında zulüm giderek ağırlaşmakta iken bu konuya aslında hiç değinmeyecektim. Gaza gelmeyecek sakin bir yapım vardır. Polemiğe bir hayli soğuk dururum. Gelin görün ki söz konusu Sırçınar sakinleri ve mahalleli olunca iş değişiyor. Geçen haftaki yazımı Melih Aşık (okuduğunu anlamayarak) kendine göre referans alınca kimileri ayağa kalktı. Aslında BirGün’de yazılan eleştiri onları etkilemesi (argo deyimle ırgalaması) gerekirken doğal olarak Milliyet’te yazılanlardan etkilendiler. Ve yine doğal olarak Melih Aşık’tan düzeltme talep ettiler. Adı geçen düzeltme talebinde Melih Aşık yalanlanırken, Cenap Hoca’nın söyledikleri doğrulanıyordu. Uras, Taksim’e TÜRK-İŞ  ile birlikte çıktığını inkar etmiyor ama ne kadar sosyalist olduğunu kanıtlamak için DİSK ve KESK ile birlikteliğini fotoğraflarla besleme ihtiyacını duyuyordu. Oysa kimse ona makul kalabalığın içinde olmadığını söylememişti. Okuduğunu anlamamak dedikleri bu olsa gerek. Yazımızda gerek kendisi gerekse izdeşleri için masaya koyduğumuz bütün bardaklar doğrudur. Ne üstü kapalıdır, ne altı açık.
Evet izdeşlerini eleştirmiştik. Zira üyesi oldukları Parti bayrağı altında 1 Mayıs mitinglerinde yürüyememişlerdi. Ankara İzmir gibi büyük şehirlerde başka pankartlar altında yürümek aynı zamanda da ÖDP üyesi olmak onlar için gayet normaldi. Hoşaf Sami’nin eleştirdiği tam da buydu. Okuduğunu anlamamak bu olsa gerek.
Okuma güçlüğü diye tarif edilen disleksi tedavisi olan bir hastalıktır. Birde afazi denen hastalık vardır ki onun tedavisi bir hayli zordur. Afazi – ilginçtir- beynin sol yarı küresinde meydana gelen bir hasar sonucu ortaya çıkan bir lisan bozukluğudur ki üslubu da etkiler. Gerek telefonla ve e-posta yoluyla gerek web sayfalarından ‘ bozacı şıracı’ atıflarıyla üslubu bozanlara acil şifalar diliyorum o kadar. Bir başka lisan bozukluğu da ‘tezvirat ‘ gibi Arapça sözcüklerin arkasına sığınmaktır. Tezvirat ; yalan, dolan, ara bozma, özellikle kötülük amacıyla yapılan iftira anlamına gelmektedir. Yalan, dolana, iftiraya bulaşmak hadi bir kez de biz kullanalım tezvirata bulaşmak nasıl olur?
Fettullah’ın gazetelerine, Akşam’a şuna buna hıyardan başlayan her türlü küfrü edeceksiniz sonra bu gazeteler yalancı siz doğrucu olacaksınız. İşte budur tezvirat.      
Konferansınızda son ana kadar her kese aday olmayacağım diyeceksiniz sonra son anda tüm söylediklerinizi inkar edip aday oluvereceksiniz. İşte budur tezvirat.
Partinizin Genel Başkanı iken başka siyasi yapılarla yeni partileşmeler  mayalayacaksınız, üstelik bunu Parti Meclisinize rağmen yapacaksınız sonra ben yapmadım diyeceksiniz. İşte budur tezvirat.
ABD Elçilerinin yemek davetini kabul edeceksiniz, etmedim diyeceksiniz. İşte budur tezvirat.
Son söz Taksim’de şıracı arayanlara. Bu güne değin ne tünellerde, ne de mutabakat içeren ‘ makul’ koridorlarda yürüdüm. Polisten çiçek almadım, tam aksine 2007 1 Mayıs’ında olduğu gibi başta Emin Koramaz olmak üzere beşyüze yakın yoldaşımla Taksim’e bir başka koldan girmeyi başaran yoldaşlarımıza karanfiller verdik. Yani devrimciler 2007’den beri zaten Taksim’deydik ve sloganlarımız fotoğrafımızdı.
Son bir not: Bu yazı üslub bozukluklarını da içeren pek çok yanıt alacaktır. Fakat ülkenin çok daha önemli gündemlerini dikkate alarak buna benzer bir ikinci yazı tarafımdan yazılmayacaktır.