Olduğu gibi söylemek gerekir
Bilincimiz uyuşuk uyuşuk oturup can sıkıntısından patlarken, oradaki dünyada fabrikaların bant sistemini aratmayan hummalı bir çalışma söz konusu.
Y. Emre CEREN
Gökhan Gençay’ın ‘Benim Kanım’ adlı kitabı Dokuzuncu Sanat’tan yayımlandı. Editörlüğünü Sertaç Canpolat’ın yaptığı kitapta yeraltı çizerler Fredox, Cleon Peterson, Pakito Bolino, Jeremy Profit, Erman Akçay ve Nicolas Daniluk’un da illustrasyonları yer alıyor. Altı öyküden oluşan kitap adını kitaptaki ‘Benim Kanım’ öyküsünden alıyor.
Hayatın her köşesinde karşılaşılabilecek karakterlere bu kitapta hayat veren Gençay, karşılaştıkları zorluklara kafa tutamayanların, yalnız halde kalanların, işsizlikten korkup kendini bir denek haline getirenlerin öykülerini bir birey olarak kaleme alıyor. Öyküleri toplum içerisinde balık istifi seyahat edenlerin, plaza katlarında havasızlık içinde çalışanların hayatlarını yansıtıyor. Gökhan Gençay kendi kitabını şöyle anlatıyor:
“İşte bu benim kanım… Bedenlerimizi döne dolaşa sarmalayan damarların tümü bununla kaplı. Bu kan kalbimizin pompalama ritmi uyarınca vücudumuzu baştan başa dolaşıyor, bütün organlara hayat taşıyor. Bilincimiz şurada uyuşuk uyuşuk oturup can sıkıntısından patlarken, oradaki dünyada fabrikaların bant sistemini aratmayan hummalı bir çalışma söz konusu. O çalışmanın bir sonu da yok; grev, mesai bitimi yok, bitti mi tam manasıyla bitiyorsunuz. Kalbiniz iki haftalık ücretli iznini kullanmakta olduğu için şu anda size hizmet veremiyor, lütfen daha sonra tekrar arayınız!”
Gösterişten uzak bir üslupla kaleme alınmış ‘Benim Kanım’ hareketleri yalınlıkla tasvir ediyor. Gençay, ‘Hiç’ öyküsünde “Bazen kelimeler gerçekten de o güce sahip olur ve kalbinize saplanabilir. O zaman bunu başka türlü tarif edemezsiniz, olduğu gibi söylemeniz gerekir” diyerek bu kitapta kullanmış olduğu üslubu tarif ediyor. Ayrıca karşılaşılan zorlukları ifade etmenin çetrefilli bir iş olmadığını dile getirerek var olan sorunlarla hesaplaşıyor. Gençay kitabında özneye ve nesneye değil, öznenin ve nesnenin anlamını iletebilecek yegâne şey olan harekete odaklanıyor. Bir işsizin psikolojisini anlatırken Gençay, işsizin ifadesinin değil yaptığı eylemlerin bunu dışa vurduğunu düşünüyor.
Kitap üzerine yaptığı bir söyleşide kendisine sorulan “Derdin nedir?” sorusuna Gençay “Tekno-endüstriyel sistemin izolasyona varan bir yalnızlığa, çaresizliğe ve yabancılaşmaya mahkûm ettiği insanları sürükledikleri çöküşü ve bunun ruhsal dışavurumlarını hatırlatmak. Buydu ve budur derdim. Gerçeğin karşısında değil taklidin, taklidin de taklidininn altın çağını yaşadığı bir dünyada, yalandan ibaret bir söylem düzenin varoluşa bir anlam arayışının nafileliğini vurgulamak” diyor. Böylelikle aslında bütün kitabın akışına dair bir işaret vermiş oluyor. Kitapta Palanhiuk’a selam çakan Gençay, öykülerde pek şarkıdan söz ederek dolaylı olarak öneriyor.