Barcelona 1936 Olimpiyatları'nı Berlin’e kaptırsa da, alternatif Barcelona Avrupa merkezli yükselen anti-faşist harekete ev sahipliği yapma kararı aldı ve Nazi Olimpiyatları’ndan hemen önce, 19 Temmuz’da Barcelona’da uluslararası Halk Olimpiyatları’nın yapılması kararlaştırıldı

Olimpiyata niyet, cepheye kısmet: 1936 halk olimpiyatları

FERİT BURAK AYDAR
Editör, Çevirmen

İki dünya savaşı arasındaki dönemde Avrupa’da kol gezen faşist heyula 1933 yılının başında Nazileri iktidara getirdiğinde, belki de bir sonraki olimpiyatların akıbetinin ne olacağı düşünülecek en son meseleydi. Avrupa bir bir faşizme teslim olmaya başlamış görünüyordu. Kıta'nın tamamında güçlü olan işçi hareketinin ya da sol hareketin refleksleri bu yüzden daha güçlü çalışmaya başlamış, Hitler’i sol içi kavgalar (“sosyal-faşizm” vb) yüzünden ortaklaşıp durduramamış olmanın utancı çok geniş bir kesimi her alanda ortak hareket etmenin elzem olduğuna ikna etmişti. Spor da buna dâhildi.

1936 Olimpiyat Oyunları'nın Berlin’de düzenleneceği Almanya faşizme teslim edilmeden önce, 1931 yılında ilan edilmişti. Naziler olimpiyat oyunlarına ilk başta tepkili yaklaşmış, hattâ oyunların düzenlenip düzenlenmeyeceği tehlikeye düşmüştü. Fakat Hitler nihayetinde bu organizasyonu bir fırsat olarak görüp yeni Almanya’nın gücünü yedi düvele göstermek için bir propaganda aracına ve kitle gösterisine dönüştürmüştü. Naziler olimpiyatları son teknolojinin nimetlerinden yararlanarak büyük bir debdebeyle gerçekleştirmek suretiyle propagandalarında başarılı mı oldular, yoksa İngiltere’nin o dönemki “ürkütmeme” (“Appeasement”) politikası uyarınca “medeni, barışçıl ve müreffeh Almanya” mesajını almaya teşne, devrim korkusuyla faşizme sarılmış bir “uluslararası toplum” (burjuva kamuoyu) mu vardı, bu ayrı bir bahis. Her halükarda, olimpiyatlar ırkçı ve ayrımcı niteliğiyle sivrilip Nazi Olimpiyatları’na dönüşünce, faşizmin karşısında duran geniş cephe de kendi olimpiyatlarını düzenlemeye girişmişti.

Berlin’in 1936’daki en büyük rakibi Barcelona’ydı. Almanya gibi İspanya’da ve özelde Katalunya’da da spora olan ilgi 1920’lerde muazzam artmıştı. Bu dönemde tüm dünyada kentleşmenin en hızlı ilerlediği üç ülkeden biri olan İspanya’da, özellikle de Barcelona muazzam bir atılım kaydetmiş, nüfusu 1930’ların başında 1 milyonu bulmuştu. Kentleşmenin temel parçalarından biri de bir kitle faaliyeti olarak spordu. Ama İspanya’da da sporun kaderi siyasetle ve özelde diktatörlerle doğrudan bağlantılıydı. Örneğin ilk kez bu dönemde futbol geniş kitleleri kendine çekmeye başlamışken, 1923’te kurulan Primo de Rivera’nın askeri diktatörlüğü Barcelona futbol kulübünün stadını seyircilerin “yurtseverliğe (İspanyol milliyetçiliğine) mugayir” davranışlarından ötürü kapatmıştı; kitlelerdeki şiddetli tepki tam da şehrin (ve aslında 1936’da bir İç Savaş’a varacak olan ülkenin) ikiye bölünmüşlüğünün tezahürüydü.

Barcelona 1936 Olimpiyatları'nı Berlin’e kaptırsa da, alternatif Barcelona Avrupa merkezli yükselen anti-faşist harekete ev sahipliği yapma kararı aldı ve Nazi Olimpiyatları’ndan hemen önce, 19 Temmuz’da Barcelona’da uluslararası Halk Olimpiyatları’nın yapılması kararlaştırıldı. Bir hafta boyunca 20’yi aşkın (resmen tanınmış ya da tanınmamış) ülkeden 6 bin sporcu, 16 farklı spor dalında oyunlara katılmak üzere başvurdu. Faşizmle yönetilen Almanya ve İtalya mülteci sporcular tarafından temsil edilirken, Türkiye ise en kötü dereceyi paylaşacağı Nazi Olimpiyatları’nda boy göstermişti yalnızca.

Halk Olimpiyatları egemen kültürü birçok açıdan sorguluyordu. Sporu daha eşitlikçi bir temele oturtuyor, ne mevcut ulusal sınırları ne (o gün çok çok daha geri olan) toplumsal cinsiyet sınırlarını, ne de ciddi duvarlarla örülü amatör-profesyonel ayrımını kabul ediyordu

Halk Olimpiyatları o dönemki Avrupa’nın örgütlü yapısının bir ürünüydü. Kıta'nın dört bir tarafında ve ABD’de on milyonlarca işçi hem ekonomik hakları için sendikalarda hem de genel siyasal sorunları için siyasi parti ve örgütlerde bir araya gelmişti ve bu sayede işçi sınıfı siyasetin ana aktörüydü. Aynı nedenle, sermayeden bağımsız, egemenlere minnet etmeyen bir halk spor etkinliği düzenlemek de mümkündü. Barcelona ise oyunlar için özellikle uygun bir mekândı, zira hem İspanya’da hem de komşu Fransa’da “Halk Cephesi” adı verilen ve devrimci örgütlerle düzen içi sol yapıların bir araya gelerek oluşturduğu koalisyonlar işbaşındaydı. Böylece finansman sorunu da büyük oranda aşılmıştı.

Diğer yandan, olimpiyatların “İşçi Olimpiyatları” yerine (daha önceden bu adla oyunlar düzenlenmişti), Halk Olimpiyatları adının almasının nedeni de aynı siyasi oluşumdu. Faşizme karşı mücadelede belirlenen strateji, dünya işçi hareketindeki esas güç olan Stalinistlerin 1935’teki Komünist Enternasyonal Kongresi'nde aldıkları karar uyarınca, artık İşçi Cephesi yerine Halk Cephesi’ne geçildiğini beyan etmiş, sosyalist ve sosyal-demokrat partilere ilaveten burjuva cumhuriyetçilere ve radikallere de zeytin dalı uzatılmış ve bu sınıf işbirliğinin uzantısı olarak da Halk Cephesi adıyla seçimlere girilmişti. İspanya’da Şubat 1936’da seçimleri kazanan Halk Cephesi Olimpiyatları boykot etmekle yetinmemiş ve tarihe (bir oksimoron ifadeyle) Nazi Olimpiyatları olarak geçen faşist organizasyonun karşısına alternatif Halk Olimpiyatları’nı çıkarmıştı.

olimpiyata-niyet-cepheye-kismet-1936-halk-olimpiyatlari-170510-1.Halk Olimpiyatları egemen kültürü birçok açıdan sorguluyordu. Sporu daha eşitlikçi bir temele oturtuyor, ne mevcut ulusal sınırları ne (o gün çok çok daha geri olan) toplumsal cinsiyet sınırlarını, ne de ciddi duvarlarla örülü amatör-profesyonel ayrımını kabul ediyordu. Tanınmamış devletlerden (Bask ya da sömürge Afrika gibi) sporcular, dizini kırıp evinde oturması vaaz edilen kadınlar ve sporcudan sayılmayan amatör sporcular bu olimpiyatlarda yer alacaklardı.

Fakat kapitalizmde vaka-i adiyeden olduğu üzere, siyaset bir kez daha spora galebe çaldı. İspanya’da beş yıl önce kurulan İkinci Cumhuriyet’in bir türlü massedemediği çelişkiler 1936 Şubat’ında seçimle işbaşına gelmiş olan sol hükümeti (“Halk Cephesi”) devirmek üzere generallerin harekete geçmesiyle sökün etti. Halk Olimpiyatları’na sayılı saatler kala, 17-18 Temmuz’da generaller ve desteğini aldıkları üç faşist örgüt (Falange, Karlosçular ve Alfonsocular) meşru hükümeti devirmek amacıyla darbe yaptı. Fakat faşist alzamiento başta Barcelona ve Madrid gibi merkezler olmak üzere ülkenin yarısından çoğunda püskürtülünce üç yıl sürecek bir İç Savaş başlamış, Halk Olimpiyatları da başlamadan sona ermiş oldu.

Fakat Olimpiyat için Barcelona’ya ulaşmış olan sporcular “tarafsız” kalıp sadece kendi işlerine bakmayı seçmedi. Faşist darbe karşısında asfalyaları atan sporcuların birçoğu işçilerle birlikte hemen direnişe katılırken, yaklaşık 200 tanesi akabinde milislere katılarak bizzat uzun soluklu bir savaşın parçası oldu. Olimpik sporcular umduğunu değil, bulduğunu yemiş, Olimpiyat'a niyet ederken soluğu cephede almıştı! (Bir süre sonra karşılarında görecekleri faşist Alman askerlerinin atletizm geleneğinin, Michael Mackenzie’nin aktardığına göre, modern sporla benzerliği olmayıp, daha ziyade jimnastik ile askeri talim arası bir melez olması (From Athens to Berlin, s. 315) ironiyi daha da artırıyordu.)

Her halükarda, olimpik sporcular bugünkünden çok farklı bir ruh hali içinde kendilerini uluslararası toplumsal mücadelelerin bir parçası olarak görüp hareket etmişlerdi. Milliyetçi ve dinci duyguların (histerinin?) neredeyse tekel kurduğu günümüz spor dünyasından farklı olarak, enternasyonalist dayanışmanın en nadide örneklerinden birini sergilemiş, faşizme karşı sporun bayrağını dalgalandırmışlardı.