Google Play Store
App Store

Böylesi yoksulluk, mutsuzluk, umutsuzluk kıskacındayken insanlarımız, solun hâlâ çözüm, çare, derman olamaması da hepimizin ayıbıdır aslında.

Ona mini mini zamlar hazırlayın!

Alper Turgut

Başımızın belası pozisyonuna itinayla çevrilen dolar, 10 liraya doğru kararlı ve emin adımlarla yürürken ve devamında biricik yaşamlarımız, yoksunluk ve yoksulluk ateşiyle sınanırken, iktidar ve yandaşı, hâlâ dalgasını geçmeye çabalıyor, kontrol edemedikleri hızlı düşüşün büyük çaresizliğiyle, belki de. “Zam geldi ama mini mini geldi” diyebileni mi ararsın, yoksa “Biz şu anda yokluk nedir bilmiyoruz, sadece fiyat pahalılığını biliyoruz” gibi bir cümle kurmayı başarabileni mi? Halkımızın perişan halleriyle ilgili sözleri, eğlenceli ve komik bulmayı deneyen bile var, hani ölmüşüz de ağlayanımız yok, yani o denli.


Elbette her ürünün bir raf ömrü var, yıpranma payı var, en nihayetinde geçmişte kalacağın gerçeği var, şüphesiz bu böyle gitmeyecek, bitecek, dönüşecek, yenisi gelecek, daha da kötüsü olsa bile. Hem ne demiş genç ve ölümsüz şair Arkadaş Zekai Özger; “Bir gün nasılsa bütün acılar eskiyecek!” Öyle değil mi ama nice hafiflemez sandığımız acıyı ve asla dinmeyeceğini hissettiğimiz sancıyı, ardımızda bıraktık, her şeyi soldurmaya yemin eden zamanla, tastamam.
Geçtiğimiz yazıda, vasatlık çağından bahis açmıştım, elbette ortalama gibi sayıklama, harbiden yaşadıklarımızın karşılığı olamaz. Berbat ve fecaat daha bir yaraşırdı da zamanımızın fikir ve kalem sahipleri, dünyayı vasatların yönettiğini, bu hayâsız akının tüm hasletleri sırayla zapt ettiğini söylüyorlar, ısrarla. Bunu hayatın her alanında ve her anında gözlemlediğimiz cehalet salgınından ayırmamız da mümkün değil, öyleyse adını koyalım, vasatlık ve cehaletin birleşimi, bizim çaresizliğimiz, zenginlerin ise silahıdır. Aksi bir düşünceniz yoksa şayet.

Bu mevzuda, tanımsız ve tarifsiz diye bölüm yok. Her şey apaçık! Kabul buyurun, bu vasatlık ve cehaletin, kitleler nezdinde ilk karşılığı popüler kültür olsa gerek. Kapitalizmin de işine geliyor, hayli. Bir anda tutkuyla, coşkuyla ve adeta tapınırcasına herhangi bir şeye yöneliyoruz, sonra şak diye bağlantıyı kesip, yeni bir mecra arıyoruz, kısa süreli kutsallar aşkına. Takip etmek bile mümkün olmuyor çoğu zaman, geldikleri gibi gidiyorlar. Misafirin kısa süreli konaklayanı makbuldür derler, lakin kalıcı bir durum olmayınca, onca zahmete ve eziyete de yazık, değil mi ama?

Diyeceksiniz, eee bu “Squid Game” (Kalamar Oyunu), hâlâ meşhur, hâlâ güncel, hâlâ ziyadesiyle popüler. Hatta Netflix’in tüm zamanların en çok izlenen serisi olmuş bile şimdiden… Yanıtım henüz yerine koyacak bir şey bulamadıkları için olacaktır. Elbette yeni bir aşk, yeni bir zevk, yeni bir keyif yakalayacaktır toplum, şüphe duymayın. Sadece acıklı olan, fakirlerin gündelik hayat yetmezmiş gibi, dizi izlemek için de zenginlerin yoksullarla alay etmesini, yaşamlarını bir oyuna çevirmesini seçmesi. Doğal veya yapay, gerçek veya sanal, hiç sekmiyor, varsılların oyuncağı olmuşuz resmen.

Popüler kültür demişken, Antalya’da, Altın Portakal’da yaşanan ödül töreni komedisine de bu cuk oturuyor. İlle de ünlü olsun, isterse yünlü olsun, aman fark etmez. Şan, şöhret varken sinemasever de neymiş, eleştirmenler gelmesin, şarkıcılar gelsin, oh vitrin çok güzel olsun, içerik, derinlik dert değil!

İnsanların hayatını zindana çevirmek kadar, onlara gerçekten trajik bir son hazırlayan, uçaktan düşürecek ve inanılmaz bir ölümü seçenek belleyecek kadar korkutan Taliban ileri gelenleri, memleketimizde ağırlanıyor şu aralar. Sorarım, yobazlara yönelik böylesi bir konukseverlik, başta onların ilk hedefi olan kadınlar olmak üzere hepimizin kanını dondurmuyor mu? Hadi Diyanet'i anladık da hem IBAN hem Taliban mı diyor yardımsever Kızılay? Taliban yurdumuzda geze dursun, ülkeyi yöneten irade, Gezicileri şikâyet ediyordu yine; “Camiinin içine ayyaşları doldurarak, bira şişelerini halıya sere serpe serptiler” diyerek.

1950’ler şöyleydi, ah böyleydi diye diye, son 20 senenin aşırı şişkin faturasını, 70 yıl evveline postalama gayretleri, kendi taraftarını dahi ilgilendirmez ve inandırmaz oldu, hayli zamandır. Yine de ısrarla ve inatla ve karşı koyamadıkları dev hırslarıyla, eskinin olumsuzluklarının, yeninin olumsuzluklarını unutturacağını düşünüyorlar. Kayırma, torpil, rüşvet, aidiyetle çıkar sağlamak, haksız kazanç ve benzerlerini, ahlaksızlık olarak görmeyenler mevcut bu ülkede. Pes yahu desek de nafile, ahlak denen şeyi, hep iffet kelimesiyle kıyaslayan, onu bacak arasında sanan ve buna koşulsuz inanan belki milyonlar mevcut, zavallı coğrafyamızda, ne yazık ki. Erdemi ıskala, nezaketi yok say, fazileti çöpe at, saygıdan, görgüden, etikten bihaber ol, sonra ben ahlaklıyım, tabii canım, tabii. Peygamberimiz aç yatardı, aç kalkardı diyenlere bir bakın hele, pek çok maaş almak, ihaleler kapmak, dünyevi şeylere yoğunlaşmak konusunda neredeyse uzman olmuşlar. Ah ahlak, canım benim.

Buraya kadar meramım anlaşılmıştır umarım, Batı'nın ahlakını çoktan kaybettiğini söylüyorlar, ama biz kaybetmedik diye de böbürleniyorlar! Bir konuda haklılar, evet, Batı'nın ahlakı, vahşi kapitalizm koşullarında, zengin sınıfın yanında yer tutarak, yara almıştır. Sömürgecinin ahlakını savunacak değiliz! Sosyal devlet geleneği, hak ve hukuk gibi meselelerde daha farklı seviyede olduklarını da unutmayacağız, elbette. Bizim ise durumumuz çok daha vahim, tamamen ahlaki çöküntünün içerisindeyiz, yozlaşmanın dibine vurmuş durumdayız. Gündüz vakti, açın televizyon kanallarını, biraz gezinin, kısa bir sürede biz nereye düştük be diyeceksiniz, eminim. Ucuzluk, cehalet, kör inanç, sorunlarımız bir değil, iki değil!

Böylesi yoksulluk, mutsuzluk, umutsuzluk kıskacındayken insanlarımız, solun hâlâ çözüm, çare, derman olamaması da hepimizin ayıbıdır aslında. Dünyada hammadde ihtiyacı baş göstermişken, büyük grevler kapıdayken, insanlık kendine başka bir hedef ararken, can taşıdıkları sistemin aslında koca bir bataklık olduğunu da görmüşken, yeni bir ümit, bunca hunharca hırpalandıktan sonra en doğal hakları değil mi? Yine Arkadaş’a (Zekai Özger) bırakayım sözü; “Hiçbir şey olmadı ve her şey başlangıç kadar güzel!” Olmadı ve bitti, şimdi artık yeni başlangıçlara.