“Biz hiç  kimseyi, hiçbir kurumu aşağılamak için burada değiliz. Biz intikam için burada değiliz. Biz barışmak için buradayız. Biz affedebilmek için buradayız. Biz birlikte yaşamanın koşullarını sağlamak için buradayız..”


Benim çocukluğumun en meşhur aşk filmi “Aşk Hikayesi” (Love Story; 1970) idi. Aşk Hikayesi’nin meşhur da bir cümlesi vardı: “Aşk, hiçbir zaman özür dilerim demek zorunda olmamaktır.” ("Love means never having to say you're sorry.") Ne demekse… Hâlâ pek anlamış sayılmam bu lafı.
 

Türkiye bir aşıklar ülkesi galiba, kimse özür dilemesini beceremiyor. Birisi ayağınıza yanlışlıkla bassa özür dilemesini beklersiniz. Ama ayağınıza basan kişi dönüp, “şartlar oluşursa, gerekirse özür dilerim” derse ne yaparsınız? Hadi bu örnekte istem dışı bir basma söz konusu. Ya bile, isteye bastıysa? O zaman özürden de öte bir şeyler beklersiniz. Ya basmanın ötesinde çok daha ağır, kıyaslanmayacak kadar ağır şeyler yaptıysa? Mesela, söz gelimi, bir yakınınızı öldürdüyse… Burası Türkiye, şaka gibi geliyorsa dediklerim, bu vahşi saçmalığın içinde yaşadığımızı unuttuğumuzdandır.

Uludere’de 35 genç  öldürüldü. Bilimle, sanatla, sporla, eğlenmekle ya da sadece sıkılmakla vakit geçirmeleri gereken yaşta buz gibi soğukta, karanlıkta kaçağa gitmişlerdi. Devlet her şeyden önce vatandaşlarını bu koşullara mahkûm ettiği ve kaçakçılıktan pay alan memurlara sahip olduğu için özür dilemelidir. Hepimizden! Mahkûm edildikleri koşullardan dolayı özür dilenmesi gereken o gençler, kendi ülkelerinde savaş uçakları ile bombalandılar! Bombalayanlar daha hâlâ düşünüyorlar: Öldürdüklerimizin yakınlarına sözlü özür dilemenin şartları oluştu mu, oluşmadı mı? Herhalde devlet yönetmek bir aşk işi: Hiçbir zaman özür dilemek zorunda değilsiniz.
Ama bu “aşk”ı devlete münhasır görmek yanlış olur. Öldürmek ve özür dilememek devletin tekelinde değil. Öldürmeye âşık bir ülkeyiz, belli ki kimse özür dilemek zorunda değil. PKK lideri Karayılan da bir ara sivil ölümlerinden dolayı “gerekirse özür dileriz”, demişti. Henüz dilemedi. Dilese de artık bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
30 Aralık’ta yaralanan ve 11 Ocak’ta ölen sinemamızın büyük ismi Onat Kutlar’ı saygı ve sevgiyle anarken, geçtiğimiz yıl Toplumsal Bellek Platformu’nun Özgür Mumcu’nun ağzından 30 Aralık 2010’da The Marmara Oteli’nde yaptığı basın açıklamasını aktarıyorum:

Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan’ın anısına
16 yıl  önce burada bir bomba patladı. Bombanın kimi ya da kimleri öldüreceği belli değildi. Kurbanlar her tür etnik kimlikten, her tür inançtan, her tür politik görüşten olabilirlerdi. Başka bir ülkenin vatandaşı da olabilirlerdi. Eylem insanlığa karşı yapılmıştı. Verilen mesaj ise şuydu: “kendinizi güvende hissetmeyin!”
 

İki kişinin yaşam hakkını elinden aldı bu eylem. Yürekleri barış için, halkların kardeşliği için çarpan iki insan öldü. Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan bu bombanın kurbanı oldular. Radikal İslamcı örgüt İBDA-C yılbaşı yaklaşırken, Beyoğlu’nda eylem yapacağını duyurmuştu ama polis güvenlik önlemi almak yerine, broşür dağıtmakla meşguldü o gün. The Marmara Oteli’ne patlamadan hemen önce gelmişler ve “polise güvenin“ yazılı broşürler bırakmışlardı.

Bombacı  otelin güvenliğinden rahatlıkla geçmiş ve paltosunun cebindeki bombayı Opera Pastanesi’nin portmantosuna bırakmıştı. Yasemin bir gün önce 37. doğum gününü kutlamıştı. Pastaneye bir arkadaşının daveti üzerine, doğum günü hediyesini almaya gitmişti. Onat Kutlar eşi Filiz’le buluşacak ve evliliklerinin yıldönümlerini kutlayacaklardı. Onları şarapnel parçaları karşıladı pastanede, hediyeler değil.

İBDA-C propaganda fırsatını kaçırmadı, eylemi üstlendi. Bir de üstüne, yayın organlarından Onat’a ve Yasemin’e hakaret yağdırdı . Soruşturma ise alışık olduğumuz baştan savmalıkla yürütüldü. Güvenlik kameralarının çektiği görüntülere dahi bakılmadı. Bütün bunlardan dolayı eylemin sorumlusu olarak PKK gösterilince kamuoyu buna inanmadı.  Suç olağan şüphelinin üstüne yıkıldı diye düşündük. Böyle düşünmek için çok nedenimiz vardı. PKK, kamuoyunda teşhir olmaktan kurtuldu, bombalamanın faili olarak görülmedi.

Ama gelişmeler bizi doğrulamadı. Suçlu yakalandı ve suçunu itiraf etti. Eylemi PKK adına yapmıştı. Pişmanlık yasasından da yararlandı. Cezasının tümünü çekmeden, 9 yıl yattıktan sonra da serbest bırakıldı. Yine aklımız almadı olanları. Eylemi önlemek için bir çaba içine girmeyen devlet, adaleti yerine getirmek için de çaba harcar gözükmüyordu. Suçlunun üçüncü bir cinayeti daha vardı  ve hepsi için 9 yıl yatmış ve cezası tamamlanmadan serbest kalmıştı.
PKK Onat kutlar gibi Kürt sorununa duyarlı birini öldürmüş olmaktan gurur duyacak değildi ve aktif olarak eylemi savunmadı ama eylemin sorumluluğunu  reddetmedi de. Örgüt suçlu bulunan şahsın kendileriyle bir alakası olmadığını hiçbir zaman iddia etmedi. Dolayısıyla alakası olduğunu kabul etmiş oldu. Daha sonra Cüneyt Cebenoyan’ın örgütün ya özür dilemesi ya da olayla ilgisini reddettiğini açıklaması çağrısına da ya sessizlikle ya da aba altından sopa göstererek karşılık verdi örgüt.  Fakat bu özür meselesi iki ay kadar önce yeniden gündeme geldi. Murat Karayılan Radikal gazetesine verdiği demeçte, sivil ölümlerinden dolayı özür dileyebileceklerini söyledi. Ama heyhat özrün zamanı ve koşulları oluşmamıştı daha.

Soruyoruz: Özür dilemek için daha ne kadar bekleyeceksiniz? 16 yıl geçti, bir 16 yıl daha mı bekleyeceğiz? Yasemin’in annesi Tuncay ve babası Hikmet Cebenoyan bu özrü duyamadan öldüler. Bizlerin ömrü vefa edecek mi özrünüzü duymaya? Yapılan eylemden ya pişmansınızdır ya da değil, kendinizi ya suçlu hissediyorsunuzdur ya da değil. Hangi koşulun oluşmasıyla Onat’ın ve Yasemin’in ölümünden suçluluk duymaya başlayacaksınız?
Biz hiç  kimseyi, hiçbir kurumu aşağılamak için burada değiliz. Biz intikam için burada değiliz. Biz barışmak için buradayız. Biz affedebilmek için buradayız. Biz birlikte yaşamanın koşullarını sağlamak için buradayız. Affedebilmemiz için de geçmişte yakınlarımıza karşı işlenen suçların muhataplarının değişme potansiyelini taşıdıklarını görmek istiyoruz. Bu ancak suçun kabulüyle, utancının yaşanmasıyla, özür dilenmesiyle mümkün olur. Yeni bir sürece böyle başlanır.