Yazının başlığını oluşturan ifade bana ait değil. ABD'de "neo-con"ların fikri ceph

Yazının başlığını oluşturan ifade bana ait değil. ABD'de "neo-con"ların fikri cephanelik merkezi Weekly Standart dergisinin editörü William Kristol'ün ağzından çıkmış. Kris-tol, Ortadoğu'da yaşananları liberal demokratik medeniyete ve başlıca temsilcisi ABD'ye bir saldırı olarak görüyor. Sadece Hizbullah ve Hamas'a odaklanan bölgesel bir savaşa değil, İslamcılığa karşı küresel bir savaşa hazırlanma gereğinden söz ediyor. İsrail'in yanında durarak, Suriye ve İran'da rejim değişikliği için çabalayarak gücümüzü yenilemeliyiz, diyor. Ve asıl baklayı dilinin altından çıkarıyor; nükleer tesislerine askeri bir müdahaleyle İran'a saldırganlığının bedelini ödetelim. Amerika'nın gücünü herkese gösterelim. (Radikal 19 Temmuz 2006)

Asker kaçırmalar tipi "zahiri" nedenler bir yana, İsrail'in son haftalardaki katliamlarının, insanlık dışı saldırılarının asıl nedeni ortaya çıkıyor. 11 Eylül saldırısının ardından Bush'un şeytan eksenine dahil ettiği, Suriye ve İran'a askeri müdahaleleri meşrulaştırmak. Irak ve Afganistan'a iyice yerleşmek. İsrail saldırganlığının sonuna kadar arkasında durmak. Bir anlamda Ortadoğu'da rıza ve ikna araçlarını ikinci plana atarak, zor kullanımını öne çıkarmak. Militarist emperyalizmi kökleştirmek.

Küreselleşme ideologu, ABD'nin ikinci en etkili köşe yazarı seçilen (Hindistan'da ise birincilik koltuğuna oturan) Thomas Friedman'ın yorumundan da benzer sonuçlar çıkarmak mümkün. Friedman, Hamas, Hizbullah örneklerinde görüldüğü gibi İslamcılar'ın sandık başarısına bundan böyle izin verilemeyeceğinin altını çiziyor. (International Herald Tribune 20 Temmuz)

Fiili İsrail işgaliyle Beyrut'taki "sedir devrimi" zaten başarısızlığa uğramış oluyor. Asıl önemlisi, BOP veya GOKAP da çöküyor. Çünkü istenmeyen sonuçlar ortaya çıkınca bölgeye demokrasi getirme, böylelikle kapitalist küreselleşmenin ekonomik ilişkilerini de yaygınlaştırma planları suya düşüyor.

Bunun içindir ki Mısır'dan, S.Arabistan'dan, Ürdün'den tıs çıkmıyor, Arap dayanışmasının esamesi bile okunmuyor. Amerikan eyyamcısı diktatörlükler sandık korkusunu atıp rahat bir nefes alıyor. Tayyip Erdoğan'ın, gerekirse BOP'taki konumumuzu gözden geçiririz sözü de haliyle fazla bir anlam taşımıyor.

Kristol'ün "onların savaşı bizim de savaşımız" incisi bizler için de "Hamas'ın, Hizbul-lah'ın savaşı bizim savaşımız" anlamını taşıyor. Onlar Sünni-Şii ayrımını aşarak bir "mazlumlar dayanışması" sergileyebiliyorsa, doğaldır ki yerimiz onların yanı. Üstelik her iki örgütün de meşruiyetini dini referanslardan öte sosyal dayanışmadan, sıradan insan yaşam şartlarını kolaylaştırmaktan aldığını biliyorsak.

Belki sonuçları Lübnan'a, Filistin'e atılan bombalar ölçüsünde trajik değil. Ama fındık üreticisinin alın terinin karşılığını alamamasının da, 8 milyon Karadenizli'ye yaşamın zindan olması gibi, vahim sonuçları var.

Cismi küçük de olsa, fındık onca insanın tek umudu, geçim parası, ilaç, okul, çeyiz parası. Ülke ekonomisine de 2 milyar dolarlık katkı sağlıyor. Ama öyle bir oyun kurulmuş ki, bu paraların büyük kısmı fındık üreticisinin, işçisinin değil büyük tüccarın, alivrecinin, Zapsu benzeri "fındık çarları"nın cebine giriyor.

Bunun içindir ki 24 Temmuz'da ÖDP Fatsa'da fındık üreticileriyle birlikte, "fındığımıza sahip çıkalım" mitingi düzenliyor. Herkesi, tüm tarım üreticileri gibi fındıkçıları da mağdur eden AKP'ye, "kasket sallamaya" çağırıyor.

Tabii ki fındığımıza sahip çıkalım. Yalnız tüm bir bölgeye yatırım yapılmamasının, istihdam yaratılmamasının, insanların göçe zorlanmasının yarattığı çok yönlü sorunları fındık üzerinden çözümleme safdilliğine de düşmeyelim.

Yoksa bunun yükünü ne kadar besleyici, sağlığa yararlı, aganigi efsanelerinin kahramanı da olsa, fındık bile kaldıramaz.

2F, Filistin ve fındığın aynı yazıda bir araya gelmesi belki bu hafta yaşanan insanlık hallerinin rastlantısal bir sonucu. Ama çok ilginç bir paralellik de var.

Hamas'ın seçim zaferiyle birlikte Batı fonlarının kuruduğu malum. Aslında Filistin Yö-netimi'nin faaliyetlerini sürdürebilmesi, maaşları ödeyebilmesi için gereken atla deve bir para değil. Zengin Arap devletlerinden bunun için alınan sözler de hayata geçirilemiyor. Çünkü gerekli fonları transfer edecek banka bulunamıyor. Tüm bankalar Amerikan Hazi-nesi'nin şerrinden korkuyor.

Fındıkçılar da, Fiskobirlik bankalardan kredi alamadığı için mağdur durumda.

Çünkü tüm bankalar Tayyip Erdoğan'ın şerrinden korkuyor!

Sözün özü; diğer bir F, Futbol nasıl yalnız futbol değilse, "finans da yalnız finans değildir."