Organize işler
Mustafa Temimhan
Geçen haftalarda sosyal medyada da paylaşılan iki rakam ile başlamak istiyorum yazıma. İlki Türkiye’de toplanan vergilerle ilgili bir rakam. 2019 yılında toplanan vergilerin yaklaşık %2'lik kısmı alkollü içeceklerden toplanmış. Bu oran motorlu taşıtlardan alınan ÖTV’den fazla, MTV’ye neredeyse yakın bir değer. Şarap için verilen vergi şişe başına yaklaşık 7,05 TL maktu vergi ve ayrıca KDV.
İkinci rakam ise dünya şarap ticareti içerisinde aldığımız paya ilişkin. Bu konuda başı Fransa çekiyor. Tam tamına 11 milyar Euro yıllık şarap dış satımı var Fransızların. Türkiye’nin payı ise sadece 10 milyon Euro. Bu işe bizden sonra başlayan Avustralya 2,1 milyar Euro, Şili 2 milyar Euro ve Yeni Zelanda’nın bile 1.2 milyar Euro. Ayrıca bu 10 milyon Euro’nun da yaklaşık yarısı THY ve Duty Free için alınan şaraplar için olduğunu düşünürsek gerçek anlamda ihracatımız sadece 5 milyon euro civarında. Ülke bir tarım ülkesi ve en değerli iki ürün zeytin ve üzüm. Katma değeri yüksek ürünler şeklinde pazarlanmaya uygun. Ama her ikisinde de karınca kararı bile olamayacak şekilde kişisel çabalarımız dışında organize pek bir şey yok.
Şarap özelinde düşünürsek yurtdışına kendi üzümlerimizden yapılma bize ait şarapları satabilme olanağımız çok yüksek. Ama organize olmak gerekiyor. Bu organizasyon çabalarında son yıllarda yapılan birkaç önemli etkinlik mevcut. Bunlardan bir tanesi Wines Of Turkey (WOT) çalışması idi. İdi diyorum çünkü son yıllarda artık eski etkinliğinde değil. 2004-2014 yılları arasında etkin olan önemli bir çalışmaydı bu. Türkiye’nin firmaları bir arada tanıtımlara gidiyorlardı ve tanıtım bütçesini hem paylaşıyorlardı hem de devlet desteği alıyorlardı. 2008 yılında Londra Şarap Fuarında 10 üretici ile katılmamızı dün gibi hatırlıyorum. Evet demiştim olması gereken bu işte.
Son üç yıldır yaşadığımız bir başka güzel ortam ise yılda birer kez yapılan Challenging Master Classes ve Sommeliers’ Selection toplantıları. Bu etkinliklerde üzümün şaraba kadar olan yolcuğunun her kademesini içeren oturumlar, seminerler ve tadımlar organize ediliyor. Neredeyse sektörün tüm paydaşları orada oluyor. Dışarıdan katılan şarapseverler için ise bulunmaz bir nimet. Yan yana birçok tadım yapabiliyorlar. Ürünün sahibi olanlarla tanışıp öğreniyorlar, tartışıyorlar. Oturumlarda ve uzman sınıflarında konunun önde gelen uzmanları ile birlikte tadım yapıp Türkiye dışından şarabımıza bakışları ve eleştirileri alıyorlar. Örneğin Challenging Master Classes etkinliğine 3 yıldır katılan Oz Clarke bu konuda duayen isimlerden biri. 20’den fazla kitabı bulunan bu sempatik Türk dostuyla beraber tadım yapmak çok güzel bir duygu. Geçen yılın uzman kadrosunda iki kadın Master of Wine (Dilek Caner ve Madeleine Stenwreth) ve Charles Metcalfe, Jamie Goode, Paola Basso vardı. Bize bizim dışımızdan bakışla bir ayna sunuyorlar.
Şimdi önümüzde kasım ayının sonunda Sommeliers’ Selection toplantısı olacak. İki Master Sommelier (Ronan Sayburn ve İsa Bal) ve Önolog John Woronschtak üreticilerimizin değerlendirmeye soktuğu şarapları tadımlayacak ve yorumlayacak. Bence şaraba gönül verdiyseniz şimdiden yerinizi ayırtın derim. Someliyer en basit anlamıyla kaliteli restoranlarda şarap önde olmak üzere tüm alkollü içecekleri bilen, yemek eşleşmelerini yapan, değerlendiren, alımlarını yapan kişidir. Master Sommelier olmak ise oldukça zorlu bir sürecin sonunda kazanılan bir ünvan. Bilgi, tecrübe ve çok emek gerektiren bir ünvan. Uzmanların yaptığı bu değerlendirmeler tamamen kör tadımlarla gerçekleşmekte ve küçük butik üreticilerin iyi ürünlerinin tanınmalarına olanak sağlamakta. Bu haliyle oldukça demokratik bir ortam olduğunu düşünüyorum.
Bu yıl ilk defa düzenlenen Büyük Efes Bağ Bozumu Festivali uzun bir zamandır ara verilen İzmir yerleşimli toplantılara yeniden başlama heyecanı verdi bizlere. 27 firma ve eşlikçi sağlıklı gıdaları üreten firmaların katılımı ile tarihi Efes oteli bahçesinde unutulmaz bir gün yaşandı.
Yazılarımda şarabın katma değerli bir ürün olmasını ve insan faktörünün çok ön planda olduğunu hep yazıyorum. Bundan sonraki yazılarda çok zor koşullar altında sektöre katkıda bulunan isimleri ve hikâyelerini de aktarmak istiyorum.
Bugün de yukarıda anlattığım WinesOfTurkey, Challenging Master Classes, Sommeliers’ Selection ve Büyük Efes Bağ Bozumu Festivali isimli güzel çalışmaların ardındaki iki dosttan bahsetmek isterim. Ayça-Taner Öğütoğlu’nu küçücük ve bir dolu kısıtlamaya tabi şarap dünyamıza yaptıkları bu önemli katkıdan dolayı tebrik ediyorum. Taner’i 15 yıla yakındır tanırım. Ne zaman teknik bir konu olsa, yurtdışından bir şeyler istersek her zaman yanımızda olur. Oldukça zor geçen bir çocukluk, Darüşşafaka yılları, birincilikle bitirilen üniversite hayatı derken 2000 yılında Doluca deneyimi ile sektöre giriş yapıyor. Bu giriş öncesinde Koç Holding'i de içeren büyük firmalarda çalışmasına rağmen rotayı en sevdiği konu olan, ruhuna kadar işlemiş şaraba çeviriyor. Doluca’dan ayrılıp kendi firmasını kuruyor. Şarabı takip eden dostlarımızın hatırlayacağını düşündüğüm Wine İstanbul 2006 Hilton, Gourmex 2006 Hilton, Wine İstanbul 2007 CNR, Gourmex 2007 CNR gibi etkinliklerin ardında yatan güç yine Ayça ve Taner. Giderek kusursuzlaşan organizasyonlarda emek, bilgi ve inatçılığı görüyorsunuz.
Bu etkinlikler olmasa bir şarapsever olarak bazı firmalara erişimimiz çok zor olacaktı. CMC'lerde Oz Clarke ve MW Madeleine Stenwreth’ten en yüksek puanları alan ürünlerin butik üreticiler tarafından yapılıyor olması ve onların ön plana çıkması güzel bir duygu. Yoksa Antioche’nin Barburi’si, Kocabağ’ın Emir’i, Likya’nın Acıkara’sı ve Paşaeli’nin Sidalan’ı gibi bizim üzümlerimizin uluslararası podyuma çıkma şansları olamazdı. Ve yine İzmir Büyük Efes Bağ Bozumu Festivalinde bize büyük bir sürpriz ile Türkiye’de ilk Nebbiolo üzümünden şarap yapan Sobran bağlarını tanıma fırsatımız olmazdı.
Son söz olarak bu organizasyonlara sahip çıkmamız lazım. Gönlümden geçen ülkenin birçok yerinde böyle etkinliklerin yapılabilmesi. Bu güzel işlerin arkasında emek veren, inatla sahiplenen dostlara binlerce teşekkürler.