Orhan Kemal’in sevgisi
Fotoğraf: kultur.istanbul

Zafer Köse - Editör, Yazar

İnsanı anlamak, herhalde hak verme veya yargılama gibi bir tutumu aşınca mümkün olabiliyor. Kişileri tanıdığımız ve hayatın gerçekliğini kavradığımız oranda taraf oluruz elbette. Olmalıyız. Ama anlama aşamasında hiç kimseye iyi insan veya kötü insan diye yaklaşamayız. Hiçbir görüşümüzü doğru, hiçbir bilgiyi değişmez kabul edemeyiz. Önceden hedeflediğimiz bir sonuca ulaşmak için işletemeyiz zihnimizi.

Bu nedenle, düşünmek ve anlamak, her şeyden çok cesaret işidir. Hele bir de, anladıklarımızın gereğini yapmak sorumluluğu işin içine girince… Bunca insanın duyarsız bir tarzda yaşaması boşuna değildir. Yüzeysel düşünceler geliştirmek, sadece zihinsel etkinliğin yetersizliğiyle açıklanamaz. Göze alabildiğimiz kadar düşünürüz.

Verileri sağlıklı değerlendirip düşünme yeteneği geliştirebilmek yolunda, bilim ve felsefe dışında, bir büyük kaynağımız da edebiyattır. Özellikle konu kişilik özellikleri olunca, insanı anlama sanatı olan roman en büyük kaynak kabul edilebilir. Çünkü bir anlatıyı roman yapan temel özellik, içinde yaşadığı koşullarıyla birlikte insanı ele alması değil midir?

Örneğin, muhbir kişilik özelliklerini, herhalde en iyi bilenler Murtaza’yı tanıyanlardır. Orhan Kemal’in unutulmaz roman kahramanı, Bekçi Murtaza…

KURS GÖRMÜŞ ADAM

Ara sıra iş değiştirse de hep bekçiliktir Murtaza’ya verilen görev. Mahallede, fabrikada gece bekçiliği… Aslında o bir düzen bekçisidir. Kendini işine o kadar adamıştır ki, amirlerini de patronlarını da geride bırakan bir “görev bilinciyle” çalışır. En çok “Görmüşüm kurs, almışım amirlerimden sıkı terbiye” diyerek övünür.

Emir almak, amirleri tarafından yönetilmek en sevdiği yaşam biçimidir. Hayatında değişiklik olmasını istemez, düşüncelerinin doğruluğundan şüphe etmez. Öğrenmeye, sorgulamaya değil, ezberlediği doğruları eksiksiz uygulamaya eğilimlidir. Farklı düşünen insanların iyi niyetine inanmaz, onları düşman kabul eder.

Aslında, kendi başına bir değerinin olmadığını hissedebiliyordur. Zaten bu gerçeği kendine itiraf etmemek için böyle bir kişilik geliştirmiştir. Varlığını daha büyük bir varlığa adayarak hayatına anlam katabilmektedir. Çevresindeki kişileri de bağlı oldukları otoritenin büyüklüğüne göre değerlendirir. Temsilcisi olduğu güçler aracılığıyla insanları yönetmek ve “görev bilincinden yoksun cahillere” emir vermek, işinin en sevdiği yönüdür.

MAĞRUR VE MAĞDUR

Büyük romancı Orhan Kemal, Murtaza’yı sınıf düşmanı bir işbirlikçi veya patron yardakçısı bir çıkarcı olarak ele almaz. Onu, aynı zamanda, toplumsal yapının mağduru bir kişi olarak yansıtır.

Murtaza’yı okumak, çevrenizdeki bekçi Murtaza’lardan çok, onları yaratan toplumsal koşullara karşı isyan duygusuyla doldurur yüreğinizi. Bir öfke kabarır içinizde! Ticarileşen sağlık sistemine, çalışanın hakkını alamamasına, işsizliğin işsiz insanların suçu gibi gösterilmesine, patrona kul ve iktidara köle yetiştiren eğitim anlayışına... Bunlardan dolayıdır, birçok insanın çaresiz hissetmesi, bir yerlere bağlanarak güvenceler araması, itaat eden kişilikler geliştirmesi, düşünmeyi, anlamayı göze alamaması.

Muhbirlik ruhunu anlamak, muhbir kişiliklere hak vermenizi sağlamaz. O kişileri konu etmeyi aşarsınız. Örgütlü toplum ve güvenli koşullar yaratmak gibi bir konu varken ortada, gereksiz ayrıntılar üzerinde durmazsınız.

GERÇEK İNSAN VE SEVGİ

Murtaza’yı, toplumda yaygın bazı insanların romandaki temsilcisi değil de, hemen her insanın içinde farklı oranlarda bulunan bir kişilik özelliğinin karşılığı gibi görmek, galiba daha doğru. Çünkü gerçek hayattaki herhangi bir kişiye bire bir karşılık gelemeyecek kadar mizahidir onun varlığı.

Murtaza, tüm olumsuz yönlerine rağmen, sevimli de gelir size. Orhan Kemal okudukça, gerçek hayatta da hiç kimse için saf kötü veya saf iyi diye düşünmezsiniz. Çünkü Hidayet’i de bilirsiniz. Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki o acımasız adam bile, nasıl da ölmek üzere olan Hasan’ın bakımını üstlenmeye kendini mecbur hisseder.
Hele Habip’i, Cemile’yi, Kürt Zeynel’i ve Orhan Kemal’in diğer kahramanlarını tanıdıkça, nasıl seversiniz insanları. Çevrenizdeki kişilerin her birinin içinde yaşattıkları güzellikleri görürsünüz.

Çünkü Orhan Kemal de sizi sevmektedir. Anlarsınız. Duygulanırsınız.