Festivaller yönetimlere, iktidara göbeklerinden bağlı. Geçen sene Rusya’yı mahkûm eden Berlinale bu yıl “barış” diyen İsrailli yönetmene antisemitizm dersi vermeye kalkıyor.

Oscar’ın “yabancı”ları ve bombalara Fransız kalmak

Ece Vitrinel - Doç. Dr., Sinema Yazarı

“Siz seyrederken bombalar düşüyor.”  

10 Mart’ta 96. Akademi Ödülleri Töreni’nin gerçekleştiği Dolby Tiyatrosunun etrafında, Hollywood ve Sunset Bulvarlarında toplanan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail Devleti’ne desteğine karşı çıkarak Gazze’de derhal ateşkes talep eden protestocuların sloganıydı bu.

Ve bombalar düşerken çok iyi filmler izlediğimiz bir sinema sezonunun sonunda, bombalar düşerken gerçekten de çok izlendi Oscar Ödülleri. Son dört yılın en çok izlenen Oscar Töreninde en iyi uluslararası film ödülünün sahibi, Yahudiler Auschwitz Kampında yakılırken yanı başında parti yapanların anlatıldığı Jonathan Glazer imzalı İngiliz filmi İlgi Alanı (Zone of Interest) oldu.  

96. Akademi Ödülleri’nin ilginç yanlarından biri de “uluslararası en iyi film” kategorisinde usta Alman yönetmen Wim Wenders’ın Mükemmel Günler (Perfect Days) filmi ile Japonya’yı, Alman yönetmen İlker Çatak’ın da Öğretmenler Odası (Das Lehrerzimmer) ile Almanya’yı temsil etmesiydi. İlginç olan cümlenin ikinci yarısı, yani Alman bir yönetmenin Almanya’yı temsil etmesi değildi elbette. İlginçliğe kapı aralayan, Türkiye kökenli Çatak’ın ismini mümkün olan her harf kombinasyonunu kullanarak ısrarla yanlış yazdıktan sonra anmaktan tümden vazgeçen Almanya medyası oldu. Oscar’ın Almanları, İngiliz veya Fransız yapımlarındaki rolü ile “Alman oyuncu Sandra Hüller”, Japonya yapımı filmi ile “Alman yönetmen Wim Wenders” ve “Alman filmi Öğretmenler Odası” olarak Çatak’ın ismi geçmeden anıldıkça, Almanya’nın kendi ülke sinemasını temsil etmesi için seçtiği filmin yönetmeni, göçmen geçmişi ve kimliğiyle birlikte sistematik bir biçimde görünmez kılındı. Aralanan kapıdan sızan ırkçılığı İlker Çatak Almanya medyasında çıkan haberleri tek tek paylaşarak ifşa etmekten geri durmadı. VOA Türkçe’ye konuşan Çatak’a göre Almanya medyası böylelikle, büyükbabası Almanya’ya okuma yazma bilmeden gelerek fabrikalarda çalışmış bir göçmen torununun, göç ettiği ülkeye Oscar adaylığı onuru getiren hikâyesini de sahiplenmemiş oldu.  

Oscar adayınız ne kadar ulusal? 

Aslında Öğretmenler Odası ne İlker Çatak’ın Almanya adına ilk Oscar adaylığı ne de Türkiye kökenli bir yönetmen tarafından çekilmiş bir filmin başka bir ülkeyi Oscar’larda ilk kez temsil edişiydi. Çatak’ın mezuniyet projesi Sadakat ile Öğrenci Oscar’ı kazandığı 2015 yılında Türkiye kökenli Fransız yönetmen Deniz Gamze Ergüven tarafından Türkiye’de Türkçe çekilmiş Mustang, 88. Akademi Ödüllerinde Fransa’yı temsil etmişti. İlk bakışta Fransa lehine bir kültürel kapsayıcılık iddiasına sebebiyet verebilecek bu örneğin kolaylıkla bu iddianın altında kalabileceğini görmek için adaylık sisteminin nasıl işlediğine kısaca değinmek yeterli.  

Oscar’larda “en iyi film” kategorisinde yarışacak filmler Amerika Birleşik Devletleri’nde belli gösterim kriterlerini yerine getirmiş tüm filmler arasından Akademi üyelerinin gösterdiği adaylar içinden seçilirken, “en iyi uluslararası film” kategorisinin ilk turu için her ülke adayını kendi yetkilendirdiği komisyon aracılığıyla belirliyor. Birbirinden tamamen bağımsız işleyen bu iki süreç neticesinde bir film hem “en iyi film” hem de “en iyi uluslararası film” dallarında aday olabiliyor (bu yıl İlgi Alanı’nın olduğu gibi), hatta 2020’de Parazit’in yaptığı gibi her iki kategoride birden Oscar alabiliyor. Dolayısıyla 2020’ye kadar “yabancı dilde en iyi film” olarak geçerken 2020’de adı “en iyi uluslararası film”e dönüştürülen bu kategori bize iki farklı düzlemde içgörü sunuyor. Öncelikle bir ülkenin kendini temsil etmesi için seçtiği aday o ülkenin belli bir anda kendine dair düşlediği durum ya da vermek istediği imaja dair önemli bir veri paylaşıyor. Fransa, Almanya, Türkiye ortak yapımı ve İnebolu’da geçen bir hikâyeyi ele alan Deniz Gamze Ergüven’in Mustang’ini (belki de Oscar’larda şansı olduğunu bile bile) kadına şiddet öyküsünü sahiplenmek istemeyen Türkiye aday göstermiyor. Fransa ise kendi ülkesine dokunmayan, onu zan altında bırakmayan bir göçmen kadın hikâyesini sahiplenip Mustang’i aday göstererek vatandaşlarına sunduğunu tahayyül ettiği fırsat eşitliğinin, sahip olduğuna inandığı demokratik anlayışın altını çizmiş oluyor. Bu çerçevede Almanya’daki eğitim sisteminin sorunlarını göçmen öğrenciler ekseninde çok katmanlı bir biçimde inceleyen Öğretmenler Odası’nın Oscar’larda Almanya’yı temsil etmek üzere seçilmesi, en azından bu seçimi yapan komisyon üyelerinin ülkelerini daha gerçekçi bir perspektiften göstermekten çekinmediklerine işaret ediyor. Çatak’ın Almanya medyası tarafından görmezden gelinmesi ise tam da filmin bu bağlamını da reddettiği için üzerine konuşulmayı hak ediyor.  

Akademi Ödülleri’nde “en iyi uluslararası film” kategorisi ikinci olarak da bu alanda Oscar’ı kucaklayan film üzerinden bize bir şeyler söylüyor. Bu defa adayları belirleyen ülkelerin kendilerini nasıl gördükleri değil, bu görüntülerin oy kullanan Akademi üyelerinin aynalarından nasıl yansıdığı önem kazanıyor. Bu yıl en iyi uluslararası film Oscar’ı geçen hafta bu sayfalarda Emine Uçar İlbuğa’nın da detaylı bir biçimde incelediği çok katmanlı ve çok iyi bir film olan Öğretmenler Odası’na değil; mesajı, göstermedikleri üzerinden gösterdiği çok net olan yine çok iyi bir filme, İlgi Alanı’na gitti. Bir Holokost filmi olan İlgi Alanı’nın yönetmeni Jonathan Glazer dokunaklı ödül kabul konuşmasında ısrarla tüm seçimlerinin “bizi şimdiki zamanda yansıtmak ve şimdiki zamanla yüzleştirmek için” yapıldığını söyledi. “Bakın o zaman ne yapmışlar demek için değil, bakın şimdi ne yapıyoruz demek için”. Fakat İlgi Alanı’nı yere göğe sığdıramayanların filmi bu gözlükle gördüklerine inanmak zor. Yayın hakları ile ilgili gerekçelerin ardına sığınılsa da, filmi ödüllendiren Akademinin resmi YouTube kanalında Glazer’in konuşmasına yer verilmiyor. Bugün kendi ülke sineması ile değil uluslararası bir festival sineması ile daha çok akrabalığı olan bir yönetmenler jenerasyonu var ama filmler ona en çok yatırımı yapan yapım şirketinin vergi verdiği ülkeye göre sınıflandırılıyor. Kendimizi dünya vatandaşı hissetmemiz bize Schengen bölgesinde serbest dolaşım hakkı vermiyor. Milli voleybol takımımız Melissa Vargas’la güçlü ama biz çok milliyetçiyiz. Sınırlar hâlâ kıyıma bahane ediliyor. İlgi Alanı umut vermiyor, bizi yalnızca tatmin ediyor. Festivaller yönetimlere, iktidara göbeklerinden bağlı. Geçen sene Rusya’yı mahkûm eden Berlinale bu yıl “barış” diyen İsrailli yönetmene antisemitizm dersi vermeye kalkıyor. İsrailliler ve Filistinliler arasında eşitlik ve ateşkes istediği için hedef gösterilen yönetmen Yuval Abraham ve Filistinli eş yönetmen Basel Adra’nın işgal bölgesinde geçen ödüllü belgeselleri No Other Land Norveç yapımı. Ve görünen o ki işimize gelmeyince hepimiz Fransızız…