Küskünlere veya “hayal kırıklığına uğramak istemiyorum” diyenlere önerim, silahlar kuşanıp Afrika çöllerinde yirmi yıl savaşmaları değil, bunu hayran oldukları Atatürk 100 yıl önce yapmıştı…

“Oy vermek için 5 dakikalık bir yürüyüş”

Y. Emre Ceren

Türkiye 14 Mayıs’ta zorlu bir seçim sınavı verdi, seçimin kazananı olmamasına, AKP gerilemesine ve Recep Tayyip Erdoğan kazanamamasına rağmen ilk günlerde bilhassa Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verenler arasında umutsuzluk ortaya çıktı.

Seçime gitmem diyenler, küsenler, umutsuzluğa ve hatta karamsarlığa kapılanlar ilk başta görünür olsa da ortaya çıkan gelişmelerle giderek azaldılar. Biz de tüm bu süreçleri, Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü kampanyayı, eksikleri ve olması gerekenleri yazar Ateş İlyas Başsoy ile konuştuk. 

Özellikle seçim sonuçlarını gördüğünüzde ne düşündünüz? Toplumda bir umutsuzluk ve yenilmişlik havası oldu. Siz nasıl değerlendirdiniz?
“Toplumda bir umutsuzluk ve yenilmişlik havası oldu”, tam anlamıyla doğru bir cümle. Gün ağarıp sonuçlar netleşince sadece Millet İttifakı seçmeninin değil, Cumhur İttifakı seçmeninin de umutsuzluk ve yenilmişlik havası içinde olduğunu gördük. Seçim gecesi Fenerbahçe’deydim, Ataşehir’den gelen bir grup “görevli” AKP militanı araçlarıyla korna çalarak turlar atmaya çalıştılar ve sanırım Kızıltoprak Bostancı arasında ring yaptılar. Her geçişlerinde kendi 8 araçlık konvoyları bile azaldı. Bir tek sıradan AKP’li veya MHP’li vatandaş bu sahte coşkuya eşlik etmedi. Salı günü Çanakkale’ye köye geldim. Gece gündüz AKP propagandası yapan bazı tüccar tipler vardı, hüngür hüngür ağlamışlar: “Dünya lideri reisimiz, nasıl olur da Kılıçdaroğlu ile yakın oy alır ve nasıl olur da seçimi kazanamaz” diye… Kimsenin kazanmadığı bir seçim oldu ve kanunlara göre bu seçim hükümsüz kabul edildi. Şimdi, tarihte ilk kez, ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıyoruz ve Kılıçdaroğlu ile Erdoğan ilk kez teke tek karşı karşıyalar.

Kılıçdaroğlu’nun sevgi temelli kampanyası uzun süredir bahsettiğiniz Radikal Sevgi söylemine uyuyor. Sizce başarılı oldu mu bu söylem?
Sevgi, “radikal sevgi” ile uyuşsa, buna “radikal” sözcüğünü eklemez, direkt “sevgi” derdim. “Radikal Sevgi” bildiğimiz doğal sevgiye benzemiyor. Bildiğimiz sevgi içgüdüsel çıkar temeline dayalıdır. Genç kız ve genç erkek birbirlerini deli gibi severler, çünkü birbirlerini arzularlar. Cinsel çekim olmaksızın beraber sevgiyle yaşayan yaşlı bir çift, can yoldaşı, hayat arkadaşının kıymetini biliyordur. Çocuk annenin eseri, yansıması, “ürün”ü; anne çocuğun ilk yuvası, ilk mutfağı, ömür boyu desteğidir. Seni seven insanı sevmek kolay, mitingine gelen insanlara kalp yapmak da kolay… Radikal Sevgi bunların dışında, bizi sevmeyen, hatta bizden nefret eden kitlelere ulaşma gayreti. Demek ki Kılıçdaroğlu kampanyası kendini organik Millet İttifakı seçmenine sevdirirken, karşı köye seslenmeyi, aşkını karşı köye duyurmayı yeterince yapamadı. Bunu ancak içeride görebilirsiniz, benim gibi dışarıdan yorum yapanlar o kayışla ilgili tahminlerde bulunabilir sadece. Bir slogan, bir filme indirgemeyin; bazen özetler kapsamı gözden kaçırmaya neden oluyor. Çok daha kapsamlı bir çabadan bahsediyorum.

Ne eksikti sizce?
Her iki tarafta oy kararını asla değiştirmeyecek 40’ar puan olduğunu, toplam seçmenin %80’inin bir şekilde sabitlendiğini düşünün. Geriye oy kararını değiştirebilecek bir %20’lik seçmen kalır. Ekmeleddin ve İnce’li iki cumhurbaşkanlığı ve İstanbul’da iki kez yapılan seçimler ışığında, şartlar bu kadar elverişliyken Kılıçdaroğlu’nun (hilelerle beraber) %53 ile bitirmesi gerekiyordu. Aslında Ata İttifakı ve İnce oylarını topladığımızda %51’e ulaşıyoruz.

Seçimin son üç günü yaşanan İnce travması, İnce’nin oyunun yarısını Ata İttifakı’na kaydırırken, yarısı (belki daha fazlası) sandığa gitmekten vazgeçti. Son üç günde siyasal manevralarla hem İnce’nin, hem de Ata İttifakı’nın sönümleneceği, hatta Kılıçdaroğlu saflarına geleceğini düşünüyordum ve böyle duyumlar alıyordum. Siyaset biraz da manevra kabiliyetidir. Bunlar son haftanın zaafları oldu ama ikinci turda çok rahat çözülecek engeller. Ata İttifakı için görev daha çok Akşener’e, İnce için Kılıçdaroğlu’na düşüyor. Belki bu yazı basılana kadar bu konular sabitlenebilir. Herkes Ata İttifakı’na odaklanmışken, İnce’nin unutulmamasını dilerim. Oğan, Özdağ ve İnce’nin üçü de, şevkle ve inançla Kılıçdaroğlu’nu destekler hale gelirse, ikinci tur “açık ara galibiyet” kehaneti gerçekleşir.

Bir konu daha var. Yine son hafta burada kantarın topuzu kaçtı. Sayın Kılıçdaroğlu veya çevresinde, seçimin son günlerinde artan bir “Hesap soracağız, beşli çeteyi dümdüz edeceğiz” söylemi sevdası var. Bu söylemin 2009’dan beri Kılıçdaroğlu’na verdiği zararı, Erdoğan vermemiştir. Yolsuzluk, hırsızlık yapanlardan bağımsız yargının hesap sormasını ben de istiyorum ama önce bağımsız yargıyı kuracak bir iktidara ihtiyacımız var. Az önce bahsettiğim %20’lik kesim, “Beşli çeteden hesap sorma” kavramını, inşaat sektörü duracak, sıcak para kaçacak, işsiz kalacağız, dolar patlayacak vb gibi okuyor. 1 milyon hafriyat kamyonu olan, tüm ekonomisi doğrudan ve dolaylı biçimde inşaat sektörü çevresinde dönen, işgücünün yarısından fazlasını ilgilendiren bir konuda, hem de seçim arifesinde sekterleşen dil, siyasetsiz seçmeni AKP’ye itiyor. Defalarca deneyimlendi bu… Seçmen öyle bir korkuyor ki, o saatten sonra “ama bizde Babacan var, bizde şu var, bu var” cümlelerinin de hiçbir anlamı kalmıyor.

Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ortaklaştırma, birleştirme politikası seçimin ikinci turunda da güncel mi, yeni bir söylem mi gerek?
İkinci tur yeni bir söylem kurmak gereksiz ve yanlış. Reklam ajanslarına suç atmayı da doğru bulmuyorum. İkinci turun elbette ki farklı kimyası olacak ama her şekilde ülkemizin tüm vatandaşlarına, AKP ve MHP’ye oy verenler dahil herkese kucak açmaya devam etmeli, hatta sevgimizi “radikal sevgi”ye dönüştürmeyi daha fazla düşünmeliyiz. Kılıçdaroğu kızgın değil, kararlı görünmeli. Erdoğan’ı canlı yayına ısrarla ve tabiri caizse “kabadayı üslupla” çağırmalı. Bunu geçmişte yaptı ama geçmişte hiç ikisi teke tek seçime girmemişti. 

Siyasetsiz seçmen olarak da değerlendirdiğiniz kararsız kesimlerden muhalefete yeterli geçiş oldu mu? Olmadıysa neden? 
Yukarıda söylediğim nedenden… İnşaat sektörü baronlarına “Sizi mahvedeceğiz” derseniz, o sektörden ekmek yiyen veya o sektörün ekonomiye, ticarete etkisini çok iyi bilen devasa bir kesime “Git yine AKP’ye oy ver” demiş olursunuz. Buna hiç gerek yok. Suçlu varsa, cezasını bağımsız yargı verir. Bizim ihtiyacımız şeffaf, denetlenebilir, güçler ayrılığına sahip bir sistem. 

Bir de küskünler söz konusu. Sandığa gitmem, bitti artık diyenler. Sandıkları yeterince sahip çıkılmadığı da görevden almalarla görüldü. Bu da moral bozdu. Bunlar tekrar nasıl kazanılabilir?
Özellikle İnce’nin yıprattığı, yorduğu; çoğu genç muazzam bir kitle var. Bunların önemli kısmı oy kullanmadı veya seçime sarılmadı. Bu insanları heyecanlandırmak için anahtar Muharrem İnce’de… İnce’ye çok kızgın olsam da, İnce’nin ikinci seçimdeki anahtar konumunu görmezden gelemem. Hem İnce, geleceğin CHP’sinde yer alabilmek için, hem Kılıçdaroğlu, geleceğin Türkiye’sinde bir numaralı insan olabilmek için birbirlerine hiç olmadığı kadar muhtaçlar. Belki her ikisi de bunun farkında değil veya her ikisi de bunu görmezden geliyor ama durum bu.

Küskünlere veya “hayal kırıklığına uğramak istemiyorum” diyenlere önerim, silahlar kuşanıp Afrika çöllerinde yirmi yıl savaşmaları değil, bunu hayran oldukları Atatürk 100 yıl önce yapmıştı… Onlardan tek isteğim, evlerinden çıkıp oy kullanmak için beş dakikalık bir yürüyüş yapmaları. Sanırım Atatürk de onlardan bunu isterdi.