Sevdiğimiz ve bize kamusal aidiyetler kazandıran bu oyunu özel menfaatlere yedirmeyiz! Sporun tüm emekçileri ile tüm tüketicileri arasında bağ kuran düzenleyici bir organın zemini olabilir bu diyalog.

Oyunu özel menfaatlere yedirmeyelim

Can Evren - Öğretim Görevlisi

Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş veya diğer bir takım formasıyla tek başına veya grup halinde şehirde dolaşan erkekler görmeye alışığız. Hoşlanan, hoşlanmayan vardır fakat 2023 Türkiye’sinde yadırganmaz. Ama sokağa hâkim cübbesiyle, hekim önlüğüyle veya futbol hakemi üniformasıyla çıkıp dolaşsak, deli muamelesi göreceğimize eminim. Belki Halloween gibi bir kostüm bayramımız olsa ve yılın bir günü bazılarımız hakem kılığına bürünse sağaltıcı olurdu. Veya kamudaki “mecburi hizmet” gibi coğrafi-bölgesel uçurumları kateden tayinli görevlendirmeleri biraz yaratıcı olarak futbola uygulasak ve ABD yargı düzenindeki jüri görevine benzer şekilde, spora sadece taraftar veya oyuncu olarak katılmış futbolseverler çoğunluk, arada bir rastgele bir maça mecburi hakemliğe atansa, belki hakeme karşı şiddete panzehir olabilirdi.  

Futbol hakemi, mesleğin konumu gereği azınlık bir otorite figürü. Sahada çarpışan on birerden iki takım, iki takımın da kulübede bekleyen rezerv güçleri, onları organize ve teşvik etmekle yükümlü idari ve teknik takım yönetimleri, takımının her maçını izleyen sıkı taraftarlar ve arada sırada izleyen gevşek taraftarlar diye, yeşil saha merkezinden önce stattaki taraftara, sonra televizyon ve bilgisayar başlarına, mahallelere, semtlere, şehirlere, bölgelere, kahvehanelere, birahanelere, meyhanelere genişleyen iki “camia” arasında geçen horozlanma oyunun ortasında, dört kişilik bir hakem ekibi, hem sahada maçı yönetmeye hem camia dayanışmaları gözünde kararlarını meşru kılmaya hem de başka hiçbir meslek grubuna uygulanmayan radikal bir şeffaflık ve hesap verebilirlik kıstasına göğüs germeye çalışıyorlar.  

Katılımcıların %99’unun rengini belli ettiği bu çatışmacı oyun evreninde, renksiz kalması zorunlu olan tek figür. Oyunun düzenli sürebilmesi için hakemin merkezî bir işlevi var ama sahada oynanan teknik oyunu kitlesel bir sosyal oyuna dönüştüren şablonda hakemin tek işlevi negatif. Savunmasız bir günah keçisi olarak, camia kenetlenmesi uğruna simgesel katli vacip bir figürden ibaret. Başkan hakeme yumruk atmasa bile onu ağır itham altında bırakarak tribün desteği alıyor. Oyuncu hakeme dayılanarak. Tribün koro halinde küfrederek. Bu sosyal oyunda her aktör, kendi rolünü hakeme vurarak perçinliyor. Nitekim hakem, sosyal oyunu dolayımlayan bir kurbandan ibaret. Halil Umut Meler’e yapılan saldırı istisnai bir hadise değil; hafta sonu eğlencesi olmuş bir şiddet türünün en cüretkâr örneği sadece. 

Futbol evreninde hakemin simgesel katlinin, Türkiye’nin demokrasi sorunları ile konuşan bir yanı var. Erdoğan’ın bir ara çok sevdiği bir laf vardı: Bitaraf olan bertaraf olur. Tarafsız kalan oyun dışı kalır diye yorumlayabiliriz. 17 Nisan 2017 referandumu öncesi çekilen propaganda videolarından birinde, EVET oyu, tribünden sahaya girip tribünler adına hakeme kırmızı kart gösteren bir ufak kız çocuğu olarak simgelenmişti. Hakem-karşıtı camia dayanışmasının, siyasi birliğin, “bizin”, “milletin” başat kültürel modeli haline geldiği bir örnek bu. Hakemliğin, hekimliğin, hakimliğin katli üzerine kurulu bir demokrasi şölenindeyiz. 

Hakem otoritesinin korunaklılığı sorunu, spor-demokrasi ilişkisi hakkında sadece simgesel değil tarihsel ipuçları da barındırıyor. Çatışan camialar arasında ezilen hakemler merceğinden demokrasi tarihimize bakınca, ezilmişlik altta kalmışlık olarak değil, arada kalmışlık olarak beliriyor ve "sivil toplum zayıf, o yüzden demokrasi olamadık" tezi suya düşüyor. Tam tersine, sportif camialar güçlü (ve yapıcı işlevleri de olan) sivil toplum kurumları. Ama güçlerini sportif hizipçilik ve tarafgir uzlaşmazlık ile perçinliyorlar. Hepsi kendilerinin mağdur olduğuna emin. Hepsi öfkeli. Asla kural tanımıyorlar. Özyönetim isteyip özdenetime burun kıvırıyorlar.  

Adlarına camia denen oluşumlar, demokrasi eksiğinin merkeziyetçilik ile ilişkisini değil adem-i merkeziyetçilikten beslendiği bir tarihsel senaryoyu düşündürüyor. Halbuki demokratik bir sportif rekabetin bir şartı, camiaların gücünü kısıtlamak ve hakeme saygınlık kazandırmaktır. Hakemliği, futbolun sosyal oyununa pozitif şekilde katmanın yollarını icat etmekten geçiyor. Baştaki hayalci paragrafı buna ilham versin diye yazdım. Futbolun “demos”u olan tantanacı taraftarlar toplamı ile sayıca azınlıkta olmakla beraber oyunu kuran profesyoneller olan hakemler (ve futbolcular) arasında, yeni iletişim kanalları inşa etmek gerekiyor.  

A kulübü kötü, B kulübü iyi öncülünden başlayamayız. Camialar dışı, yeni bir kolektif özne inşa etmek gerekir. Bu ne olabilir? Tüketici hakları gözünden yeni bir "taraftar" veya "seyirci" hakları hareketi olabilir, Taraftar Hakları Derneği’nin denediği gibi. Sevdiğimiz ve bize kamusal aidiyetler kazandıran bu oyunu özel menfaatlere yedirmeyiz! Sporun tüm emekçileri ile tüm tüketicileri arasında bağ kuran düzenleyici bir organın zemini olabilir bu diyalog. Futbolculara özel bir rol düşebilir. “Bir camianın neferi” olma stratejisini bırakıp, meslek sahalarının sorunları hakkında toplumla cesurca konuşan, ürettiklerinin bir kamu malı olduğunu, futbol ekonomisinin kötü yönetilen sorumsuz işverenlere ve banal gruplaşma satarak ucuz içerik üreten medya kuruluşlarının özel menfaatine bırakılmamasını savunabilirler.  

Çatışan-camialar-konfederasyonuna alternatif olabilecek kamu yararı odaklı ve çok paydaşlı bir futbol rejimi hayal etmek, demokratik hayal gücümüzü de zenginleştirebilir. Belki cumhuriyetçi bir spor söylemi doğar. "İyi bir cumhuriyet ve erdemli yurttaşlık, tarafgirliğin banalliğini aşmalıdır!" Veya tabii ki sosyalist bir halk sporu kurgusu aranabilir. Yarışmacı sporun amacı, yapısı ve harekete geçirdiği toplumsal süreçler üzerine düşünme kapasitemizi zorlamalıyız bu tür kriz anlarında. Demosu, sayıca azınlıkta olan ama korunaklı ortamda çalışmaları ve çatışan menfaatlerden azade bir otoriteye sahip olmaları herkese faydalı olacak meslek gruplarını dahil edecek şekilde, yaratıcı şekilde kurgulamayı gerektirebilir bu.  

Umut Meler’e geçmiş olsun. Umarım en kısa zamanda iyileşir ve saldırgan cezasını bulur.