Türkiye’de özelleştirme uygulamaları 1984’ten beri sürüyor. Bugüne kadar 185 özelleştirme gerçekleşmiş durumda. Özelleştirme savunucularının örnek gösterebilecekleri başarılı tek bir özelleştirme örneği bile bulunmuyor...

Türkiye’de özelleştirme uygulamaları 1984’ten beri sürüyor. Bugüne kadar 185 özelleştirme gerçekleşmiş durumda. Özelleştirme savunucularının örnek gösterebilecekleri başarılı tek bir özelleştirme örneği bile bulunmuyor. Geçmiştekinin aksine, özelleştirme yanlıları verimlilik, karlılık, yeni teknoloji getirme, ihracat v.b. bir mesnete dahi gerek duymadan "başka çaremiz mi var?" diye kendi kabarttıkları iç ve dış borçları şantaj malzemesi yapıyorlar.

Sıra Tüpraş, Telekom, Ereğli gibi en stratejik kuruşlara geldi. Şimdiye kadar bu yağmadan uzak duran Koç, Çukurova gibi dev holdingler de devrede. Evet yanlış duymadınız, hani batırdığı bankalar nedeniyle TMSF’ye, yani kamuya borçlarını bir türlü ödemeyen, kendi telekom şirketi Turkcell’i şaibeli bir Rus konsorsiyumundan devşirdiği paralarla son anda kurtaran Çukurova bile batan geminin mallarından pay almak için sıraya girenler arasında. Üstelik de en devasa kuruluşlara, Tüpraş ve Telekom’a talip. Tam bir güler misin, ağlar mısın vaziyeti.

Ama bu kez sendikalarıyla, yöre halkıyla, meslek kuruşlarıyla, emekten yana siyasi partileriyle toplumsal muhalefet de özelleştirmeye karşı bir direniş hattı örme yolunda. Sendikalar iyi hazırlanmış, somut olgu ve verilere dayanan malzemelerle kamuoyunu aydınlatma sorumluluğunu da başarıyla yerine getiriyor. Örneğin Petrol-İş’in "Ülkemizin En Büyük Sanayi Kuruluşu: Tüpraş" broşürü son bir haftada birçok köşe yazarı dostumuzun yazılarına cephanelik oluşturdu.

İsterseniz ben de bu tartışmaya bir katkı için, karınca kararınca özelleştirme örneklerinden ülke ülke ibret dolu manzaralar aktarayım. Üstelik kaynağım da neo-liberalizmin en önemli yayın organlarından Financial Times. Rusya: 90’lardaki büyük özelleştirme dalgasında ülkenin yeni çarları en değerli varlıkları yok pahasına ele geçirdiler. 140 milyon Rus’a dağıtılan kuponlar bir çaresizlik döneminde kapanın elinde kaldı. Sadece petrol, demir çelik ve maden şirketleri kapsam dışı bırakıldı. 1995’te Boris Yeltsin Komünistler’in tekrar iktidara yaklaştığını görünce, IMF’nin de desteğiyle seçim kampanyasını bu çarlara finanse ettirdi. Karşılığında da petrol başta olmak üzere dev şirketleri neredeyse onlara hediye etti. Olsun komünizm tehlikesi önlenmişti ya!

Ukrayna: "Portakal Devrimi"nden sonra Başkan Yuşenko şaibeli özelleştirmeler dosyasını açacağını söyledi. Bunların sayısının 30-40’ı geçmeyeceğine de teminat verdi. Ama dosyalar bir türlü açılamıyor. Çünkü magnezyum madenlerinden, demir-çelik şirketlerine, meşhur Dinamo Kiev klubüne kadar tüm kamusal varlıklar eski başkan Kucma’ya yakın çarlarla, yeni yönetime özellikle kadın başbakan Timoşenko’ya yakın çarlar arasında paylaşı lmış. İki taraf arasında ekonomik, hukuksal, her şeyden önce çetelere dayalı Şziksel savaşlar sürüyor. Olan Ukrayna halkına oluyor...

Çin: Özelleştirme lafı Komünist Partisi’nce yasaklanmış durumda. Ama "Ö" ile başlayan kelimenin ismi yoksa da cismi mevcut. Kızıl yöneticiler burada da özellikle borsa aracılığıyla şirketlerinin mülkiyetini yavaş yavaş ele geçiriyorlar. Şimdilik petrol ve telekom şirketlerinin kamu mülkiyeti tartışılmıyorsa da, bir kısım muhasebe oyunlarıyla tekstil benzeri sektörlerde binlerce işletme yöneticilerin kuca ğına düşmüş durumda. Tabii yolsuzluklar da diz boyu.

Meksika: Özelleştirme dalgasıyla yabancıların eline geçen bankaları kurtarmak kamuya 65 milyar dolara mal oldu. Ülkenin iki büyük havayolu da özelleştirmenin arkasından işası n eşiğine geldi. 1995’teki kamulaştırmanın ardından bugün tekrar satışları planlanıyor. 1990’da ülkenin telekom şirketi Telmex özelleştirildi. Hizmetlerin kalitesi düşük, Şyatları yüksek seyrederken şirketi alan Carlos Slim dünyanın en zengin dördüncü insanı haline geliverdi. Ülkenin özelleştirilen medya sektörü siyaseti de hegemonyalarına almaya çalışan iki grubun elinde.

Arjantin: Elektrik, su, doğal gaz ülkenin tüm kamu hizmetleri özel ellerde. 2001 kriziyle birlikte özelleştirme alerjisi şiddetlendi; yapı lan kamuoyu araştırmaları halkın üçte ikisinin kamu hizmetlerinin devlet tarafından üstlenilmesini istediğini gösteriyor. Yapılan araştırmalar kamu hizmetlerinin maliyetinin reel Şyatlarla yüzde 35 arttığını ortaya koymuş. Devlet petrol şirketi YPF’de kitlesel işten çıkartmalar da kamuoyunun tepkisine neden oluyor. Başkan Kirchner’in özelleştirme uygulamaları nı ters yüz etmesi için halkın talebi gittikçe güçleniyor.

Herhalde yukarıdaki örnekler, "aslında özelleştirme hayırlı bir iş, Türkiye’deki beceriksiz hükümetler yüzüne gözüne bulaştırdı" tezini çürütmeye yeterli. Aynı zamanda, yurtseverli ğe sarılmak yerine, özelleştirmeye karşı direnişin uluslararası ayağını oluşturmanın gereğine işaret etmek açısından da yararlı.