Google Play Store
App Store

Gazeteci ve yazar Özer Akdemir’in “Rüzgârlı Mimas Uyanmazsa/Karaburun Öyküleri” kitabı yayımlandı. Akdemir, “Birleşik mücadele oluşturulabildiğinde Mimas yeniden kalkacak ayağa ve bu kez bu tanrılar gömülecek Bozdağ’a” dedi.

Özer Akdemir: Mimas yeniden ayağa kalkacak

Aycan KARADAĞ

Gazeteci ve Yazar Özer Akdemir’in yeni öykü kitabı “Rüzgârlı Mimas Uyanmazsa/Karaburun Öyküleri” okuruyla buluştu. Sakin Kitap Yayınevi’nden çıkan kitap, enerji şirketlerinin Yarımada’yı talan etmesini ve bölgedeki yurttaşların mücadelesini öykülerle anlatıyor. Akdemir, “Direniş kültürü Yarımada’nın mayasında var. Bu direnişler hep kanla bastırıldı ve o yüzden kanlıdır bu toprakların her bir yanı. Tanrılarla savaşan ve onları epey zorlayan Mimas’ın kanı vardır bu topraklarda” diye konuştu.

RÜZGÂRLI MIMAS UYANMAZSA
KARABURUN ÖYKÜLERI
Özer Akdemir 
Sakin Kitap

Karaburun’daki çevre ve yaşam mücadelesini takip ederken yazılan bu öykülerin hazırlık süreci nasıl oldu? 

Bölgedeki ekoloji mücadelesinin haberlerini yapmak için çok gidip geldim Yarımada’ya. Yapılan her haberden yazılamayan, anlatamadığın, habere koyamadığın gözlemler, duygular kalır sende. Hemen her haber için böyledir bu. Özellikle çevre sorunlarını, doğanın tahribatını, bu tahribat karşısında insanları, tüm canlıların ve ağzı dili olmayan dağın taşın durumunu anlatan haberlerden muhabirin etkilenmemesi olanaksızdır. Evet, gazeteci de zamanla kan görmeye alışan doktorlar gibi mesleki bir alışkanlıkla yazar bazı haberlerini. Ancak bazı haberler ne kadar deneyimli olsanız da sizde, ruhunuzda, duygularınızda bir tortu, iz bırakır. Ben, yirmi küsur yıllık çevre-ekoloji haberciliğinde işte bu izleri, tortuları, duyguları da yazmaya soyundum bu öykülerle. Bunları yazmasam haber yarım kalırdı bence. Bunlar, sadece bende kalmaması gereken duygulardı ki bir dağın, çiçeğin, keçinin, bir insanın yaşadığı dramı, acıyı benim kadar okur da hissetsin, bendeki acıyı bölüşsün ve bir şeyler yapsın istedim. Bu öyküler böyle sancılı bir sürecin sonunda ortaya çıkıyor. Ekoloji mücadelesinin edebiyatın olanaklarını kullanarak anlatmak kadar bir iç dökme, bir sağaltım çabası kendim için. Öte yandan bu öykülerdeki hüznün okurun da yüreğine dokunmasını istedim.

Yaylaköy’e ilişkin eko kurgu öykülerini okuduğumuzda bugünkü duruma dair bir okuma yapabiliriz ancak siz nasıl özetlersiniz okurlarımız için?

Yaylaköy Karaburun’daki doğa talanının en yoğun olduğu yer aynı zamanda. Yarımada’nın ortasında, Bozdağ'ın eteğinde, küçükcük bir köy. Köyün dört bir yanı rüzgâr enerji santrallarıyla (RES) kuşatılmış durumda ve şirket yetkilisinin deyimiyle ‘yirmi sene sonra Yaylaköy diye bir yer kalmayacak.’ Bu talana 'dur' denmezse tabii. RES’lerin dibindeki zeytinliklere de göz dikti şirketler. Orasına da güneş enerji panelleri(GES) yapılmak istiyorlar. Şimdiden beş bine yakın ağaç kesildi bile. Durum hiç de iç açıcı değil, Yaylaköylüler, keçiler, zeytinler, dağın taşı, ağacın kuşu, yerdeki börtü böcek için…

“O ADIMI ATAMIYORUZ İŞTE”

Köylülerin ya da direnen ve ‘yalnız’ kalan halkın duygusu, geleceğine ilişkin umudu nedir?

Umutları cılız da olsa devam ediyor köylülerin. Umutlar biterse her şey biter, bunu biliyorlar. Umutsuzluğun yaşamda bir karşılığı olmadığının da farkındalar. Yaşamak her şeye karşı umut etmek demek aynı zamanda. Umudu büyütmek… Sadece ne yapacaklarını bilemiyorlar, hepimiz gibi. Nereden tutacaklarını, kendi gibi yalnızlarla nasıl buluşacaklarını bulamıyorlar. Bunun önündeki engelleri aşamıyorlar, ülkedeki tüm yerel kalan, yalnız mücadeleler, direnişler gibi. Bu engelleri aşabilsek, yalnızları buluşturabilsek, birleştirsek öfkemizi umudumuz gerçek olacak oysa. Bir adım var sadece, daha yaşanabilir bir dünya kurmamıza, bir adım! O adımı atamıyoruz işte.

“MİMAS’IN KANI VARDIR BU TOPRAKLARDA”

Karaburun’un tarihsel açıdan önemi büyük. Anadolu’nun önemli isyanlarından birinin olduğu yerde zulüm bir şekilde devam ediyor. Nedir Karaburun’un makûs talihi?

Karaburun ülkemizin çok güzel köşelerinden birisi. “Akdeniz’e bir kısrakbaşı gibi uzanan” Yarımada’nın ucunda. Deniz, nergis, keçiler, kekikler ve güzel insanlar coğrafyası. “Güzellerin düşmanı çoktur” der bir halk türküsünde. “Güzelin başı belasız olmaz” der bir başkasında. Karaburun’da öyle. Yıllar önce, Osmanlının sömürüsüne ve zulmüne karşı ayağa kalkan, “Yarin yanağından gayri her şeyi ortak”laştıran ve böyle bir düzen için isyan ateşleri yakan topraklar, geçmişte de tanrılara başkaldıran Mimas’ın mirasını devam ettiriyorlardı. Direniş kültürü Yarımada’nın mayasında var. Bu direnişler hep kanla bastırıldı ve o yüzden kanlıdır bu toprakların her bir yanı. Tanrılarla savaşan ve onları epey zorlayan Mimas’ın kanı vardır bu topraklarda.

Müslüman, Hıristiyan, Yahudi Yarımada’da yaşayan herkesin ‘Dede Sultanı’ Börklüce Mustafa’nın “yoksullukta eşitlenen” yalınayak, başıkabak on binlerce yoldaşının kanı ile sulanmıştır. “Eşiktekini (kadınları) eşikte, beşiktekini (bebekler) beşikte” katleden bir vahşetten geride kalandır Karaburun.

Bugün vahşet “Edirne Sarayı’nda damızlanmış atların nallarıyla” değil, arkasına saray iktidarının tüm gücünü almış şirketleriyle kol geziyor. Bu kez sadece “eşikteki ve beşikteki” değil yer üstünde ne varsa söküp atmak, bunun karşılığı ürettikleri elektriğin kanlı bedelini kasalarına akıtmakla meşgul egemenler.

Kitabın ismini de es geçmeyelim. ‘Rüzgârlı Mimas Uyanmazsa’ ismi nereden geliyor?

Kitabın adı zulme başkaldırdığı için tanrılar tarafından Bozdağ’a gömülen Mimas adlı devin Homeras tarafından aktarılan öyküsünden geliyor. Günümüzde Bozdağ olarak bilinen dağın adı antik Yunan’da bu nedenle Mimas Dağı’dır. Yarımada’nın tarih boyunca rüzgârların hâkim olduğu bir coğrafyada bulunması Homeros’un ondan ‘Rüzgârlı Mimas’ diye bahsetmesinden de anlaşılmaktadır. Karaburun Öyküleri Mimas’a, o deve, yani bu dünyanın görüp görebileceği en büyük güce, halka bir çağrı, bir davet aslında; “Eğer şimdi, yeniden kendi gücünün farkına varıp uyanmazsanız, ne Yarımada kalacak geriye, ne kekikler, ne Ada Doğanı, ne Akdeniz Foku, ne de nergisler… Özlemler bir bir gömülecek Bozdağ’ın derinliklerine. Bir daha uyanmamak üzere…”

Karaburun örneği üzerinden ekoloji mücadelesine bakıldığında dünden bugüne bu mücadele “diğer mücadeleler” açısından nerede duruyor?

Bütün toplumsal mücadelelerin kendi büyük yalnızlıklarına bir örnek Karaburun’daki ekolojik mücadele. Ülkenin her tarafındaki emek, ekoloji, gençlik, kadın, barış mücadeleleri gibi yalnız başlarına, birbirine dokunmadan sürüp gidiyor. Bu mücadeleler aynı mücadelelerdir oysa. Aynı kökten farklı yönlere uzanan bir ağacın dalları gibidirler. Bunların birliği sağlandığında herkesin aslında aynı düşmana karşı ancak kendi yalnızlığı ile direnmeye çalıştığı, çırpındığı görülecektir. Birleşik mücadele oluşturulabildiğinde Mimas yeniden kalkacak ayağa ve bu kez bu tanrılar gömülecek Bozdağ’a… Tanrılara karşı Mimas’ın, Börklüce’nin, Yaylaköy’ün yanında duran BirGün’e bana bu olanağı verdiği için çok teşekkür ediyorum.