Diyarbakır ve bazı başka illerde yaşanan şiddet

Diyarbakır ve bazı başka illerde yaşanan şiddet olaylarının ve TSK'nin iki yüz kırk bin civarında askeri Irak sınırı ve Güneydoğu'da konuşlandırmasının yarattığı tedirginliğin ve gerginliğin ortamında yargıya ve bürokrasiye müdahale ediliyor, temel hak ve özgürlükler bir kez daha, daha da kısıtlanmak isteniyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nın isteği üzerine Şemdinli dosyasının savcısı meslekten men ediliyor, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu'na verdiği ifade nedeniyle görevden alınıyor. Terörle Mücadele Kanunu Tasarısı Türkiye'nin siyasi yaşamına yeni bir balans ayarı yapıldığını gösteriyor. AB üyelik sürecinin gerektirdiği uyum yasalarında yapılan demokratik değişimlerden vazgeçiliyor. İfade özgürlüğü terörle özdeşleşiyor, OHAL rejimi bölgesel olmaktan çıkıyor tüm ülke coğrafyasına yayılıyor. Suç işlemiş terörle mücadele görevlileri korunuyor, şüpheli konumundaki yurttaşların savunma hakları kısıtlanıyor. Savunmanın gizliliği ve dokunulmazlığı yok ediliyor. Denetimsiz ve güvencesiz gözaltı süreçleri düzenlenirken görevlilerin tutuksuz yargılanması sağlanıyor. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinden alınarak dört ile on beş gün arasında değişen sürelerle gözaltına alınmasına imkân ve işkence uygulamalarına uygun zeminler yaratılıyor. Toplumsal katılım olmadan kapalı kapılar arkasında yapılan reformlar yine aynı yöntemle geri alınıyor. Türkiye'de sıkıyönetim ya da olağanüstü hal yönetimlerine yeniden dönüşü sağlayan bu girişimde hükümet rahat adım attı, zira dünyada olup bitenler yapılanları meşru gösterecek kadar vahim.

Terörle mücadele, bir dış saldırıya uğradığı iddiasıyla ABD için ülkeleri işgal etmeye.sivil halkı öldürmeye, işkenceye gerekçe oluşturmuşken, BM,Avrupa Konseyi, AB, AGİT ve NATO terörle mücadeleyi gündemlerinin başına koymuşken, gelişmiş demokrasilere sahip Avrupa ülkeleri TMK'ları-nı süratle çıkarırken, bu ülkelerin yurttaşları özgürlüklerden güvenlik gerekçesiyle gönüllü olarak vazgeçmişken, Türkiye'de terörle mücadele amacıyla neden etkin önlemler almasın, atamasın? Kaldı ki Türkiye bu alanda deneyim sahibidir ve yakın tarihimiz siyasi muhaliflere ağır bedeller ödetildiğinin de tanığıdır. Günümüzdeki balans ayarı, anarşi ve terörle mücadele adı altında örgütlenen 12 Mart 1971 muhtırasının ve 12 Eylül 1980 müdahalesinin yumuşak ve sivil görüntülü bir devamından ibarettir. Özgürlük mücadelesinde bedel ödemeye hazır olalım.

Son günlerin bir başka olayı, en önemli ve en büyük sanayi bölgemizde İzmit'te yaşandı. Kimyasal atıklarla dolu 600 kadar varil gömüldükleri yerlerden çıkarıldı. Yeraltı sularına zehir karışabileceği, sulardan ve bitkilerden insanların ve hayvanların zehirlenebileceği medyamız tarafından seslendirilince kıyamet koptu. Çok geç kalmış bir tepki. 1950'lerden beri yapılarımızın tamamına yakını kaçak olarak inşa edildi. Sanayi tesisleri de öyle yapıldı. Fiziki planlamanın, denetimin ve Çevresel Etki Değerlendirme süreçlerinin bulunmadığı , işlemediği genel bir deyimle bir çevre politikasının olmadığı ülkemizde sanayileşme; havamızı suyumuzu toprağımızı ve kentsel ortamımızı büyük ölçüde kirletmiştir. BM Dünya Çevre ve Kalkınma Ko-misyonu'nun Ortak Geleceğimiz raporunda belirtildiği üzere; 'yoksulun ve eşitsizliğin olduğu bir dünya her zaman için ekolojik ve doğal krizlere eğilimli olacaktır.' Kimyasal atıklarla dolu variller böylesi bir krizi ifade ediyor. Sanayileşmiş ülkeler bu krizleri en aza indirmek üzere Sürdürülebilir Kalkınma stratejileri geliştirmişlerdir. Bu stratejinin temel ilkesi: 'Gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma' olmuştur. Bu ilke Türkiye'de Sürdürülebilir Kirlenme biçimine dönüşmüştür.

Varillerle uğraşırken enerji üretiminde yıllardır tartışma yaratan Sinop'a nükleer santral projesi gündeme geldi. Siyasal hakların ve özgürlüklerin kuşatma altında olduğu bir ortamda doğal çevremiz de tehdit altında. Çemobil faciasını ve gelişmiş ülkelerde nükleer enerji üretim programlarından vazgeçilmiş olmasını göz ardı ediyor AKP hükümeti. Söz mü verilmiş uluslararası tekellere? Çevre duyarlılarını bu sözleri boşa çıkarmak üzere zorlu mücadele bekliyor. Bush'un uluslararası terörle mücadele programı çevrecileri de kapsıyor. Doğal yaşamımızı korumak için de bedel ödemeye hazır olalım.