60 kuşağının protestocu öncü şairlerinden Özkan Mert, “Nehir şiir yazıyorum. Yarına açık çok renkli, çok sesli, dünya şiirinin değerleriyle döllenen bir şiir, bir imge fırtınası. Hayatın kendisi olan bir şiir” diyor

Özkan Mert ve evrensel nehir şiir

Nuray Salman-Haydar Eroğlu

Tüm hayatını şiirin hizmetine sunmuş bir şair Özkan Mert. “Şair sözcüklerle dünyayı gören insandır. Sözcükler şairin gözlüğüdür. Şairlik, sürekli bir iştir. Günde 3-5 saatlik şairlik olmaz. Şair sözcüklerden doğan bebektir. Hep bir bebek olarak kalmak ister” diyen Özkan Mert ile şiiri, ülkeyi ve hayatı konuştuk.

»Özkan Mert’in hayatı, şiire adanmış bir hayattır. Öncelikle çocukluğunuza ve gençliğinize doğru gidelim. Kendinizi nasıl anlatırsınız?
Özkan Mert, Palandöken dağının yamacında, iki katlı ahşap bir evde, yaşama ters vuruşla dünyaya giriş yapmış bir bebektir. İki yaşında tüberküloz hastalığına yakalanmış, yaşamından umut kesilince, babası tarafından mezarı satın alınmıştır. Daha sonra, asker olan babasının emir erinin, Erzurum’un köylerinden bulduğu bir bilge kadının dağlardan topladığı yaban bitkilerden yaptığı bir bulamacı bedenine yapıştırarak yaşama geri döndürdüğü bir candır. Bu, ilk ölümle randevum değil, Konya’da geçen İlkokul döneminden sonra, babamın İzmir’e tayini çıktı. 1960’ta hayatımda 3 büyük olay oldu. Atlattığımı sandığım tüberküloz yeniden bedenimi kuşattı, âşık oldum ve 27 Mayıs darbesi. Karataş Askeri Hastanesi’ne kaldırıldım. 3 ay ölümle mücadele ettim. Ve ağzımdan ilk dizeler döküldü…’Yatıyorum beyaz bir yatakta/duvarlar beyaz/Deniz beyaz/Her şey bembeyaz…’ İlk yazdığım dizelerdir bunlar.

Sonrası Evrim dergisi ve Demokrat İzmir gazetesinin, Atilla İlhan’ın yönettiği Sanat Sayfası’nda yayınlanan ilk şiirlerim. Attila İlhan haber gönderirdi arkamdan, “…söyleyin şu çocuğa da birkaç şiir daha göndersin.” Çünkü sayfasında yayınlanan şiirleri İzmir Radyosu’nda okunurdu. Bir gün Enver’in meyhanesinde arkadaşlarla içerken, Levent Atalay birden ayağa fırlayıp radyoyu göstererek bağırmaya başladı: “Bakın! Duyuyor musunuz? Özkan’ın şiirleri okunuyor.” Meyhanede içenler genellikle işçiler ve mahalleli gençlerdi. Pür dikkat şiirlerimi dinliyorlardı. Okuma bitince bir alkış koptu. Bu 16 yaşındaki bir gencin şairliğinin işçiler tarafından onaylanmasıydı sanki. Daha sonra, Ankara’da Militan, Halkın Dostları, Dost, Dönem, Türk Solu gibi dergilerde yayınlanan ‘Protesto Şiirlerim, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Gün Zileli, Cevahir, Ziya Öztan vb ile dostluklarım.

»Şiirde sözcüklerin kullanımına ilişkin “Şairin hayatı sözcüklerin hayatıdır” demişsiniz. Böyle midir?
Bir buluşmamızda, İlhan Berk, bana “Dünyanın bir köşesinde büyük bir şiirin içinde yaşıyorsun sen Özkan! Şair olduğumuzu hiç unutmamalıyız kardeşim. Bizim için başka bir hayat yok’ demişti. Şair sözcüklerle dünyayı gören insandır. Sözcükler şairin gözlüğüdür. Şairlik, sürekli bir iştir. Günde 3-5 saatlik şairlik olmaz. Şair sözcüklerden doğan bebektir. Hep bir bebek olarak kalmak ister. Bundan sonrası, bilgi, yaşam deneyi, duyarlılık ve dil ile kavrulmaktan geçer.

»Her kuşağın önemli şairleri var. 1940 toplum şairlerinin şiirimize kazandırdıkları önemli. Siz 60 kuşağının protestocu öncü şairlerinden biri oldunuz. 60 Kuşağını sizden dinlemek istiyoruz. 60 kuşağı şairleri/şiiri nerede sizce?
60 Şiir Kuşağı incelenmesi gereken bir kuşak. Ayrıca kimin hangi kuşağın şairi olduğu da belli değil. İlhan Berk’in, Cemal Süreya ile Ece Ayhan’ın, Ülkü Tamer’le, Turgut Uyar’ın, Edip Cansever’le ne ilişkisi var. 60 Şiir Kuşağının öncü dört şairinin bu konuda, hiç olmazsa başlangıçta, 2. yenicilerden daha şanslı olduğu söylenebilir. Büyülü, devrimci gerçekçilik, toplumcu şiir estetiği, sokak ve eylem, dünya şiiriyle bütünleşme, ortak dünya görüşü. Bu 4 şairin ilk şiir kitaplarının adlarını yan yana koyarsanız söylediklerimi daha kolay anlarsınız.’Evet! İsyan, Bir Gün Mutlaka, Kuracağız Her şeyi Yeniden, Gün Ola.’
60 Kuşağı şairleri sonraki yıllar çok kalın çizgilerle birbirinden ayrıldı. Kimi İslamcı oldu, kimi kendini inkâr etti. Kimi kendine otosansür uyguladı ya da bağırarak sustu! 60 Kuşağı şairleri/şiiri nerede mi? Her kuşak geleceğe kalan şairlerini yaratır ve sonra yok olur. Benim 60’larda yazdığım kitaplarımın çoğu bugün 50 yıl sonra, yazıldığı yıllardan daha çok okunuyor ve daha güncel. Şairler, şiirlerine konukturlar. Bir süre birlikte dünyaya imzalarını atarlar sonra şair hayatı terk eder. Çünkü şair ölümlüdür, şiir ise ölümsüzdür. Bana gelince! İşte buradayım. Dünya’dayım. Ama hep evimi aradım.

»Şiirlerinizde izlekler iç içe; toplumla ilgili ne varsa yer alıyor. Şiir sanatına güvendiğiniz çok açık. Nedir şiiri bu kadar önemli kılan?
Nehir şiir yazıyorum. Bu şiiri Türk şiiri için bir kurtuluş noktası olarak da görüyorum. Nedir nehir şiir? Yarına açık çok renkli, çok sesli, evrensel, yaşamla özümlenen, dünya şiirinin değerleriyle döllenen bir şiir, bir imge fırtınası. Hayatın kendisi olan bir şiir. Yüzyılın Şiiri. Şiir tarihe tanıklık etmektir. Geleceği yakalamak ve göstermektir. Felsefedir, bilimdir, insanları dünyaya ortak etmektir.‘Şiir beni her zaman kurtarır’ ve ‘Benim şiirden başka kimsem yoktur’ gibi dizelerim şiire olan güvenimi gösterir.

»Allah ve Tango adlı şiirinizde “Ay’da marul yetiştiren ilk göçmen ben olacağım’’ diyorsunuz. Bu dizeyi yazdıktan yıllar sonra NASA, Ay’da marul yetiştirmeye çalışıyor. Bunu nasıl açıklarsınız?
Freud, bunu yıllar önce açıkladı.Şöyle dedi: ‘’Ben nereye gittiysem, oraya benden önce gelen bir şair gördüm.’’

»Ülkü Tamer’in “Günümüzde kötü şiir iyi şiiri kovmuş durumda” sözünün sizdeki karşılığı nedir?
Ülkü Tamer haklı, günümüzde o kadar çok kötü şiir yazan var ki, okur iyi şiiri bilmiyor ve tanımıyor artık. Kötü şiir, AKP iktidarlarının psikoloji sac ayakları oldu. Ne kadar kötü şiir yazılırsa AKP iktidarlarının ömrü o kadar uzar. Şiir yeter ki muhalif, eleştirel, eğitici işlevini unutsun. İstedikleri bu!

»Geriye dönüp baktığınızda; hem içerik anlamında hem görünen gerçeklik anlamında ne var yaşadığımız dünyada? Neleri kaybettik, kazandığımız ya da kazanmaya değecek anlamlı bir kavga ne olabilir?
Hayat sürekli bir devinimdir. İnsanoğlu, balık avlarken ya da duvara taşla resim çizerken attığı ilk çığlıkla yoluna bugün de devam ediyor. İnsan kıyıcıdır, barışçıdır, haindir, yurtseverdir. Her toplum düzeni insanda bu yetilerinden bazılarını ortaya çıkarır. Neyi kazanacağımızı bilmiyoruz? İnsanlığın neyi beklediğini bilmiyoruz? Gelecek daha da heyecanlı olacak gibi! Robotlar, yeni gezegenler, elektronik ve bilgisayarların akıl almaz hızla gelişimi, iklim değişimleri, hastalıklar, dijital para. İşte gelecek konusunda şiire çok iş düşüyor. Freud “Ben nereye gittiysem, oraya benden önce gelen bir şair gördüm” demişti. Şiir sezgileri ve büyüsüyle, bilim de deney ve araştırmalarıyla geleceği aydınlatabilir. Amaç her zaman olduğu gibi devletin olmadığı sınıfsız bir dünya.

»2016 Uluslararası Naji Naaman Edebiyat Ödülü’ne değer görüldünüz ve bu ödül dünyada yankılandı. Ayrıca ülkemizde 3 yıldan bu yana Özkan Mert Onur Ödülleri dağıtılıyor.
Özellikle İskandinav yazarları ve örgütleri beni birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterdi. Geçen yıl Danimarkalı yazarlar beni merkezi Beyrut’ta bulunan ve Nobel Edebiyat Ödüllerini dağıtan Nobel Vakfı gibi büyük bir kültür sanat vakfı olan Naji Naaman Uluslararası Edebiyat Ödülü’ne aday gösterdiler. Ayrıca son 10 yıldır adıma ödüller konması için değişik kurum kuruluş, üniversite ve sivil toplum örgütlerinden teklif aldım. İnceledikten sonra Nicomedia Akademisi’ne bu ödülleri dağıtma yetkisi verdim. Nicomedia çatısı altında toplanan Sivil Toplum Örgütleri Özkan Mert Onur Ödülleri Komitesi, üç yıldır bu ödülleri dağıtıyor. Bu ödüller Türkiye’de, özellikle şiir alanında ‘al gülüm ver gülüm’ şeklinde dağıtılan ödüllere tepki olarak da görülebilir.