Uzun süredir bu sütunlardan istemeden de olsa uzak kaldım. Geri dönüşümün sevgili Pınar Selek ile ilgili bir yazıyla olacağını doğrusu hiç düşünmemiştim. Daha doğrusu...

Uzun süredir bu sütunlardan istemeden de olsa uzak kaldım.  Geri dönüşümün sevgili Pınar Selek ile ilgili bir yazıyla olacağını doğrusu hiç düşünmemiştim. Daha doğrusu, istemezdim. Keşke bu köşede Pınar’ın on beş yıldır kurbanı olmaya devam ettiği hukuki kepazeliğin sona ermesiyle yaşadığımız sevinci dile getirebilseydim... Ama nerede? Geçtiğimiz 22 Kasım’daki yargı rezaletinden sonra, hala kendisine tanık olduğumu, dahası yurt dışındaki tanıklarının sayılarının çığ gibi büyümekte olduğunu hatırlatmak için yine kalemi ele almak zorundayız. Bu ayıp da bize yeter.

 

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 22 Kasım’da Pınar Selek’in tam üç kez beraat ettiği Mısır Çarşısı davası ile birleşen diğer yan davalardaki usul eksikliklerinin tamamlanmasına ilişkin son duruşma olacakken, 9 Şubat 2011 tarihinde kendi verdiği nihai beraat kararını yetkisi olmadığı halde geri aldı. Bu yargı skandalına Türkiye’nin dört bir yanından tepkiler derhal yağdı. Bir o kadar destek de yurtdışından geldi. 

 

İlk açıklamalar Pınar’ın doktora çalışmalarını sürdürdüğü Strasbourg Üniversitesinden geldi.  Rektör Alain Beretz, 3 Aralık günü yaptığı açıklamada “sosyolog Pınar Selek’in tanığıyız. Selek, İnsan Hakları mücadelesi ve araştırma özgürlüğünün sembolüdür” diyerek desteğini dile getirdi. Ardından 5 Aralık’ta bölgenin iki sosyalist milletvekili, Philippe Bies ve Armand Jung Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’dan Pınar Selek’e hükümet adına destek vermelerini istedi. Fabius ise davanın takipçisi olacağını resmen açıkladı.

 

Pınar’ın elini hiç bırakmayanların başında Fransa ve Almanya destek komiteleri var, diğer tarafta ise yıllardır desteklerini sürdüren, her duruşmaya gözlemci gönderen önemli sivil toplum kuruluşları yer alıyor. Bunların arasında Uluslararası İnsan Hakları Dernekleri Federasyonu (FIDH), Uluslararası PEN Federasyonu ve ülke PEN kulüpleri, Uluslararası Gay ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Komisyonu, dünyanın dört bir yanından kadın ve insan hakları örgütleri, Türkiye’de araştırma ve eğitim özgürlüğünü desteklemek için kurulan Uluslararası Çalışma Grubu GIT’in birçok ülke ve bölge temsilcileri, Avrupa Kadınlar Lobisi (EWL), birçok yabancı araştırmacı, yazar ve sanatçı yer alıyor.

 

Anlayacağınız, Pınar Selek davası yurtdışında da Türkiye’nin ifade ve araştırma özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, insan hakları, kadın mücadelesi, yani “ileri demokrasimizde” sekteye uğramış ve uğramaya devam eden tüm mücadelelerin barometresi olmaya devam ediyor. Pınar’ın on beş yıldır maruz kaldığı hukuki işkencenin tanıklarının sayısı katlanarak artıyor, zaten takipte olan sivil toplum kurumlarına siyasetçiler, hükümetler ekleniyor. Türk makamlarına yüzlerce destek ve tanıklık faksı, maili ve mektubu ulaştırılıyor. Avrupa medyaları Pınar Selek davasını Türkiye’de yaşanan tüm baskıların simgesi olarak gösteriyor. Ve 13 Aralık’ta Çağlayan Adliyesi’nde Pınar için onlarca yabancı gözlemci hazır bulunacak.

 

Bu rezaleti 13 Aralık’ta sonlandırmak Türk makamlarının elinde. Pınar’ın tek gayesi çok sevdiği ülkesine bir an önce dönmek. Kokusunu, havasını suyunu, toprağını özlüyor. İstese, kendisine kucak açmayacak bir Avrupa ülkesi yok. Üstelik birkaç senedir yaptığı gibi, buralarda da son derece önemli araştırmalara imza atmaya devam edecektir. Ama onun ait olduğu yer Türkiye. Pınar Selek Türkiye’nin onurudur. Onu yeniden kazanıp, bağrına basmak ise karar vericilerin şu sıralar çok kararan sicilinde asgari bir iyi niyet göstergesi olacaktır.