İşim hiç kolay değil. İşimin kolay olmadığının farkındayım. Kolay olacağını düşünmedim. Belalı bir işe kalkıştığımı biliyorum. Niye belalı olduğun....

İşim hiç kolay değil. İşimin kolay olmadığının farkındayım. Kolay olacağını düşünmedim. Belalı bir işe kalkıştığımı biliyorum.  Niye belalı olduğunu Birgün’ün köşesine bucağına bakan anlar. Ahmet Tulgar’ın, Melih Pekdemir’in, Muhsin Kızılkaya’nın, Doğan Tılıç’ın, Bülent Forta’nın ve daha nicelerinin köşe bucağı tuttuğu bir mahallede boy göstermek, hayata, insana, siyasete dair iki çift laf etmek her babayiğidin harcı değil.

Üstüne üstlük, hele bir de bu coğrafyanın görüp göreceği en yakışıklı, en naif ve en şair Kürt delikanlısı Burhan Sönmez uzak memleketten seslenmeye başladığına göre, gel de çık işin içinden.
Elden ne gelir; elden gelen, başkalarına “çıkmaz” gibi görünse de, güney cephesinden bir sokağın bol güneş alan kaldırımına kilimi sermek, ara ara köşede erketeye çıkmaktır ki, bu işi kıvırabileceğime eminim.
Bir kere mahallenin görüp göreceği en demokratik ve katılımcı sokağı olacağının garantisini verebilirim.

Bakarsınız zamanla sadece erketeye yatmakla sınırlı tutarım kendimi. Mahallenin kanaat önderlerine, ağır ağabeylerine, bağrı yanık, gözünü budaktan esirgemeyen delikanlılarına, deli fişek genç kızlarına, mahallenin mühendisine, doktoruna, öğretmenine, belediyecisine, çocuklarına, kadınlarına sokağı teslim ederim. Ne diyelim; namımız yürüsün yeter!
Savrulmamak için.
Bir merhabayla başlamak isterdim aslında.
‘Merhaba’ bir selamlama sözü olmakla birlikte aynı zamanda ‘benden zarar gelmez’ beyanıdır.

Bu köşede boy göstereceklerin, buradan mahalleye yayılacak sesin hiç kimseye bir zararı dokunmayacağının ilanıdır.
Olsa olsa, mahalleye moral verme, mahallelinin kader birliği yapması, ortak ruh halinin ete kemiğe bürünmesi gayretidir.
Ne olur ne olmaz diyerek mahallenin kritik noktalarına kurulan barikatların sağlamlaşmasına fayda sağlasın diyedir.
Ne zaman barikata ihtiyaç duyulacağını kim kestirebilir?
‘Bu memlekette bu saatten sonra olmaz böyle şeyler’ yanılmasını neredeyse sol siyasetin başköşesine oturtanların fena halde yanıldıkları daha açığa çıkmadıysa, ne zaman çıkacak?

Kim kestirebilirdi demokratikleşme ve özgürlük vaadinin yerini bombaların, türbanın ve ırkçı hezeyanın alacağını bu kadar kısa sürede?
Bir bakın son birkaç haftadır olan bitene: Hükümet ile ordu yakınlaştı, Baykal-Bahçeli ile ordu uzaklaştı. Ordu türban atraksiyonuna sessiz kaldı. Sınır dışı operasyonu tartıştık bir süre, bir süre de türbanı. Neredeyse her bir tartışmada tarafların değiştiğini fark ettik. Bu değişikliğin sadece memleketin geneliyle başlayıp bitmediğini, sol saflarda, ÖDP semalarında da etkisini hissettirdiğine tanık olduk.
Bir hafta dolmadan başka gel git olur mu? Elbette olur. Kimse de olana bitene şaşırmaz.

Şaşırmak şaşırmamak değil mevzu bahis olan, tedbir almakla, hiç olmazsa mahallemizde tahkimat kurmakla yükümlü olduğumuzu unutturmamalı, baş döndürücü hızda değişen gündem.
Tahkimat sorunumuz var; bu açık. İdeolojik-politik tahkimatın yanı sıra barikatların tahkimatı… Yoksa savrulmaya, eşit olmayan bir savaşın mağduru olmaya devam edeceğiz.