Altın Portakal Film Festivali’ni kırk altı yıl önce ateşleyen olgu, kuşkusuz Antalya halkının sinema sevgisiydi. Yıllar içinde şekil değiştiren

Altın Portakal Film Festivali’ni kırk altı yıl önce ateşleyen olgu, kuşkusuz Antalya halkının sinema sevgisiydi.
Yıllar içinde şekil değiştiren festival makyaja önem vererek, önce kenti ve sakinlerini ardından kendi sinema emekçilerini dışlayarak bir yanılsama içinde sürüp gitmekteydi.
Ama bu yıl işler değişti. Biçimden ziyade içeriğe önem verildi. Festival konuklarıyla endüstriyel izleyici (Antalya halkı diye tanımlanan) açık hava sinemaları gibi ortak mecralarda film izlemeye, birlikte sohbet etmeye vs. başladı. Yıllar önce olması gereken entegrasyona dair emareler… Evet gösteriş yoktu ama birbirinden kaliteli yapımlar vardı. Yani olması gereken şey ‘film’ler vardı… Yeni kuşak sinemanın temsilcileri…
Bu yıl festival ile ilgili net bilgi, son dönemlerin en politik festivali olduğudur. Coğrafyamızın sineması, çokkültürlülüğü, emeği, boşaltılan belleğimizi sinema diline eklemlemiştir. Ezber bozan, omurgalı filmler ve jüri kararları…
Coğrafya olarak yüzleşemediğimiz hakikatlerin, ötekileştirilen hallerin perdeye yansıdığını, sorgulandığını gördüğümüz bir ilkler silsilesi. ‘İki Dil Bir Bavul’, ‘Min Dit’, ‘Bornova Bornova’ başta olmak üzere pek çok filmde karşımıza çıkan; sinemamız ve toplumsal yaşayışımız adına umut ilkesini yeşerten filmler…
Festival komitesinin film tercihleri, jüri oluşturmadaki tavrı bu olumlu değişimin, iki önemli aksını oluşturmakta.
Temalar ve yarışma filmi tercihleri ile çıtayı yükselten; Theo Angelopoulos, Bille August, Bob Rafelson, Kryzystof Zanussi, Karoly Makk, Francesco Maselli gibi usta yönetmenleri ağırlayarak yeniden sinemaya dönüşü simgeleyen haller.
Geçtiğimiz yıllarda Antalya bitik Holywood starlarını ağırlamayı kendine bir borç bildiğinden, gösterişli ve içi boş organizasyonlarıyla bütçeleri çarçur ettiğinden, bu yıl daha sade ama zengin geçen festivali sindirmekte güçlük çekiyor olabilir.
Önce fısıltılarla ardından aleni biçimde konuşulan uluslar arası çapta bir festivalin yerelleştiğine dair söylemlerin problematik olduğunu belirteyim. Bu festival ne zaman uluslar arası oldu? Katılan filmler, konuklar ve festivalden çıkan kararlar dünya sinemasını etkiledi ve değiştirdi?
Kısa zamanda hazırlanılan, kusurları aksamaları olduğu gözlemlenen ama düzeleceğine inandığımız bu dilin, değişimin peşinde olmalıyız.
Ve yine alışık olunmayan hatta ezber bozan durum jüri kararlarıydı. Ya da kararlığı diyelim.
Erden Kıral, İzzet Günay, Mustafa Altıoklar, Yavuz Bigöl, Nurgül Yeşilçay, Sırrı  Süreyya Önder, Ömür Gedik, Mustafa Ziya Ülkenciler, Zeynep Oral’dan oluşan jürinin dengeli ve emeğe saygılı kararları festivalin tüm aksamalarını, kusurlarını kapattı, kanımca.
Belirlememiz gereken neyi tercih edeceğimiz. Gösteri dilini ya da coğrafyamızın derinlerinden çıkıp gelen sinema dilini… Tercih ve sorumluluk hepimizin… Kırk altı da olan daha önce de belirttiğim gibi UMUT ilkesi…