Pek çoğunuz gibi benim de ilk gazetem Cumhuriyet’ti. Ama zamanla, o günlerde pek çok kişi için solculuğun nişanı sayılan bu gazeteyle aramızda sorunlar oluşmaya başladı...

Pek çoğunuz gibi benim de ilk gazetem Cumhuriyet’ti. Ama zamanla, o günlerde pek çok kişi için solculuğun nişanı sayılan bu gazeteyle aramızda sorunlar oluşmaya başladı. Öncelikle aynı dili konuşmadığımızı fark etmiştim. Sonra çok ‘renksizdi’ gazetem ve ben çok gençtim.

Derken bir gün o unutulmaz reklamların eşliğinde Radikal çıkageldi. Gazete ilk sayısının manşetini öğrenci hareketlerine ayırmıştı. Manşetin altındaki resimde de İstanbul Üniversitesi Öğrenci Koordinasyonu’nun kocaman bir pankartı vardı.

Gazetenin yanında, Tuğrul Eryılmaz yönetimindeki Radikal İki de ülkenin en düzeyli platformlarının başında geliyordu.

“Pazar sabahları Aydın Doğan sponsorluğunda bedava solculuk” türünden sevimli eleştirilere ve düşük tirajına karşın Radikal ve ekleri gündemi demokrat bir zeminden belirlemeyi başarıyordu. Ne siyasiler ne diğer gazeteler bu sese karşı kayıtsız kalamıyordu.

Radikal’in yazarlık sürecime katkısı da büyük olmuştu. Bazı yazılarımın düşüncelerini çok önemsediğim aydınların makaleleriyle birlikte yayınlanması hem motivasyonumu arttırmış hem de dilime ve yazı disiplinime çeki düzen vermişti.

Gazetemi bulmuştum artık. Radikalin ilk sayısı hâlâ arşivimdedir.

Ama ne yazıktır bir süre sonra Doğan Grubu’nun prestij gazetesinde sarsıntılar baş gösterdi.

Askere çok çok yakın Mehmet Ali Kışlalı gibi yazarları, çok seslik adına bir nebze de olsa tolere etmeyi başaran gazete, renkliliğin dozajını iyi ayarlayamadı. Türk-İslam sentezinsin iki önemli isimi Hasan Celal Güzel ve Namık Kemal Zeybek gazetenin köşelerini tuttular.

Murat Belge ve Gökhan Özgün, bu radikal ‘Demokrasi Güzellemesi’ne (Bkz. 27.09.2006) tepki gösterip gazeteyle yollarını ayırdılar. Ardından da Perihan Mağden iplerini kopardı. Gazetenin nazarlığı Yıldırım Türker hâlâ inadını sürdürüyor.

Gazetenin Banu Güven, Erkan Goloğlu(!) ve Oral Çalışlar gibi yerinde transferleriyse imajda açılan gedikleri gizlemeye yetmedi. Çünkü gazetelerin matematiği biraz farklı oluyor. Bir yanlış üç dört doğruyu götürebiliyor.

İşte bu matematikten bihaber medya CEO’larının Akif Beki atağı da Radikal’deki tüm bu olumsuzlukların üzerine tüy dikti.

Başbakanın Basın Danışmanı Akif Beki hakkında görev başındaki icraatlarından ötürü pek çok kişi gibi benim de olumsuz düşüncelerim vardı. Ancak Beki hakkındaki eleştirilerimin kendisinin Siyasal İslamcı kimliğiyle ilişkilendirilebileceği ve ön yargılı davrandığım iddialarını akıllara getireceği için acele etmemeye karar verdim. İşi Medyazade’ye havale ettim.

Sağ olsun Beki beni çok bekletmedi. Kendisi hakkındaki ön yargıların son yargı da olacağını açıkça gösterdi. Başbakanın eşinin yağmur sonrası hazin öyküsüyle başladığı Radikal serüvenini, Zahid Akman’ın gönüllü avukatlığına soyunduğu yazısıyla sürdürdü.

Beki’nin cebindeki, görevinin başındayken kaleme aldığı tukaka gazeteciler listesini belki bir gün bizler yayımlarız ama Radikal bundan sonra ‘radikal demokrasi kampanyası’  ilanlarını verdiği gün Beki’nin köşesine de çiklet reklamı koyar herhalde.

Şaka bir yana, liberal solun en demokrat ve düzeyli gazetesinin, rakipsiz olduğu kulvarı niçin terk etme kararı almış olabileceğine akıl sır erdiremiyor insan.

Sanırım İsmet Berkan’ın inisiyatifi aşan bir durum söz konusu. Grubun yöneticileri, gazetenin marjinalleşmeye başladığından kaygılanıp Radikal’i daha makul bir mecraya taşımaya karar vermiş olmalılar. Sorumlu kim olursa olsun, bu strateji hiç de akıllıca görünmüyor. Zira Doğan Grubu’nun bu misyonu layıkıyla yerine getiren koskoca Milliyet’i var.

13 yıldır yoğun demokrasi vurgusu düzeyli gazeteciliğiyle ana akımda Cumhuriyet’ten boşalan sol şeridi dolduran Radikal’in sorunu rot balans probleminden daha ciddi gibi görünüyor. Acil bir müdahale şart.

Bu ülkede ciddi bir demokrat okur potansiyeli var. Tıpkı siyasetteki gerçek bir sosyal demokrat parti ihtiyacı gibi, ana akım medyada da cami-kışla düzleminden sıyrılmış demokratik sol bir gazete şart. Okurlar sansasyonel çıkışlarla bu role soyunan sahibinin sesi yayınlardan sıkıldılar artık.

Velhasılıkelam Radikal’in mevcut haliyle sağa çektiği fikrindeyim. Mıcırlı bölgede zor zar ilerleyen motorsuz taşıtların popülerleşme fobisiyle en azından şimdilik yola girmeyecekleri de ortada. Ama inanıyor ve bekliyorum ki, aralarında kimi zaman sola sinyal veren demokrat görünümlü şahinlerin de bulunduğu sağdaki konvoya nal toplatacak birileri çıkacaktır.

Ya yolun en solundaki banketten asfaltın sol şeridine çıkan modifiyeler olacak ya da son model gıcırlar. Çünkü sol şerit asla boş kalmaz.

 

***

MEDYAZADE

BİldİĞİnİz üzere Okan Bayülgen, son zamanlarda her programında sosyal sorumluluk mesajları veriyor.  Geçen Cuma Disko Kralı’nda da son derece faydalı bir iş yaptı. Barış Manço’yu Cumhurbaşkanı seçebilecek bir Türkiye’nin projeksiyonu aktardı bizlere. Sanatçılar siyaset yapsa her şeyin daha güzel olacağı iddiasını dillendirdi. Hatta programın inter aktif formuna aykırı olarak bu ütopyasını desteklemek için kısa bir belgesel bile yayımladı. Bayülgen’in asistanı Aziz Kedi’nin hazırladığı belgeselde Arnold Schwarzenegger ve Ronald Regan ve gibi birbirinden değerli sanatçı kökenli siyasetçilere yer verildi. Regan’ın Orta Doğu ‘barışı’na katkılarını, Schwarzenegger’in de Irak harekâtına verdiği desteği hangimiz unutabiliriz ki. Bizlere bu barış elçilerini tekrar hatırlattıkları için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Bayülgen’e en az yukarıdakiler kadar dünya barışına katkısı olmuş sanatçı siyasetçilerden birini de ben hatırlatayım. Herhalde ekibindekiler atlamış olmalılar:

Adolf Hitler; hani şu resim ressam var ya.

İşte böyle sevgili okurlar. Sanatçı olsun da isterse faşist olsun.

 

***

...Diyor Ki: “Bunların sevgili köpekleri vardır, onlarla yatarlar.” Recep Tayyip Erdoğan.

Başbakan Bekir Coşkuna “Köpeğini de al git” diyor. Söz Coşkun’un köpeği Postal’da: “Keşke çocukluğunuzda bir köpek yavrusunu sevseydiniz, Sayın Başbakan.”