Bana duygularını anlatmak istemiş ama nasıl yapacağını bilmiyormuş. Bir şey varmış içinde patlayan, o da bu duygularını havai fişek patlatarak anlatmaya çalışmış

Radyoda çalan şarkı

YEŞİM COŞKUN / @yesimcoskun8

Evin telefonu iki kez çalıp kapandı. Bu, “Radyoyu aç, sevdiğin bir şarkı çalıyor,” demekti. Arkadaşlarımla aramızda oluşturduğumuz bir şifre. Telefon boşuna yazmasın diye böyle bir çare bulduk. Çünkü annem beni telefonun başında her gördüğünde gözlerini kocaman açarak “çabuk kapat” işareti yapıyor. Biliyorum onların anneleri de aynısını yapıyor. Bu göz açmalarla uğraşacak hâlimiz yok, okul ve hay at yeterince yorucu zaten. Radyoyu açıp frekansları gezmeye başladım. İlk üç numaradaki radyo kanallarını denedikten sonra dördüncü numarada şarkımı buldum. Yıldız Tilbe çalıyordu. “Ne yapsam seviyorum, hadi vazgeçir kalbimi, yanıyorum.” Telefonu çaldıran kesin Senem’di. Bu şarkıyı ne kadar sevdiğimi bilir.

Radyonun sesini sonuna kadar açıp bağıra çağıra şarkıya eşlik etmek istiyordum ama yapamazdım, Ali her an ıslık çalabilirdi. “Ali’nin ıslık çalması” demek, “Okulun önüne gidiyorum, hadi gel buluşalım,” demekti. Ali gelip bizim evin ziline basamayacağı için -Çünkü burası Amerika değil ve benim anne babam da Mr. and Mrs. Smith değil- böyle bir şifre oluşturmuştuk. Okuldan eve geldiğimden beri bir kulağım dışarıda Ali’nin ıslık çalmasını bekliyordum. Formamı bile çıkarmamıştım. Çünkü okul eteği bana çok yakışıyordu ve Ali’nin beni böyle görmesini istiyordum. Evet anladığınız gibi erkek arkadaşım okuldan değil. Onunla bir parkta tanıştık. En yakın arkadaşım Senem, bir ara konuştuğu bir çocukla buluşacaktı, beni de çağırdı. Meğer Senem’in konuştuğu çocuğa da onun bir arkadaşı eşlik ediyormuş. Tabii o da Ali’ydi. Ali’yi görür görmez âşık oldum. Benden yaşça büyüktü, çok yakışıklıydı ve tıpkı Yıldız Tilbe’nin şarkılarında anlattığı, yolunda sonsuz kere güller açılan o delikanlılara benziyordu. En önemlisi ise Ali beni koruyabilecek biriydi. Nereden mi anladım? Çünkü birlikte parkta otururken bizim okulun son sınıf çocukları gelip Ali’ye “Ali abi bir ihtiyacın var mı?” diye sordular. Ali de çocukları sigara almaya yolladı. Çocuklar sigara alıp getirdikten sonra “İyi akşamlar Ali abi, iyi akşamlar yenge,” deyip gittiler. Kendimi İtalyan filmlerindeki mafya babalarının saygın eşleri gibi hissettim.

Korunmaya neden ihtiyacım olduğunu soracak olursanız, bizim semtte benim yaşımdaki her kızın biraz korunmaya ihtiyacı vardır. Geçen sene arkadaşım Sevda’ya mahalleden psikopat bir çocuk âşık oldu. Çocuk başta zararsızdı, sadece Sevda’nın adını duvarlara yazıp onu sevdiğini söylüyordu. Meğer aşk, bilenen bıçak uçları gibi, zamanla keskin, tehlikeli hâle gelebilen bir şeymiş. Zamanla çocuk okul çıkışlarına gelip Sevda’nın yanındaki bütün erkeklere bıçak çekmeye başladı. Ailelerimize anlatsak başımız belaya girerdi, ne yapacağımızı bilmiyorduk, Sevda’yı koruyacak bir sevgilisi de yoktu. Sonra bir gün çocuk yine arabayla okul çıkışına geldi. Sevda’yı zorla arabaya bindirmeye çalıştı ama Sevda binmek istemedi. Ardından Sevda’ya vurmaya başladı. Biz kurtarmaya çalıştık tabii ama pislik herifin yanındaki adamlar bize engel oldu. Birkaç dakika sonra ne yaptığını anlayıp özür dilemeye başladı çocuk. Sevda’nın dizleri yara bere içindeydi, onu bir arkadaşımızın evine götürdük. Arkadaşımızın annesi işten gelene kadar evde Sevda’nın yaralarını sarmaya çalıştık. Bir yandan Yıldız Tilbe dinledik, bir yandan bira içtik.

Böyle bir olayın asla benim başıma gelmesini istemezdim. Eğer buralarda namı olan bir çocukla sevgili olursanız size kimse karışamaz. Ali de işte böyle birine benziyordu. Sadece beni değil, tüm arkadaşlarımı koruyabilirdi. Son on dakika. Eğer Ali ıslık çalmazsa formamı çıkaracağım çünkü babam işten gelince dışarı çıkmam mümkün değil. Sanırım Ali işten çıkamadı, iş yeri çok uzakta, şimdiye kadar gelemediyse bugün hiç gelemez.

Ali gelmedi. Çok sinirliyim. Bu hafta bu beni kaçıncı ekişi? Yarın okula erken gidip derse girmeden önce Senem’e olanları anlatmam lazım. O, ne yapmam gerektiğini bilir.

Yukarıdaki satırları dün akşam yazmıştım. Sonrasında neler olduğuna inanamayacaksınız. Ali kapıya gelip havai fişek patlattı. Evet evet şaka yapmıyorum. İşten sonra çalıştıkları dükkânda çilingir kurmuşlar, kafayı iyice bulmuş. Bana duygularını anlatmak istemiş ama nasıl yapacağını bilmiyormuş. Bir şey varmış içinde patlayan, o da bu duygularını havai fişek patlatarak anlatmaya çalışmış. Hey Allah’ım. Bütün sokak ayağa kalktı tabii. Allah’tan annemle babamın uykusu ağır, ben cama çıkmış Ali’yi işaretlerle sokaktan göndermeye çalışırken onlar fosur fosur uyumaya devam ettiler. Ali, duygularına, el hareketiyle “git, git” yaparak karşılık verdiğim için çok bozuldu tabii. Kim bilir kalbinin kırıldığını anlatmak için bugün hangi camı çerçeveyi kıracak?

Sabah uyandığımda, okula gidip olanları Senem’e anlatmak için heyecanla evden çıktım. Asansörde komşular “Dün gece bizim sokakta biri vuruldu”, “Karşı apartmandaki adam zaten mafyaymış, onu götürdüler” gibi saçma sapan şeyler konuşuyorlardı. Havai fişekle adam vurulduğu nerede görülmüş? Gece yarısı duydukları sesi nasıl da kafalarına göre yorumlamışlar. Kapıya indim, sokağa boydan boya “Ne yapsam seviyorum” yazılmıştı. Allah’ım.... Meğer dün telefonu çaldıran Ali’ymiş. Meğer o şarkıyı bana Ali dinletmek istemiş. Bu kez ıslık çalarak değil de telefonu çaldırarak seslenmiş bana. Meğer insan isteyince birine, uzaktan da şarkı söyleyebilirmiş.