Siz bakmayın Deniz Baykal’ın hezeyanlarına, ‘Mustafa’, resmi ideolojiyi çağa uydurmak yolunda birkaç ufak tefek yenilik yapmak dışında, yeni bir şey sunmuyor. Güzel görüntülerine....

Siz bakmayın Deniz Baykal’ın hezeyanlarına, ‘Mustafa’ resmi ideolojiyi çağa uydurmak yolunda birkaç ufak tefek yenilik yapmak dışında, yeni bir şey sunmuyor. Bu resmi ideoloji, tarihi üstün özelliklere sahip bireyler yapar şeklindeki bireyci bir bakış açısına dayanıyor. Bu sabit kaldıktan sonra, o üstün özelliklere sahip bireyin imajında birkaç rötuş yapmışsınız çok da fark etmez. Bu filmi seyredip de Osmanlı’nın çöküşü ve Türkiye’nin kuruluşuna dair bir fikir edinebileceğinizi ummayın. Bunu bırakın, Mustafa Kemal’in nasıl olduğu, kişi haline geldiğini de anlamayı ummayın. Ne uluslararası dinamikler, ne emperyalist paylaşım savaşları, ne ülkenin sınıfsal iç dinamikleri, ne siyasal güç savaşlarına dair doğru dürüst bir fikir edinemeyeceksiniz ‘Mustafa’dan. Bunlar olmak zorunda değil denebilir, eğer başka şeyler olsa. Ne bileyim psikolojik bir derinlik olsa mesela. Film yaşlı Atatürk’ü anlatırken bu psikolojik derinliğe biraz yaklaşıyor ama o kadar, nihayetinde yine yüzeyde dolaşıyor. Yeni birkaç şey öğreneceksiniz ‘Mustafa’ hakkında, doğru, bunlarla yetinin. Ne bunlar?

 

RESMİ İDEOLOJİ DIŞINA ÇIKMAK

Mesela Atatürk’ün bir gözünün kör olduğunu ya da çok az gördüğünü. Böbreklerinden rahatsız olduğunu... Corinne diye bir zamanlar bir sevgilisi olduğunu (Ama kimdir bu kadın? Film bunla ilgilenmiyor…) Anarşist bir öğrenci olduğunu, gizli örgüt üyeliğinden Şam’a sürüldüğünü (ama film bu örgütün niteliğiyle de Mustafa’nın örgüt içindeki yeri ve etkinliğiyle de ilgilenmiyor…) Üvey kardeşleri olduğunu (ama bu kardeşlere ne olduğu da konumuz dışı).

Resmi tabloya, herkesin bildiği başka şeyler de eklenmiş. Mesela Sovyetlerin desteği olmasa Kurtuluş Savaşı’nın başarılamayacağı, Mustafa Kemal’in hem komünistlere, hem de dini bütün cemaatlere mavi boncuk dağıttığı, bir ara Kürt özerkliğinden söz edip sonra çark ettiği, birçok idama imza attığı, siyasi hasımlarına karşı acımasız olduğu gibi. Ama ‘Mustafa’ güzel görüntülerine, özenli ve pahalı prodüksiyonuna rağmen bir lise tarih dersinden biraz daha az sıkıcı olmayı başarıyor sadece. Yine de gel de Türkiye’de Mustafa Kemal hakkında resmi ideoloji dışında bir film yapmaya kalk bakalım, gör başına neler gelir denilebilir. Doğrudur.

 

Mustafa

Yönetmen: Can Dündar Türü: Belgesel Ülke: Türkiye

 

***

Düşesin seçimi

Eskİ şeyleri, eski usulde gösterip hâlâ iyi film çekmenin mümkün olduğunu kanıtlıyor ‘Düşes’. Zaten klasiklerin hâlâ keyif vermesi aksi takdirde mümkün olmazdı. ‘Düşes’in öyküsü oldukça fazla Anna Karenina’nınkine benziyor. Biraz da günümüzden Lady Di’nin gölgesi düşmüş. Anna Karenina deyince zaten konu anlaşılıyordur az çok. Zengin ve de çok etkin bir dükle evlenen bir genç kızın hikâyesi bu. Bu genç kız dönemin politikasıyla bir kadının ilgilenebileceğinin maksimumunda ilgileniyor (henüz kadınların oy hakkı olmadığı bir dönem: 18. yüzyıldayız). Bir şekilde halkın da sevgisini kazanan bu genç kız bir tek kocası olacak buzdağının ilgisini çekemiyor. Adamın karısından tek bir isteği var, erkek bir çocuk, o da bir türlü gelmiyor. Dük başka kadınlarla ilişki kurmada hiçbir sakınca görmüyor ama aynı hakkı kendi karısına tanımıyor. Aşkı ve çocukları arasında kalmak bir kadının yaşayabileceği en zorlu çelişki herhalde.

 

HAFTANIN EN İYİ FİLMİ

Filmin bazı zayıflıkları var ama sonuçta baştan sona kendisini ilgiyle izletiyor. Düşes haftanın kuşkusuz en iyisi. Ralph Fiennes dükte, Kiera Knightley de düşeste gayet iyiler.

 

Düşes

Orijinal Adı: The Duchess Yönetmen: Saul Dibb Oyuncular: Keira Knightley, Ralph Fiennes, Charlotte Rampling, Dominic Cooper, Hayley Atwell, Simon McBurney, Aidan McArdle, John Shrapnel, Alistair Petrie, Patrick Godfrey Tür: Dram

 

***

Vasat bir film

Eskİ karısından yetişkin bir oğlu olan sevimsiz bir politikacı. Onun mutsuz genç karısı. Politikacının koruması psikopatik eğilimleri olan bir polis. Onun kendisini terk etmiş karısı ve iki çocuğu. Filme neden girdiğini anlamadığım bir öğretmen. ‘Mükemmel Bir Gün’ bu mutsuz insanların genelde mutsuz, kimleri için mutsuzdan da öte çok trajik öyküsünü anlatıyor.

Ama etkili bir sinema tutturamadan, karakterlere ilgimizi çekmeyi başaramadan. Politikacının oğlunun basına çektiği söylev mesela o kadar yapay duruyor ki... Keza aynı çocuğun babasının karısıyla yani üvey annesiyle aşkı da çok havada kalıyor. Ama psikopat polis ya da onun karısı gibi ana karakterler de ilgi çekmiyor... Sonuçta oldukça etkisiz bir film ‘Mükemmel Bir Gün’.

Mükemmel Bir Gün

Oyuncular: Un Giorno perfetto Yönetmen: Ferzan Özpetek Oyuncular: Isabella Ferrari, Valerio Mastandrea, Valerio Binasco, Nicole Grimaudo, Federico Costantini, Monica Guerritore, Angela Finocchiaro, Stefania Sandrelli, Nicole Murgia, Gabriele Paolino Tür: Dram Ülke: İtalya

***

Kelebeğin rüyası

“Bİr kere rüyamda kelebek olduğumu gördüm. Şimdi artık rüyasında kelebek olduğunu gören Chuangtze’miyim yoksa rüyasında Chuangtze olduğunu görmekte olan bir kelebek miyim bilmiyorum.”

Çinli bir bilgeye atfedilen bu sözler oldukça ünlüdür. Bu soruyu sormak belli bir bilgeliğe işaret ediyorsa da orada takılıp kalmak ve rüyadan çıkamamak olsa olsa deliliğe tekabül eder. Kim Ki-Duk filminde bu delilik durumunu mu ele almış yoksa bizzat delirmiş mi orasını bilemiyorum. Filmin erkek kahramanı rüyasında bir şeyler görüyor, fakat gördüklerini tanımadığı bir kız yaşıyor. Bir süreliğine ilginç olan bu düşünce 95 dakika için yetersiz kalıyor. Kim Ki-Duk keşke kısa metrajlı bir komedi çekseymiş.

 

Rüya

Orijinal Adı: Bi-mong Yönetmen: Ki-duk Kim Oyuncular: Jô Odagiri, Na-yeong Lee Türü: Dram Ülke: Güney Kore