Rivayet muhteliftir
KARDELEN TATAR
Muhabbet insanı, mimar Aydın Boysan ilk kitabı yayımlandığında 63 yaşındaydı. 85 yaşına kadar 30 kitap yazdı.
Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık, “72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım” der.
Frank McCourt, Pulitzer ödüllü çok satan anı kitabı “Angela’nın Külleri”ni yayımladığında 66 yaşındaydı.
Liste uzar gider…
Gelelim sadede. Biz Turgut Yasalar’ı sinemacı kimliğiyle tanıdık. İlk filmi “Leoparın Kuyruğu” çok tartışılmıştı. Uzun bir aradan sonra Ahmet Ümit’in “Sis ve Gece “adlı eserini sinemaya uyarlamıştı.
Sonra birden İstanbul’u terk etti ve o da 60’ından sonra “Ben Bir Dahiyim Ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim” kitabıyla ortaya çıktı. Bu kitapta kendi ilk filmi dahil sinemamızın önemli orta kuşak yönetmenlerinin ilk film maceralarını anlattı. Ardından “Mutfak Cadısı” ve “Konuşan Köpek Koko” çocuk kitapları serileriyle yazma serüvenini sürdürdü.
Şimdi de karşımıza kitabın başında “benim için yeni bir meydan okuma” diye nitelendirdiği bir eserle çıktı: “Ali Şamil, Büyük Taarruz’un Küçük Tanığı”
Yasalar, Büyük Taarruz’un tam da 100. yılına denk gelen günlerde çıkan kitabını o çetin mücadele günlerinde cephede şehit düşenlere ve gazi olanlara ithaf etmiş. Aslına bakarsanız Turgut Yasalar, kendi tabiriyle tam bir “yazı emekçisi”; ilk mesleği gazetecilik; haber yazmış; sonra reklamcılık sektörüne geçmiş; reklam ve tanıtım filmleri metinleri; son olarak da senaryolar kaleme almış; Leoparın Kuyruğu senaryosuyla 35. Antalya Altın Portakal Film Festivali’den “En İyi Senaryo Ödülü” ile dönmüş.
Kitabın kapağında Ali Şamil’in üniformalı bir fotoğrafı var. Önce Büyük Taarruz’a katılmış b ir er izlenimi ediniyorsunuz ama değil, o bir sivil gönüllü.
Biraz daha açarsak...
Ali Şamil fotoğraftan da anlaşılacağı üzere 5-6 yaşındaki bir çocuğun boyuna sahip bir yetişkin. Boyu 110 santim. Fakat kitabın hiç bir yerinde Ali Şamil’in fiziksel engeline hiç değinilmiyor, çünkü Yasalar kahramanına büyük saygı duyuyor.
Gerçekten de Ali Şamil saygı duyulacak bir karakter. 1915’de Rusların memleketi işgali üzerine ailesiyle birlikte Mardin’e kaçmış. 1916 yılının Mayıs ayında Enver Paşa, Mardin’de Ali Şamil’le karşılaşmış ve onu İstanbul’a getirmiş. İki buçuk yıl Enver Paşa ve Naciye Sultan’la yaşamış. Enver Paşa’nın yurttan kaçmasıyla Sultan Vahdettin’in büyük kızı Ulviye Sultan ile yaşamaya başlamış. Ulviye Sultan’ın eşi İsmail Hakkı Bey, son sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın büyük oğlu. İsmail Hakkı Bey Ali Şamil’le pek iyi geçinmiş, hatta tavla arkadaşı olmuş.
Damat İsmail Hakkı Bey, bir yandan da Sultan Vahdettin’in yaveri. Fakat aklı Anadolu’daki kurtuluş hareketinde. Derken bir gün Anadolu’ya geçmek üzere sabaha karşı evden gizlice kaçarken Ali Şamil’e yakalanıyor. Ali Şamil ısrarla İsmail Hakkı Bey’le birlikte gitmek istiyor; öyle de oluyor. Zorlu bir yolculuktan sonra Ankara’ya varıyorlar ve bir gece Mustafa Kemal Paşa ile buluşuyorlar. Ali Şamil, Paşa ile kadeh kaldırmak şerefine nail oluyor.
Ardından ver elini Batı Cephesi ve Büyük Taarruz’a katılmak üzere 16. Tümen’e dahil oluyorlar.
Hemen Ali Şamil’e bir er elbisesi dikiliyor. Ne mi yapıyor Ali Şamil? İsmail Hakkı Bey’in bir nevi emir eri oluyor. Mektupların postalanması işini üsleniyor.
Ve nihayet savaş bitince önce İstanbul’a gidiyor, ardından da İzmir’e yerleşiyor. İzmir’de Alevoklar’a ait mağazada tahsildarlık yapıyor. Sonra da bir kıraathane işletmeye başlıyor.
İşte roman tam bu noktada “Rivayet muhtelifti” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor:
“Hakkında herkes bir şeyler anlatırdı. Yok efendim, Atatürk ile rakı bile içmişmiş. Yok efendim, Sultan Vahdettin’i iyi tanırmış, hatta sarayında yaşamışmış. Yok efendim, Büyük Taarruz’da Yunan Başkomutanını o esir almışmış. Vay efendim, Enver Paşa’nın has adamıymış!
Dedik ya, rivayet muhtelifti.”
Mahalleli gençler bir gün Ali Şamil’in yolunu keser ve hikâyesini anlatmasını isterler. O da 1955 yılının ramazan ayında akşamları teraviden sonra kıraathanesine gelirlerse anlatacağını söyler. Ali Şamil’in kıraathanesi ramazan ayı boyunca dolar taşar; o anlatır, yaşlısı genci can kulağıyla dinler.
“Ali Şamil, Büyük Taaruz’un Küçük Tanığı”, bin bir gece masalları tadında, bir solukta okunan eğlenceli bir kitap olmuş.
Sıradan bir Anadolu insanının tanıklığında yüz yıl önce yaşanan son derece önemli tarihi olayların anlatıldığı kitabı bitirdiğinizde 1916-1922 yılları arası ülkemizde neler olduğuna dair fikir sahibi olacak; belki de sizi bir yakın tarih meraklısı yapacak.