2015 baharından itibaren Ankara ve Riyad, Halep’in alınması amacıyla içinde El-Kaide’nin Suriye kolu Nusra’nın da bulunduğu Fetih Ordusunun kurulmasına öncülük ettiler

Rusya’nın sırça köşküne füze atmak

BEHLÜL ÖZKAN

Uluslararası ilişkilerde kriz, adı üstünde öngörülemedik şekilde patlar ve kontrol edilemeyen sonuçlar ortaya çıkarır. Ancak krizin öncesi incelenirse, devletlerin aldıkları kararlarla kaçınılmaz sona adım adım yaklaştığı fark edilir. Birinci Dünya Savaşı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Franz Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesiyle başladı. Ancak 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da Ferdinand’ı öldüren merminin arkasında, emperyalist güçler arasında yarım asırdır süren paylaşım mücadelesi bulunuyordu. Bu tarihsel arka plan olmasıydı, Ferdinand’ın öldürülmesi dünya savaşını başlatan krizi tetiklemeyecekti.

Kore Savaşından 52 yıl sonra, Nato üyesi bir ülkenin Rus savaş uçağını düşürmesiyle ortaya çıkan kriz, rastlantısal olaylar neticesinde çıkmadı. Rus savaş uçağının Türkiye hava sahasını 17 saniye ihlal ettiği için düşürülmesi, tıpkı 1914’te Saraybosna’da ateşlenen mermi gibi bardağı taşıran son damlaydı. Yoksa birçok devletin savaş uçağı neredeyse hemen her gün bir başka ülkenin hava sahasını ihlal ediyor, fakat düşürülmüyor. 24 Kasım 2015’te Türk savaş pilotunun düğmeye basıp füzeyi ateşlemesiyle çıkan krizi anlamak için, şu basit soruların tekrar sormak gerekiyor: Rus savaş uçakları neden Türkiye-Suriye sınırında? Rusya Suriye’de kime karşı savaşıyorlar? Rusya’nın ‘terörist’ olarak nitelendirdiği gruplarla Türkiye arasındaki ilişki nedir?

Selefilik - İhvancılık çatışması
Soğuk Savaş döneminde İhvan’ın en büyük destekçisi Suudi Arabistan, Arap İsyanlarıyla politika değiştirdi. Riyad, Tunus’tan Türkiye’ye kadar uzanan bölgede Batı’nın ‘ılımlı’ İslam olarak desteklediği, neoliberal düzeni benimseyen ve seçimle iktidarı hedefleyen İhvan partilerine cephe aldı. Suudi Arabistan’da örgütlü İhvan çizgisindeki Sahva hareketinin reform taleplerinden endişelenen Riyad yönetimi, Arap İsyanları kendisine sıçramadan ön alarak Sisi darbesine destek verdi, İhvan’ı terörist ilan etti. Mısır’da Mursi darbeyle devrilirken, Suriye’de iç savaşın şiddetlenmesiyle ‘ılımlı’ İslamcılığın yerine köktenci Vahabi/Selefi gruplar geçiyordu. Kısaca 2013’e gelindiğinde Ortadoğu ve Suriye’de Suudi Arabistan’ın istediği oldu: İhvan modeli kaybetti. AKP, liderliğini düşlediği İhvan kuşağının çökmesiyle yaşadığı kısa tereddütten sonra Suudi Arabistan’ın ağırlığını kabul ederek, Suriye’de köktenci Selefi gruplara yaklaştı. Öyle ki 2 Mart 2015’te Erdoğan’ın yeni Suudi kralı Salman’ı ziyareti sonrası Ankara ve Riyad, Halep’in alınması amacıyla içinde El-Kaide’nin Suriye kolu Nusra’nın da bulunduğu Fetih Ordusunun kurdu. Fetih ordusu Mart sonunda Türkiye sınırına yakın İdlib şehrini ele geçirdi ve bir sonraki hedefini açıkladı: ‘Halep’in fethi.’ ‘Ilımlısından’ radikaline tüm muhalif grupların bir araya geleceği, Türkiye ve Suudi Arabistan kontrolünde kurulacak Halep merkezli İslami devlet hem Esad’ın karşısında yeni bir siyasi güç merkezi oluşturacak hem de sayısı milyonlara ulaşan mülteci sorununa çözüm olacaktı. Muhtemel ki Halep merkezli İslami devlet projesine Batı’nın da desteğini almak için binlerce mültecinin Avrupa’ya yığılmasına yeşil ışık yakıldı. Ancak Rusya’nın Eylül 2015’te Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olarak Lazkiye’de hava üssü kurmasıyla ‘Halep’in fethi’ suya düştü.

Rusya: Vekaletten asil üyeliğe
Suriye’de 4 yıldır vekâlet savaşı yaşanıyor. Cephenin bir tarafında Esad rejimi ve onu destekleyen Rusya, İran ve Hizbullah var. Diğer taraftaysa rejime karşı savaşan silahlı gruplar ve destekçileri Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, ABD ve Fransa bulunuyor. Esad karşıtı cephe, yerel ve bölgesel aktörler arasındaki çıkar çatışmaları nedeniyle ortak hareket edemiyor. Dahası Batı’nın gittikçe radikalleşen muhalefete bakış açısı da zaman içinde değişti. ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin Türkiye’nin Nusra gibi köktenci gruplarla kurduğu ilişkiye yönelik Türk yetkililere ‘Biz bunlarla çalışmayacağız ve sizin de çalışmamanızı tercih ederiz. Ve açıkçası sınırınızdan geçişlerinin durdurulmasını da isteriz’ demesi, ABD Başkan yardımcısı Biden’ın Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE için ‘Esad’ı devirmekte o kadar kararlıydılar ki, Esad’a karşı savaşan her kim olursa, yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah yağdırdılar’ çıkışı anlaşmazlıkların ABD tarafından itirafıydı.
Rusya Lazkiye hava üssünü kurarak Suriye iç savaşına asil üye olarak katılması şu anlama geliyor: Suudi Arabistan, Katar ve ABD’nin Türkiye üzerinden muhalif gruplara verdiği, bazıları gelişmiş teknoloji ürünü silahlar artık Rus güçlerini de hedef alıyor. Bunun farkında olan Rusya Lazkiye’nin arkasını sağlama almak için Rus uçağının düştüğü bölgeye hava harekâtları düzenlemeye başladı. Burada Türkmen savaşçılarla birlikte Nusra, Ahrar el Şam, Çeçen cihatçılardan oluşan gruplar var. Türkiye daha önce aynı bölgeye hava harekâtı düzenleyen Suriye savaş uçağını ve helikopterini düşürmüştü. Ankara’nın buraya yaklaşan Suriye uçakları ve helikopterlerini hedef alması, bölgede konuşlanan ‘kokteyl’ cihatçılar için güvenli sığınak oluşturuyordu. Ancak son haftalarda Rus uçakları bölgeye hava saldırıları düzenleyerek Türkiye’nin desteklediği cihatçı gruplara ağır kayıp verdirdi.
Putin, Esad rejimi ve Kürtler dışında tüm silahlı grupları ‘terörist’ olarak tanımlıyor. Moskova’nın amacı Türkiye ve Suudi Arabistan’ın desteklediği muhalefeti yok edemese bile zayıflatmak. Muhalifler içinde eski Sovyet cumhuriyetleri ve Rusya’dan giden çok sayıda militan var. Kafkas kökenli militanların düzenlediği 2002 Moskova tiyatro baskınında 170 kişi, 2004 Beslan rehine krizinde 385 kişi, 2010 Moskova metrosu bombalamasında 40 kişinin öldüğü düşünülürse, Kremlin Suriye’deki savaşı bir iç tehdit meselesi olarak görüyor. Paris saldırıları sonrası Putin, Batı’nın destek verdiği cihatçı gruplarla IŞİD arasında hiç bir fark olmadığının altını sürekli çizdi. Rusya hem cihatçı gruplara hem de IŞİD’e karşı Batıyla ortak hareket edilmesinde ısrarlı.

Muhaliflerden umudu kesen ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den “laik ve birleşik” Suriye kurulmasına yönelik Rusya ile ortak zemin arayışını yansıtan mesajlar gelmeye başlaması Ankara’yı kaygılandırmış olacak ki İslam kardeşliği üzerinden yürütülen dış politikaya, Bayır-Bucak Türkmenleriyle son dönemde milliyetçi sos ilave edildi. Türkiye cihatçı grupları destekleyen bir ülke değil, Esad rejimi ve Rusya’ya karşı etnik soydaşlarını koruyan bir ülke imajı çizmeye başladı. Öyle ki Batı basını son günlerde ‘Kim bu Türkmenler’ başlıklı çok sayıda analiz yayınladı. Rus uçağının vurulması sonrasında Davutoğlu’nun Türkmenlere ateş yağdıran kim olursa olsun mesajımız açıktır demesi hem dışarıya hem de içeriye yönelik bir çıkıştı.

AKP iktidarı 7 Haziran sonrası bir yandan Kürt sorununda tekrar başlayan silahlı çatışmalar üzerinden Türk-İslam sentezi merkezli yeni bir hegemonik blok oluştururken, bunun dış politika ayağını da Suriye’de Türkmenlerin desteklenmesi ve tarihsel Rus karşıtlığı üzerinden kurmaya başladı. BBP genel başkan yardımcısının Suriye’de Türkmenlerin olduğu bölgeye giderek Nusra bayrağı önünde poz vermesi, yine aynı bölgede Türkmen savaşçılar adına medyaya konuşan Alparslan Çelik’in Elazığ ülkü ocaklarından olması, Bahçeli’nin ‘Türkmen katliamına’ yönelik ‘AKP hükümetini desteksiz bırakmayacağız’ açıklaması… Örnekler ileriki günlerde çoğalacaktır. Dört yıldır Suriye dış politikası için aradığı toplumsal desteği bulamayan AKP’nin, Rusya’nın Türkmenlere saldırdığı iddiasından hareket ederek Türk-İslam ülküsü üzerinden Suriye’yi tıpkı Kıbrıs gibi bir ‘milli dava’ya dönüştürmek istediğini vurgulayalım. ‘Milli dava’yı eleştirenlerin payınaysa, ya Can Dündar ve Erdem Gül örneğinde olduğu gibi casusluk, ya da vatan hainliğiyle suçlanmak düşecek.

İçeride Türk-İslam sentezi, Kürt sorunu, tarihsel Rus karşıtlığı üzerinden safları sıklaştıran iktidar için dış politika açısından işler içerisi kadar kolay değil. AKP’nin karşısında BM Güvenlik Konseyi üyesi, nükleer küresel güç, Türkiye’nin doğalgazının %55’ini sağlayan Rusya var. Daha şimdiden Putin uluslararası alanda Türkiye’yi IŞİD ve selefi cihatçı grupların önde gelen destekçisi olarak itham etmeye başladı. Dahası Moskova’nın elinde Ankara’ya karşı oynamaktan çekinmeyeceği çok fazla kart var. Bunların başında da Kürtler geliyor. Nasıl Kafkasya’dan giden militanlar nedeniyle Suriye Rusya için bir iç güvenlik sorununa dönüştüyse, Rusya’nın aynı şeyi Suriye’de PYD Irak’ta PKK üzerinden Türkiye’ye yapması mümkün. Türkiye’nin Çeçenistan’da giriştiği maceralar nedeniyle 1990’ların ilk yarısında Ankara’da görev yapan Rus büyükelçi Albert Çernişev’in uyarısını hatırlayalım: “Sırça köşkte oturanlar birbirine taş atmamalı.” Türkiye Rusya’ya oldukça ‘cesur’ davranarak füze attı. Bakalım Rusya karşılığında ne atacak?