Avrupa ve dünya ülkeleri kurulacak RES’lerin yaşam alanlarına uzaklığı konusunda karar alıyor. Bu önemli bir konu.Türkiye’de ise henüz net bir rapor, yönetmelik ve uygulama ne yazık ki yok

Rüzgâr gülleri artık eskisi kadar sempatik gözükmüyor gözüme. Bunu yıllardır ‘Rüzgar ve güneş bize yeter’ diyen biri olarak dile getiriyorum. Bu sebeple de hâlâ yenilenebilir enerjiye, bu amaçla kurulan kooperatiflere olan inancımı korusam da yaşam alanlarına yakın kurulan türbinlere dair düşüncelerimi yazmak istedim.

Rüzgâr ve güneş enerjisini geçmişten bugüne ‘temiz enerji’ olarak bildik. Aslında bugüne kadar da belki öyleydiler. Ama türbinler büyüdükçe sorun büyüyor, temizliği azalıyor. Hele bir de yaşam alanlarına yaklaşıp, özel şirketlerin kâr hırsını da bu katsayıya eklerseniz eskide kalan o sempatik rüzgar güllerinin yerini bugün devasa türbinler alıyor.

Rüzgâr gülleriyle tanışmam: Bozcaada
ruzgar-turbinleri-ve-canakkale-141401-1.

Bozcaada’da birçoğumuzun bildiği üzere 0,6 megavatlık 17 türbin var. Toplam santral 10,2 megavat gücünde. Gücü bugünkülere göre çok daha az, yaşam alanından oldukça uzakta kurulu. Ayrıca adanın en güzel noktalarından biri olan Polente Burnu’nda yer alıyor. Fakat bugün bazı Avrupa ülkelerinde kurulmaya başlanan türbinlerden 8 megavatlık olanı bile var (Kaynak: Özgür Gürbüz, Birgün Gazetesi Yazarı). Yani pervane çapı neredeyse Vodafone Arena kadar. Türkiye’de günümüzde kurulan türbinler ise 2,5-3 megavat arasında değişiyor. Yani Bozcaada’daki türbinlerden ortalama 4-5 kat daha güçlüler.

Ülkedeki enerji sorununun yeni santrallar (Nükleer, Hidro elektrik, Termik, Rüzgâr, Güneş ve diğerleri) kurmak yerine tasarruftan geçtiğini düşünüyorum. Bunun için ‘ufak’ çarelerim var. Ne mi? Bireysel olarak hayatım boyunca evimde hiç klima kullanmadım. İki yıldır karavanımda güneş paneli kullanıyorum ve ufak elektronik cihazlarımı burada şarj ediyorum. TV, anfi, radyo gibi cihazları kumandadan değil (stand-by değil) direkt priz üzerindeki tuştan kapatmaya mümkün olduğunca dikkat ediyorum. Evdeki neredeyse tüm ampuller tasarruflu ampul. Tabii içimi rahatsız eden ve yapamadığım şeyler de var. Bazen elektrikle ısınmak, evimde birçok elektrikli alet olması, her ulaşımımı kas gücüyle gerçekleştiremiyor oluşum ve elektronik cihazlara zorunlu bağımlılığım gibi. ‘Bireysel olarak neler yapabiliriz’ konusunu belki başka bir yazıya saklayabilirim. Konuya döneyim...

Çanakkale’de durum ne?

En az Bozcaada kadar kendimi ait hissettiğim yerlerden biri olan Ayvacık’a bağlı köylere 2007’den beri gidip geliyorum. Nisan ortasından beri de çok daha sık gitmeye başladım. Bu esnada öğrendiğim bir haber beni önce şaşırttı, sonra da korkuttu açıkçası. Bu haber tüm Çanakkale’yi ilgilendiren, sonu hesap edemediğim yerlere gidebilirdi. Hemen araştırmaya başladım. Korkunçtu.

Rüzgar Enerji Santralleri’nden (RES) ülkemizle ve Çanakkale’yle ilgili kısımlarından size 3 maddede bahsetmek istiyorum.

* 2015 verilerine göre Türkiye’de şu anda kurulu RES gücü 4.667 megavat.

* Önümüzdeki dönemde sadece Çanakkale’de yapılmak istenen RES gücü yaklaşık 5.300 megavat.

* Sadece Ayvacık ilçesinde planlanan RES gücü 1.554 megavat. Yine bir diğer ilçe Ezine’de ise 825 megavat. (Yani yaklaşık hesapla bu iki ilçeye 1.000 tirbün dikilecek.)

Evet yanlış okumadınız. Tüm Türkiye’de şu anda kurulu olan gücün yarısı önümüzdeki dönemde Ezine ve Ayvacık’ta kurulmak isteniyor. Buna Bayramiç, Gökçeada, Biga ve diğer ilçeleri de ekleyin (Kaynak: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu). Hatta yukardaki hesaplamalarda olmayan, nasıl olduğu anlaşılmayan ve 18 Mayıs 2016 tarihinde ÇED sürecine sokulan bir projeyle firmalar yavaş yavaş değil, hızla yaşam alanlarına sokuluyorlar. Bu proje tam tamına Ezine - Ayvacık sınırındaki köylere 303 megavatlık, 101 türbin için ön lisans aldı, 10 Haziran’da da ÇED toplantısını gerçekleştirecek. Bu ilk etapta kulağa hoş gelen, “Aaaa ne güzel, temiz enerji geliyor” dedirten bir gelişme gibi görünebilir. Ama öyle değil.

Avrupa ve Dünya ülkeleri yeni kurulacak RES’lerin yaşam alanlarına uzaklığı konusunda kararlar alıyor. Bu önemli bir konu. Belki de standarda oturtulması gereken en birincil konu. Düzlük alan ve dağlık alan mesafeleri de bu yönetmelikle belirlenmeli. Bu yönetmelik hazırlanırken çevreciler, şehir planlamacılar, sağlıkçılar ve mühendisler birlikte çalışmalı, tepeden inme “300-500 metre olsun” tarzında bir mesafe belirlenmemeli. Örneğin bazı ülkeler 1 megavatın altındaki türbinler için en az 550 metre, 2 megavat üzerindeki türbinler için en az 1.550 metre olması gerektiğini belirtiyor. Yahut İskoçya 800 metre kuralı koyuyor. Evin sahibi kabul etse de devlet 800 metreden yakında ev varsa türbin kurulmasına izin vermiyor (Kaynak: İpar Buğra Dilli, Karaburun Kent Konseyi Başkanı). Türkiye’de ise henüz ‘net’ bir rapor, yönetmelik ve uygulama ne yazık ki yok.

Bizim öncelikli olarak mesafe konusunu bir standarda bağlayacak yasa için Bakanlık’a, şirketlere, kurumlara ve mercilere baskı yapmamız gerekiyor. Yoksa yaşam alanlarımız, köyler, meralar, zeytinlikler, tarım alanları ya tirbünlerin altında kalacaklar ya da çok yakınında kalıp olumsuz etkisiyle heder olacaklar.

İşte bu sebeple yenilenebilir enerjiye değil yaşam alanlarının dibine kurulan RES’lere itirazım var. Sebeplerini ise haftaya madde madde yine bu sayfadan sıralayacağım.