Bazı yerlerde solun yalnızca kimlik siyasetine saplanmasından doğan sorunlar, sağ söylem ve ideologların halk kitleleri ve gençler tarafından akılcı ve mantıklı olarak algılanmasına sebep oluyor.

Sağ hegemonyaya sol alternatif

Serkan Simen - European University Institute (Floransa) Tarih Doktorantı.

Bir önceki yazıda yerimiz yettiğince gençliğin yeni normalinin neden sağ milliyetçi ideolojiler olmaya başladığı, neden solun bir alternatif olmaktan uzaklaştığı ve bu sağ ırkçı propagandanın nasıl ve hangi araçlarla yapıldığını incelemeye çalıştık. Özetle, pandemi sonrası gençliğin, hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde yaşanan kontjonktürel değişikliklere paralel bir siyasal rota izlediğini ve sosyal medya ile aktörlerinin durdurulamaz bir hızla etkinlik kazanmasıyla birlikte yeni genç kuşakların “gaddar ve kindar” ırkçı ideolojileri, tarihsel kişi ve kurumları nasıl meşrulaştırıp benimseyebildiklerini tartıştık.

Çözüm önerilerine geçmeden önce bu konuyla ilgili birkaç analiz daha yapmakta fayda var. 
Öyle ki, belirli yerlerde solun yalnızca kimlik siyasetine saplanmasından doğan sorunlar, sağ söylem ve ideologların halk kitleleri ve gençler tarafından akılcı ve mantıklı olarak algılanmasına sebep oluyor. Bunun karşısında da yalnızca bireyselkimlik bunalımlarını çözmeye çalışan, kırılgan/alıngan, yeteneksiz ve çözüm getirmekten ziyade daha yüksek bir sesle şikâyet etmeyi öncelik haline getiren “sol” hareket (neyse ki bu “sol” henüz Türkiye’ye tam olarak sirayet edemedi), gençlerin aktif siyasetten kaçmasına sebep oluyor. Demek ki, böyle bir sol anlayışın herhangi bir devrimci alternatif getiremeyeceği oldukça açık. Bu yüzden, yapılması gereken ilk işlerden biri, söylem ve eylem tavrı olarak radikal demokratik, yani Batı temalı “woke soldan” ayrışmayı netleştirip derinleştirmek. Laf arasında, başka bir zamanda detaylıca incelenmeyi hak eden bu ayrışma, yıllardan beri bahsi geçen kimlik siyasetçi liberal kesimlerin, sol ve devrimci değerlerin tarihini ve güncel halini hakaretvari bir şekilde küçümsemeye başlamalarından beri var. Bir önceki yazıda da değinildiği gibi, gençlerin sorunun ve çözümün öznesi olarak hissedemediği mevzuları birincil sorun hale getirmek, ne gençlik ne de ülke siyasetine herhangi bir katkı sunmuyor, sunmayacak.
Ancak, artık propaganda aygıtlarının ve söyleminin değiştiği tesbitini yapmak gerekiyor. Elbette hâlâ eski yöntemlerle devam edip gençlere hamaset söylemi dışında çok da çözüm önermeyen bildirilerimizi, dergilerimizi dağıtarak belki de çok küçük bir azınlığına ulaşabiliriz. Lakin, aritmetik değil geometrik kitlesel artışa ihtiyaç olunan şu günlerde farklı çözümlere ihtiyaç var. Günümüz siyasetindeki en önemli etkenlerden biri, özellikle gençliğin yetkin ve özgüvenli grupları, kişileri veya işleri çok daha kabul edilebilir bulduğu. Muhtemeldir ki bu yüzden internette saçma sapan “alfa erkek” videoları veya takım elbiseli sağcıların kendilerince mantıklı konuşup solculara ağzının payını verdiği videolar gittikçe popülerleşiyor. Bu sebeple, alanın boş kaldığı şu dönemde, devrimci karakterin –hatta biz persona veya rol modellik diyelim– ve değerlerin yeniden tanımlanması ve öne çıkarılması, sol hareketin öncelikli görevlerinden biri olmalıdır. Yani, –kuşkusuz ki geniş halk kitleleri için de geçerli olsa da– gençliğin amasız, fakatsız sahiplenebileceği meşru, mücadeleci, kibirden ve gereksiz polemiklerden uzak ve devrimci değerleriyle öne çıkan rol model kişi, hatta ethoslara ihtiyacımız var. Elbette burada söylenen şey homojen ve sert bir davranış kalıbı veya kişilik oluşturmak değil. Ancak, “karşı taraf” bu tarz rol modeller ve siyasal söylemle büyük bir etki alanı kurabilmişken, bizlerin de yukarıda sayılan niteliklere sahip –sosyal medya tarbiriyle– “influencerlara” sahip olmamız gerekiyor. Seçim sürecinde de görüldüğü üzere, özellikle sağ muhafazakâr veya liberallerden gelen sorulara-eleştirilere gerektiği gibi cevap verebilen, özgüvenli ve yetkin sol hesaplar veya kişiler, solun sözünün yayılmasında ve dinlenmesinde büyük rol oynadılar.

Nitekim, günümüzün en büyük sorunlarından biri olan vasatlık da bu önermenin en büyük sebeplerinden birini oluşturuyor. Zira, birikim ve tecrübe bakımından çok düşük sayılabilecek geneli sağcı birçok şahıs, internetin nimetlerinden faydalanarak, yalnızca özgüvenli bir üslupla konuşup on binleri hatta yüz binleri etkileyebiliyor. Bu ülkenin yüz akı olan devrimcilerinin henüz bu sosyal medya mecralarında yeterince görünür olmaması veya bu rol modellerini oluşturamamış olması bir eksiklik olarak algılanmalıdır. Müzikten tarihe, siyasetten kültüre, gündelik yaşamdan mücadele geçmişine kadar birçok farklı birikime sahip arkadaşların, her yanımızı saran sağ vasatlıktan sıyrılmaları çok da güç olmayacaktır.
Bir diğer önemli konu ise artık insanların gittikçe okumaya daha az vakit ayırdığı ve bilgi akışını birkaç saniyede okunabilecek haber özetlerinden, fotoğraflardan veya kısa videolardan sağladığı. Bizlerin bu durumu tersine çevirebilecek ne gücü ne de imkânı var, kabul edelim. Bu yüzden, bu durum yokmuş gibi davranmak yerine, bütün olasılıklarıyla kullanmaya çalışmak bizlere zarar değil bilakis yarar getirir. Twitter başta olmak üzere diğer sosyal medya mecralarında hem devrimci tarihe hem de günümüz siyasetine ilişkin olaylar ve kişilerle ilgili kısa videolar hazırlamak ve görseller oluşturmak (özellikle liseli ve üniversitedeki arkadaşların çok daha rahat kullanabildiği programlar ile) sağ propagandanın sosyal medyadaki görünür hegemonisini kıracağı gibi solun meşru tarihini de hatırlatmakta yardımcı olacaktır. 

Az önce söylediğimiz gibi, yetkinlik artık olmazsa olmaz beklentilerden biri. Artık kimse ortalama bir telefon kamerası ile çekilen ve sadece bildiri okunan görüntüleri izlemek istemiyor. Televizyon kanallarının bile Youtube kanallarından çok daha geri planda kaldığı şu dönemde (gene bilhassa sağ/muhafazakâr cenahta), sosyal medyada gerçekten çok kaliteli ve düzenli devam eden programlar bulmak mümkün. İnsan düşünmeden edemiyor, 1980 darbesinden sonra binlerce insanın işkence gördüğü ve devletin varlığını sürekli reddettiği Ankara Birinci Şube Müdürlüğü olarak bilinen DAL (Derinlemesine Araştırma Laboratuvarı) grubunda görev yaptığını anlatan eski polislerin videoları Youtube’da yüz binlerce kez izlenirken, neden bu ülkenin fedakâr ve onurlu devrimcilerinin de anılarını ve görüşlerini anlattıkları içerikler milyonlarca kez izlenmesin?

Özet geçmek gerekirse, gençlik üzerindeki sağ/ırkçı propaganda hegemonyanın kırılıp solun yeniden gerçekçi ve güçlü bir alternatif olarak sunulabilmesi için onlarca öneri sunulabilir ancak burada üçüne değinildi. Birincisi, internette ve mümkünse gündelik hayatta, görünür olabilecek özgüvenli ve net bir dile sahip “devrimci influencerlar” (Öyle ki, belirli bir popülerlikten sonra canlı yayın veya gündem değerlendiren programlar ile yüz binler hatta milyonlara ulaşmak hiç de olanaksız değil). İkincisi, tüketim alışkanlıklarının değiştiği bu dönemde buna ayak uydurarak propaganda araçlarının ve söyleminin yeniden tanımlanıp hazırlanması. Unutmamak lazım ki bazen eski bir görüntü güzel bir müzik eşliğinde bir bildiriden çok daha etkili olabiliyor. Son olarak da yetkin ellerce hazırlanan kaliteli ve düzenli olarak yayınlanacak daha uzun metrajlı içerikler. Her zaman dediğimiz gibi, solun anlatacak çok hikâyesi var, ancak zamanı yok. Yeter ki biz özgüvenimiz ve inancımızdan bir şeyler kaybetmeyelim.