Sağ muhalefetin 10 yılı
Fotoğraf: DepoPhotos

Muhalefet aktörleri, 14-28 Mayıs seçim yenilgisini hâlâ paylaşamıyor. İlk olarak İYİ Parti’nin yerel seçimlere ayrı girme hamlesi ve Akşener’in adaylık tartışmasını yeniden alevlendirmesinin ardından, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ise çözüm olarak CHP liderliğinin ve politikasının değişimine işaret etti. Muhalefet aktörlerinden ve gazetecilerden ardı ardına gelen eleştiriler, geçen 10 yıla dair ifşaatlar, Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki muhalefetin “eylemsizlik”, “kariyerizm” ve “sağcılaşma” sebebiyle kaybettiğinin altını çiziyor. 

Peki, seçimler kaybedilmeden önce toplumsal muhalefet özneleri bu eleştirileri, uyarıları yaparken sessiz kalan isimler, bugün geleceğe dair ne vaat ediyor? Peki seçimler öncesinde de ayan beyan ortada olan bu sorunlu siyaseti o gün bizzat yürüten, destekleyen aktörler bugün neyi değiştirebilir? Kılıçdaroğlu önderliğindeki muhalefetin geçtiğimiz on yılda hangi önemli eşiklerde sağdan yana tavır alarak AKP’yi iktidarda tuttuğunu hatırlarken, bir yandan da aynı muhalefet aktörlerinin kaybedilen onca seçimin ardından gelen değişim söylemlerinin, soldan konuşmalarının ne kadar gerçekçi bir seçeneğe işaret ettiğini yeniden düşünmek gerek. 

GEZİ’YE TATAVA, CUMHURBAŞKANLIĞINA EKMELEDDİN 

AKP iktidarının geçen 21 yılda en büyük direnişi gördüğü, iktidarının çok erken bir döneminde en büyük yarayı aldığı Gezi Direnişi’nin ardından, toplumsal muhalefet yeniden canlanmış, halkın mahalle buluşmalarında, yerel eylemliliklerde doğrudan siyasallaşabildiği bir sürece girilmişti. Gezi’nin henüz yılı dolmadan yapılan 2014 yerel seçimleri ise bu potansiyelin kendini gösterebileceği bir süreç olarak görülüyordu. Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP ise ilk olarak bu seçimleri, iktidara karşı direngen bir muhalefeti sağa çekme fırsatı olarak gördü. MHP kökenli Mansur Yavaş Ankara Büyükşehir Belediyesi için aday olarak açıklandığında, aylardır her gün sokakta hükümete karşı mücadele eden milyonlara sözü “Tatava Yapma, Bas Geç” oldu. Kendi doğal seçmen tabanı dışına herhangi bir siyaset üretmek yerine yalnızca ülkücü sempatisine oynayan bu siyasi akıl, kampanyasında da doğrudan Erdoğan karşıtı muhalefete “ayar vermeyi”, “sağa çekmeyi” hedefledi. Fakat CHP’nin bu seçimde toplumsal muhalefetle ettiği kavga yalnızca seçim süreci ile sınırlı kalmadı. Seçim sonuçları üzerinde şüpheler yoğunlaştığında YSK önüne giden halka “evinize dönün” çağrısı, iktidardan önce de yine CHP ve adayı Yavaş’tan geldi. 

7 HAZİRAN VE REFERANDUM: SOKAKTA KAZANILAN MASADA KAYBEDİLDİ 

Yerel seçimlerdeki yenilgiye rağmen, Gezi ve devamındaki eylem süreçlerinin yarattığı atmosferde, Erdoğan karşıtlığının zirve yaptığı genel seçimde, AKP ilk kez hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Fakat koalisyon görüşmelerine hiçbir direnç görmeden kapıyı kapatan AKP, 2 ay içerisinde çözüm masasını kaldırıp, MHP ile parlamento ve bürokrasi için ittifak kurup üzerine etnik temelli bir iç savaş çıkarırken, muhalefet aktörleri ne seçimin tekrar edilmesine ses çıkarabildi ne de yükselen etnik gerilime karşı anlamlı bir siyaset ortaya koyabildi. AKP sokakta kaybettiğini önce masada, ardından iç savaşta geri kazanırken, 7 Haziran’ın başarısını kamera önündeki isimlerde ve “uzlaşmacı” siyasette arayan muhalefet partileri kaybetti. 

7 Haziran - 1 Kasım’ı izleyen süreçte HDP daha fazla marjinalleştirildi, MHP desteğiyle AKP hem tabanda, hem bürokraside hem de derin devlet içerisinde yeniden yapılanmaya girerken, muhalefet partileri, sokağı hedef alan güvenlik siyasetine ve artan etnik gerilime karşı yanıt üretemedi. CHP doğrudan HDP ve kendi vekillerini hedef alan dokunulmazlıkların kaldırılması kararını ise “ilkesel” olarak destekleyerek, bugüne değin süren kayyumların önünü açtı. 

Bu siyasetsizlik, seçimlerden 1 yıl sonra gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi ve onun “lütfu” olarak uygulamaya konan OHAL sürecinde giderek kalıcılaştı. Erdoğan rejimi OHAL’i Başkanlık referandumu için fırsata çevirdi.  

Toplumsal muhalefetin önderlik ettiği, sokak kampanyalarıyla örgütlediği Hayır kampanyası, başta büyük şehirler olmak üzere ülkede çoğunluğu başkanlık rejiminin reddine ikna ederken, henüz oy kullanımı bitmeden YSK’nın açıkladığı “mühürsüz oy” kararına karşı direnç göstermek isteyen milyonların önüne yine önce CHP durdu, hukuksuzluğa karşı ses çıkarılmaması tembihlendi. 

2019’UN YANLIŞ DERSLERİ 

2019’da yapılan yerel seçimler ise sokağın, toplumsal muhalefetin sesinin OHAL ve güvenlikçi politikalar ile kısıldığı, parlamento muhalefetinin basiretsizliği de eklenince AKP’nin hiçbir ciddi direnç görmeden geçirdiği yılların ardından iktidara şok, muhalefete ise umut oldu. Siyasal İslamcıların çeyrek asırdır kaybetmediği Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde muhalefet adayları seçildi, zaferde aslan payı da aday seçimlerinden ötürü Kılıçdaroğlu ile yeni “prensleri” İmamoğlu ve Yavaş’a verildi. 

Ancak yerel seçimlerin, özellikle büyükşehirler özelinde aslında referandum sonuçlarının bir tekrarı olduğu es geçildi, galibiyetin yegâne sebebi İmamoğlu’nun İslamcı, Yavaş’ın ülkücü kesimlerdeki sempatisine bağlandı. 

2023 NASIL KAYBEDİLDİ?

2019’daki yerel seçimlerin ardından 2023 seçimleri, iç savaş, darbe ve OHAL ile geçen 8 yılın ardından, Erdoğan rejiminden sıtkı sıyrılan milyonlar için umut dolu bir atmosferde başladı. Fakat Altılı Masa aktörlerinin aday ve koltuk kavgası, kısa sürede ekonomik kriz, tek adam rejimi ve rejimin karakteristiği haline gelen gericileşmenin yarattığı sorunları gölgeledi. Ülkenin içerisinde bulunduğu kronik sorunlara karşı hiçbir somut, radikal çözümü olmayan, yalnızca AKP ve MHP’ye benzerlikleriyle öne çıkan altı partinin, kazanmadığı seçimin koltukları ve mehdi gibi bekledikleri kazanacak adayları için çıkardıkları gürültü, geçmiş süreçlerde AKP’nin bileğini büken ortak mücadele havasını dağıttı. Kılıçdaroğlu’nun ikinci tur öncesi sağın bir başka tonuna dönüşü de mağlubiyetin önüne geçemedi.

Seçimi kaybettiren en önemli faktör ise geçen on yıl içerisinde solun düzen içi muhalefet tarafından AKP ile el ele zayıflatılması, toplumsal muhalefet dinamiklerinin uzlaşmacı, eylemsiz, sağdan başka alternatif göstermeyen bir siyasete mahkûm edilmesi oldu. Tüm kritik eşiklerde evde oturmayı, sandığı beklemeyi tembih eden, halkın sağcılaşması ve eylemsizleşmesini çıkarına gören siyaset aklının rejim değişikliğinden, gerici ve piyasacı tüm kuşatmalara karşı “kınamaktan” başka bir yanıtı olmadı.

SOLU HATIRLAMAK(!)

Nitekim seçim sonrası AKP ikincisini gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu’nun Babacan ile yazdığını söylediği ekonomi programının bir benzeri Şimşek ile hayata geçirildi, enflasyon ve devalüasyon gerilemediği gibi, emekçi halkı daha fazla yoksullaşma ve işsizlik bekliyor.

Bu tabloda, Kılıçdaroğlu’nun yıllardır sözcülüğünü yapan Özgür Özel ile İslamcılığına güvenerek siyasete taşıdığı İmamoğlu nasıl bir değişim yaratabilir? Özel’in bir anda solun değerlerini hatırlaması, Kılıçdaroğlu çizgisine karşı görünürde en tutarlı muhalefet biçimi. Bir yandan da on yılı aşkındır sürdürülen sağcı siyasetlerin sonucunda, CHP tabanında oluşan huzursuzluğa karşılık olarak başka bir sağcılığı örgütleyen Zafer, Memleket gibi partilere karşı da küskün seçmeni ikna etme yolu.

Fakat özünde, on yıldır AKP karşıtı tüm gerçek mücadele kanallarına barikat oluşturan siyasetin yürütücülerinin, bir anda tüm günahı liderlerine yıkıp sıyrılma çabası, yalnızca samimiyetsizliğin değil, aynı zamanda el birliğiyle muhalefeti piyese dönüştüren siyasetsizliğin de bir başka görünümü.