Sahnede çocukluğuma dönüyorum
Ayşe Kulin’in Veda romanı için sahneye çıkmaya hazırlanan usta sanatçı Nevra Serezli, “Başka bir karakterin içinde sahnede kendimi unutup onun rolüne girmeyi hep bir oyun gibi hissettim. Hani çocukluğunda oyun oynarsın ya onun gibi” diyor.
Işıl Çalışkan
Canlandırdığı onlarca karakter ile kâh güldürdü kâh ağlattı usta sanatçı Nevra Serezli. İlk profesyonel sahnesine 1966’da Dormen Tiyatrosu’nda Cengiz Han’ın Bisikleti oyunuyla çıktı ve bir daha hiç inmedi sahnelerden.
Tiyatro gerçek tutkusu olsa da onu çok sayıda dizi ve film projelerinde izleme imkânı da bulduk. Şimdilerde ise Ayşe Kulin’in ünlü romanı Veda için tiyatro sahnesine çıkmaya hazırlanıyor. Tiyatrokare’nin Nedim Saban imzasıyla sahneye taşıdığı oyunda Serezli “Deli Saraylı” rolünü canlandıracak. Serezli ile BirGün Pazar ve BirGün TV için konuştuk.
Provalar nasıl gidiyor?
Çok uzun süredir provadayız. Her piyeste olduğu gibi birtakım aksilikler de oldu tabii. Şimdi artık son günler. Daha da heyecanlıyız. Böyle zamanlarda ağzımız kurur. O oyun başlayana kadar yemekten içmekten kesiliriz. Ama 50 senedir bu işi yapıyorum bir taraftan da bayılıyorum buna.
Ayşe Kulin’in Veda’sının tiyatro sahnesine uyarlanması neden önemli?
Çok iyi bir roman bir kere, yıllar önce piyasaya çıkmış, okunmuş çok sevilmiş. Ben de ilk çıktığı zamanlarda okumuştum. Ve ilk okuduğumda da bu çok iyi bir dizi olur diye düşünmüştüm. Tiyatro olması zor gibi gelmişti bana. Sonra oyunda başrollerden birini oynayan Fatih (Gülnar) akıl etti. Saraylı Hanım rolü bana da uygundu. Ayşe Kulin’e sorduk, “Yapabilir miyiz?” diye. Nedim’in de adını duyunca “Tabii ki siz tiyatroyu iyi biliyorsunuz” dedi. İzin verdi, umarım o da izleyince mutlu olur.
Sahnede romandan farklı bir şey olacak mı?
Konusu itibarıyla farklı bir şey olmayacak. Bu zaten yaşanmış bir hikâye. Bir konağın içinde yaşayan aileyi anlatıyor. Ayşe Kulin’in ailesi. Oradan farklı bir şey yapmamız zaten mümkün değil. Tabii ki çok kalın bir kitaptı. Kitabı seksen sayfaya indirdik önce, 2 saat 15 dakikalık bir oyun haline getirdik. Tabii ki her sahneyi yazmış olmamız mümkün değil. Ama en önemli şeyleri hikâye akışını bozmadan yansıtıyoruz.
Biraz da rolünüzden bahsedelim mi?
Rolün adı Saraylı Hanım. Aslında Deli Saraylı diye geçiyor. Bana çok uzak değil aslında. Çünkü benim de çocukluğumda büyük büyük bir teyzem vardı. Aynı evin içinde yaşardık. Onun hallerini bana çok anımsatıyor. Buradaki Saraylı Hanım çok otoriter. Sarayda yetişmiş. Bütün kaideleri biliyor ve gencinden yaşlısına kadar herkese otorite kurmaya çalışıyor. Fakat sonuna doğru biraz aklını yitiriyor. Daha doğrusu başka bir dünyaya geçiyor diyelim. Orada tabii işin komedisi çıkıyor. Aslında duygusal bir tarafı da var. Sert mizaçlı bir kadın.
Bu oyun Cumhuriyet’in 100. yılında sahneleniyor olmasıyla da ayrı bir anlam taşıyor.
Oyunda hikâyeyi Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren 1923’e getiriyoruz. Ve de 100. yıl olması sebebiyle büyük bir anlam kazanıyor. Ama piyese başlarken biz 100. yıl için bir oyun arayalım diye yola çıkmadık tabii ki. Aslında her şey denk düştü.
Peki şu an 100 yıl sonra geriye dönüp baktığınızda ülkenin akıbetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir Kurtuluş Savaşı’nda değiliz ve esir şehir değiliz. İstanbul’un düşman kuvvetleri tarafından işgal edildiği bir devri anlatıyoruz oyunda. Allahtan öyle bir devrin içinde değiliz diyelim.
Bugün sanatçılar birçok yasaklama ve engelleme ile karşılaşıyor. Hayalinizde nasıl bir ülke var?
Tabii ki özgür ve laik bir ülke. Atatürk ilkelerine uygun bir şekilde yaşantıyı sürdürebilmek. Eğitime ve sanata, adalete çok önem verilmesi en önemli noktalardan biri. Hayvanları korumaktan, kadınlara zulme, Anadolu’da eğitimin ne kadar yapılabildiğine kadar tabii ki ülkemizde çok problem var. Bunların teker teker halledilmesini, özgür bir şekilde istediklerini söyleyerek, yazarak tiyatro sahnesinde dile getirerek devam edilmesi ideal olur.
55 yıllık kariyerinizde geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz?
Geriye dönüp baktığımda çok şanslı bir oyuncu olduğumu görüyorum. Çok güzel roller oynamışım. Büyük starlarla çalışmışım. Başarılı işler yapmışım. Çok kötü giden rezil olmuş oyunlarım yok. Seyirci tarafından sevilmiş, takdir edilmişim. Başarılı bir elli küsur yıl geçirmişim diye düşünüyorum. Şikâyet edecek hiçbir şeyim yok aslında sanat hayatımla ilgili.
İstanbul Film Festivali’nden Onur Ödülü almıştınız. Onur ödülü kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Onur ödülü çok değerli. Çünkü herhangi bir rolde başrol kadın oyuncusu olarak Yılın En İyi Tiyatro Oyuncusu Ödülü’nü almak tabii ki çok muhteşem ama Onur Ödülü bütün bir yaşamınızı kaplıyor. Minik minik aldığınız birçok ödülün bir paketi gibi. Onur sözcüğü zaten çok mutluluk veriyor. Yani senin yolculuğunun ödülü. Son üç yılda da aldığım Onur Ödülleri’nin sayısını bile unuttum. Halktan gelen ödüller tabii ki her zaman çok daha değerli.
Siz gerek duruşunuzla gerek sanat yaşamınızla gerçek bir sanatçı örneğisiniz. Nevra Serezli nasıl olunur?
Ben hiç Nevra Serezli kimdir? Şöhret midir? diye düşünüp yola çıkmadım. Tek tutkum tiyatroydu. Sinema, dizi ve reklam projelerini hep yan işler gibi hep gördüm. Dublaj çok severek yaptığım bir işti. Ben hep başka bir karakterin içinde sahnede kendimi unutup onun rolüne girmeyi bir oyun gibi hissettim. Hani çocukluğunda oyun oynarsın ya onun gibi. Annenin rolüne girersin, karşıya geçersin iskemlede baba olursun, ses değiştirirsin. Çoğunlukta da öğretmen rolü oynardım biliyor musunuz? Bir şeyleri öğretmek derdindeydim belki. Şimdi de çocuklara, torunlara bir şey öğretmeye çalışıyorum. Psikolojiye de çok meraklıydım. Çok okurdum o devirde. Ve o yüzden gençlere, torunlara ve çocuklarıma hangi yöntemle doğruları verebiliriz üzerine eşim Metin’le (Serezli) birlikte epey bir kafa patlatmıştık yani. Çocukları büyütürken. Güzel de yapmışız. Çünkü çok gurur duyduğum iki evladım var
***
ACI VE UMUT BİR ARADA
Cumhuriyetin kurulduğu ilk günlerin getirdiği değişim sancılarının getirdiği gerilimli atmosferde geçen oyun, yazarın son Osmanlı nazırı olan dedesinin hayat hikâyesini konu alıyor. Arka planda ise dönemin olayları ve bir çağın değişiminde yaşanan acılar, umutlar, belirsizlikler ve kuşak çatışmaları anlatılıyor. Oyunun merkezinde bir konağın sakinleri ve onların hayatları yer alıyor. Aynı zamanda savaşın acısı ve yaşanan bu değişim karşısındaki tepkiler de sorgulanıyor